Tayfur GÖÇMENOĞLU - Taşlı yollarda atların rahvan yürüyüşündeki o, kulağı hiç de tırmalamayan tempolu nal sesleri, bugün ne yazık ki yok. Atlı arabalardan söz ediyoruz. Kimi tek, kimi iki atla, çok nadir de dört atla çekilen bu yaylı arabaların rahatlığı ve konforu, bazen otomobilde bile bulunmazdı. Varlıklı ailelerin zenginlik sembolüydü bunlar. Verniklenmiş stekerlekler, deri iç mekan, makosen koltuklar, işlemeli özengiler, zaten sayıları az olan bu arabaların sahipleri için heyecan verici bir teşhir aracıydı aynı zamanda.
Özellikle mevki sahibi olanların makam aracıydı bu arabalar. Varlıklı işadamlarının da vazgeçilmezi. İzmir, bu bakımdan şanslı bir kent sayılırdı. Düzayak bir kent olması nedeniyle yaylı arabalar çok tercih edilirdi. Özellikle Kordon boyunda konuçlanmış olan konsolosluklar, levantenlerin kumpanyaları, lüks konutlar, bu arabaların eski Punta bölgesinde yoğunlaşmasına neden olmuştu. Kendileri, en az sahipleri kadar şık giyimli sürücülerin mağrur bir eda ile kullandıkları bu arabalar , sabahın erken saatlerinde patronlarının konutu önünde durur, onları alıp işyerlerine ya da dairelerine götürürdü. Ardabanın seyri sırasında içinde oturanın, şapkasını ikide bir çıkararak gelip geçene selam vermesi de 'adab-ı muaşeret'in bir gereği sayılırdı.
Bu arabalar, genellikle İstanbul'da imal edilirdi. En önemli özellikleri tekerleklerle kasa arasında yer alan yayların, en kötü yollarda bile oturanı sarsmayacak bir işlev üstlenmesiydi. Zaten arabanın değerini sağlayan özelliği de buydu.
500 yıldan fazla bir süredir kullanıldı bu arabalar. Hatta otomobilin icadından ve yaygınlaşmaya başlamasından sonra bile özellikle tutucu yönetici ve işadamları bu değişime hemen ayak uydurmak istemediler.
Her zenginin oluşturduğu kendi modeli olurdu. Bornovalı Paterson ve Giraud'ların hem Bornova'da, hem de işyerlerinin olduğu İzmir'de birer arabası bulunurdu. Bunların mod elleri, hemen hemen aynı olurdu. Amerikan, Fransız konsolosları, uzun yıllar bu arabalarından inmediler. Meslektaşları otomobili makam aracı olarak kullanmaya başlamalarına rağmen onlar, geleneksel davranmayı tercih ettiler.
İzmir'in tanınmış işadamları Dermond'lar, Whittal'ler, Aliotti'ler, Guiffray'ler Kuyumcis'ler, Yamanidis'ler, Pşetemalcioğulları ve daha niceleri, yaylı tutkunu idiler. Onlar, sabah ve akşam evleri ve işyerleri arasında kullandıkları bu arabalarını, günbo yu eşlerinin hizmetine bırakırlardı. Onlar da en şık elbiselerini giyip koltuğa kur ulur ve ziyaretlere, çay partilerine giderlerdi. Bu gidip gelmeler, mutlaka güzergah belirlenerek yapılır ve 'hava atma' unsuru asla ihmal edilmezdi.
Yabancıların , yaylıları bir varlık sunma adacı olarak kullanıyor olmalarına karşı, Osmanlı valileri, paşaları ve devletin ileri gelenleri, daha mütevazi atlı arabaları tercih ettiler. Bunların o zamanki adı karaço idi. Bugün fayton olarak da isimlendirdiğimiz bu tek atlı arabaların menşeinin Girit olduğu varsayılır. Oturular yerin üstü hepsinde de körük şeklindeki bir deri ile örtülebilecek şekilde dizayn ed ilmişlerdi. Sonraları çift atlı arabalar daha moda oldu. Tek atlı arabalarda titremezliği sağlamak zor oluyordu. Osmanlı devlet erkanının tercihi olan karaçolar, otomobile dönüş yıllarında vatandaşın da yararlanabileceği birer taşıt aracına dönüştürüldü. Öumhuriyetten önce ve hemen takip eden yıllarda İzmir'de karaço sayısı 800'e yaklaşmıştı. Hatta karaço sahipleri, 30'lu yıllarda örgütlenerek dernek kurdular ve sınırlanan güzergahların genişletilmesi için ciddi mücadeleler verdiler. İlginçtir, o yıllarda İzmirli karaço sahiplerini, kendisi de bir karaçoya sahip olan, merhum gazeteci Şeyh-ül Muhabirin Rauf Lütfü Aksungur'du. Merhum Aksungur, anılarında ;şimdiki Susuz Dede dolaylarındaki evinden Basmane'ye karaço ile gittiğini anlatır. Keza, Karşıyakalı bir çok işad amının da İzmir'de eğlendikten sonra evlerine karaço ile döndüklerini kaydeder.
Bugün yaylı at arabaları yok. Sadece nostaljik faytonlar var. Onlar da genelde İzmir'de üretiliyor. Kordon'da ve civarında turistlere nostaljik turlara ttırıyorlar. Giderek yoğunlaşan ve karmaşık hale gelen kent trafiği, bu arabaların özgürce ve keyifle dolaşmasına olanak sağlamıyor. Kısacası bugün, geçmişten farklı olarak faytonlar zenginliğin bir göstergesi değil. Sadece birer taşıma aracı.