Melih Altınok/TARAF
Sola dair palavralar...
Aslında bu hafta sizlere Datça sahillerinde kuyruğunu yakaladığım Amishleri andıran laik bir tarikatı anlatacaktım. Yine konuşup ortamı terörize eden ve şahinlerin yüzlerini güldüren generallerin, nasıl bir ülke istediklerinin prototipi olan ’‘cennet koylarından’’ söz edecektim. Ne var ki çarşamba günü gazetede okuduğum bir makale bu ilginç mevzuu ertelememe neden oldu. Haftaya belki.
Uzun bir alıntı olacak ama:
’“Öncelikle ’‘Sol özü itibariyle özgürlükçüdür, demokrattır’’ gibi sözlerin baştan sona palavra olduğunu bilmek gerekiyor... Ancak kimi solcular özgürlükçü-demokrat olurlar. Bu özgürlükçü-solcular da bu kimliklerini sosyalizmin özündeki özgürlük ve demokrasi karşıtı unsurlarla mücadele ederek oluşturabilmişlerdir.’” (Rasim Ozan Kütahyalı / Taraf)
Kütahyalı yazısının devamında görüşünü desteklemek için Küba devrimini referans gösteriyor ve bombayı patlatıyor:
’“Che devrimci bir cinayet makinesiydi’”
Aslında ’“El insaf be kardeşim’” diyerek konuyu geçiştirmek en doğrusu olurdu. Ne var ki bu meşhut mantığın türevleri, Kütahyalı’’nın yürüdüğü düzlemi kullanılarak ’‘özgürlükçü politik tespit’’ havasıyla sıkça dillendirilir oldu. Dolayısıyla konu hakkında birkaç söz söylemek elzem oldu.
Ama peşinen söyleyeyim ’‘Che öyleydi ya da değildi’’yi tartışmayacağım. Çünkü ne Che’’nin savunulmaya ihtiyacı var ne de bu tarz bir polemik kör dövüşünün ötesinde bir anlam ifade eder. Kaldı ki adı üstünde Che! İnsan!
Solun özgürlükçülük ve demokrasiyle ilişkisini konuşurken, bugün artık solla alakası bile kalmayan kesimlerin faşizan söylemlerinin kanıt olarak sunulduğuna sıkça şahit oluyoruz. Kimi popüler isimlerin hatalarını solun evrensel hesabından kesmeye yeltenenler, mantığın çanına ot tıkamayı sürdürüyorlar. Sonuçta da ortaya ’“Sosyalizm nire özgürlük ve demokrasi nire’” gibi inciler saçılıyor işte.
Kütahyalı, ’“ancak deliler özgürlük ve demokrasi kavramını sosyalizme dahil edebilir’” diyor ve zorunlu olarak tartışmanın teorik boyutunu es geçip soluğu yakın tarihte alıyor. Aslında buna mecbur. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde kimse solun-sosyalizmin özgürlükçü ve demokrat olmadığını tartışmayı ’‘akıllıca’’ bulmaz. Sonra, söz konusu olanın, öngördüğü süreçlerin sonunda devletin sonlanmasını hedefleyen bir sistem olduğunu ’‘bilmek gerekir’’. Sosyalistlerin ’‘burjuva demokrasisi’’ nitelendirmesini kullanmaları da demokrasi düşmanı olmalarından değil, bilakis demokrasiyi fetişleştirecek kadar önemsemelerinden kaynaklanır. Ha, bu tutum kimi zaman sekterliği beraberinde getirir; o ayrı konu.
Hal bu olunca da ’‘sola çakmak’’ arzusundaki kesimlerin yegane zemini pratikler oluyor elbette. Sonrasında devreye Sovyet deneyimi filan giriyor. Tıpkı, bizde devrimciliği siyasal iktidara kayıtsız şartsız muhalefete indirgemeyenlere TUDEH pratiği masalının anlatılması gibi.
Ama ne yazık ki, bu pratikler üzerinden yürütülen tartışma da yukarıda tanımlamaya çalıştığımız zihniyeti kurtarmıyor. Çünkü, haklı olarak, sola yakıştırılan özgürlükçülüğün ve demokratlığın kaynağı yalnızca soyut bir teori ya da mit değil. Solun bu niteliklere sahip olmasının en güçlü nedeni pratikleri.
Neler midir sola bu bayraktarlığın yakıştırılmasının nedenleri? Hangi birini sayalım?
Solun, Yunanistan’’dan İspanya’’ya, oradan Şili’’ye, Arjantin’’e... kadar sayısız ülkede darbelere, diktatörlüklere karşı savaşmasına ne dersiniz?
Nazilere karşı tüm Avrupa’’da örgütlenen direnişin direğini solun oluşturması nasıl olur?
Tarihte ve günümüzde azınlıkların yanında yer alan, kültürel ve etnik ayrımcılığa karşı duran, emek mücadelesinde öncü rolü oynayan ve temel kazanımların mimarı olan bu ideolojinin pratiği varoluşudur da.
Solun mücadelesinde başarıyı ulaşıp da iktidarı ele geçirdiği yerlerdeki arazlarsa, solun değil, iktidar mefhumunun sorunlarıdır. Tıpkı iktidarla sınanan tüm diğer ideolojilerin makûs talihi gibi. Bu noktada Lord Acton’’u hatırlamanın tam zamanıdır:
’“İktidar bozar mutlak iktidar mutlaka bozar.’”
Bu açıklamaya gerek yok aslında ama yine de hatırlatalım. Hiçbir komplekse kapılmadan, kendimi de içinde tarif ettiğim solun arazlarını eleştiriyorum. Sonuçta da ne liboşluğum kalıyor ne de hainliğim zaten. Öyle ki internet sitelerinin her gün güncellenen yayınlarda bir tek ’‘dönekliğimin teşhir edildiği’’ bölüm kalıcı.
Bu yüzden, solun ya da sosyalizmin kutsallıkları olduğunu ve bu açıdan eleştiriden azade olduğunu düşünmediğimin altını ısrarla çizmek istiyorum. Ama yegane dayanağı yazarının ’‘ilginç’’ mantığı olan yazılarda deli ilan edilip, yanlışa düşen solcuların yanlışları solla eşitlenince bir mola istemeden edemiyor insan.