İZMİR - Yaşamları ancak bağışlanacak uygun kalbin nakline bağlı olan hastalar, İzmir'deki Ege Üniversitesi Hastanesi'nde, 'Yapay kalp' uygulamasıyla yaşam buluyorlar. 2 yaş altındaki bebekler bile bu şanstan yararlanırken, ölümü beklerken yeniden yaşam bulan bu hastaların sosyal yaşamlarında farklı sorunlar gündeme geliyor. Bu tür değişimlerden kaynaklanan yeni sorunları ise mevzuatlar çözmeye yetmiyor. Ankara'dan tedavi için İzmir'e gelen kalp hastası Ömer Soylu, bu hastalardan biri. Ömer Soylu, 47 yaşındaki Hatice ile 53 yaşındaki Levent Soylu'nun 3 çocuğunun ortancası. Ankara'da Yunus Emre Anadolu Ticaret Meslek Ticaret Meslek Lisesi'nde 2'nci sınıf öğrencisiyken hastalığı nedeniyle eğitimine ara vermek zorunda kalan Ömer, nakil kararıyla İzmir'e gönderildi. 15 Ocak 2011'de Ege Üniversitesi Hastanesi'ne yatırılan Ömer'e 4 Şubat 2011'de yapay kalp takıldı. Ömer, kendisine özgürlük verecek bağış kalbi beklerken, Soylu çifti, evli kızlarında bıraktıkları küçük oğulları Emir'i de evlerini de İzmir'e taşıdı. Yetecek kadar eşyalarını alıp Bornova'daki hastaneye yakın Çamdibi'nde ev tutan, TBMM'de şoförlükten emekli baba Soylu, bir lokantada iş bulurken, anne Hatice Soylu da Ömer ile Emir de değişen hayatlarına ayak uydurmaya, yeni sorunlarıyla baş etmeye çalışıyorlar.
Oğlunu kurtaracak bağış kalbi umutla beklediklerini belirten anne Soylu, eğitimin Ömer için bir yaşam kaynağı olduğunu söyleyerek, sorunlarını şöyle anlattı: "Ömer, Ankara'da sınavla kazandığı Anadolu Ticaret Meslek Lisesi Bilgisayar Bölümü'nde okuyordu. Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvurdum. Oğlumun durumunu anlattım, bana lise öğrencilerine evde eğitim verilmediği, mevzuatın buna engel olduğu söylendi. Oğlum gibi bir vakayla ilk kez karşılaştıklarını, okula gidip gelmesinin de riskli olacağını, buna karşı yapabilecekleri bir şeyin olmadığını söylediler. Bana oğlumu açık mesleki öğretim lisesine yazdırmamı önerdiler. Düz açık öğretim lisesinde okusa mezun olduğunda elinde bir mesleği olmayacaktı. Bilgisayar okumaya devam etse, mezun olduğunda işi ağır olabilir diye büro sekreterliği bölümüne yazdırdık. Evimize 1.5 kilometre uzaklıkta Şükrü Seher Ergil Meslek Lisesi'nde haftanın üç akşamı 18.00-20.00 arasında zorunlu yüz yüze bilgisayar dersine gitmek zorunda. Okulun idarecileri de oğlumun yapay kalbinden çekindiler, birlikte gidip geleceğimizi söylememize karşın, sorumlulğunu üstleniyoruz diye bizden muvaffakat aldılar. Bu ders de mutlaka yüzyüze alınması gereken zorunlu tek dersi. Şu anda havalar güzel yürüyerek gidip geliyoruz. Ama havalar soğuyunca, yağmur çamurda arabasız ulaşım mümkün olmayacak, bizim de bunu sağlamaya gücümüz yok. O zaman ne olacak? Okula gitmek Ömer'i mutlu ediyor, kendisine arkadaş buluyor. Ancak evde derslerine yardımcı olacak öğretmene ihtiyacımız var. Normal liseye giden öğrenciye evde öğretmen vermeyen milli eğitim açık lise öğrencisine hiçbir şey yapamıyor. Ömer gibi hastalar doktorları sayesinde hayatta. Ama onları hayata bağlayacak sadece cihaza değil morale de ihtiyaçları var. Bunları sağlayacak maalesef bir mevzuat yok."
Öte yandan basketbol ve halk oyunları oynayan bir öğrenciyken aylarca yatağa bağlı kaldığını, bilgisayar uzmanı olmayı hayal ederken işi hafif olur diye sekreterliği seçtiğini, bunları yapıp yapamayacağını bile bilemediği gibi tüm yaşamıyla birlikte hayallerinin de değiştiğini belirten Ömer, "Gündüzleri derslerime destek olacak öğretmen istiyorum. Bunu umutlarımı taze tutabilmek, daha çok hayata tutunabilmek için istiyorum" dedi.(DHA)