doğrudan veya dolaylı ilişkili tüm mevzuatın, ''Afet ve İmar Kanunu'' ana ekseninde düzenlenecek çerçeve yasaların altında yeniden oluşturulması gerektiğini söyledi.
Dikilikaya, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, depremde zemin-temel ilişkisinin önemini vurguladı. 4708 Sayılı Yapı Denetimi Kanunu hakkındaki değişikliğe ilişkin tasarının Meclis'te olduğunu hatırlatan Dikilikaya, yapı denetiminde jeoloji mühendisi şartı olmadığını, yeni düzenlemeyle bunun ortadan kaldırılacağını dile getirdi.
Dikilikaya, ''DASK ve yapı denetim sistemi ile afet ve imar hizmetleri ticarileştiriliyor. Böylesine önemli bir konu, piyasaların ve özel işletmelerin kontrolüne terk edilmemeli. Yapı denetimi ve DASK'ın kamusal denetimde olması, halkın müşteri gibi görülmemesi gerektiği düşüncesindeyiz'' dedi.
Yerel yönetim kadrolarında jeoloji mühendisi bulundurulmasının önem taşıdığını ifade eden Dikilikaya, depremi riskli kılan şeylerin insan, jeolojik yapı ve bina olduğuna işaret etti. İzmir Körfezi çevresinin alüvyon arazi olması nedeniyle, bu bölgelerde deprem titreşiminin ve yıkıcı etkisinin daha fazla olacağını vurgulayan Dikilikaya, şu görüşleri dile getirdi: ''Bu nedenle, sıvılaşma riski olan bu alanlarda jeolojik ve jeoteknik etütlerin, yani zemin etütlerinin meslektaşlarımız tarafından yapılması önemli bir husus. Bunların denetimi oda tarafından yapılıyor. Ama hem kadro yetersizliği, hem de yerel yönetimlerle ilişkilerin istenen düzeyde olmaması, bazı aksaklıklara yol açıyor. Yapılar inşa edilirken zemin etütlerine önem verilmeli, sıvılaşma riskleri göz önüne alınmalı.''
Dikilikaya, hala daha deprem stratejisi belirlenemediğini kaydederek, ''Depremle doğrudan veya dolaylı ilişkili tüm mevzuat, 'Afet ve İmar Kanunu' ana ekseninde düzenlenecek çerçeve yasaların altında yeniden oluşturulmalıdır'' dedi.
''Körfez'deki binaların tümü gözden geçirilmeli''
Oda Yönetim Kurulu Üyesi Ertan Kazanasmaz, İzmir'in yaklaşık üçtü birinin alüvyon zemin üzerinde kurulu bulunduğunu, bu alanların onda birinin Körfez civarında olduğunu söyledi.
Bu bölgedeki çoğu binanın 30-40 yıllık binalar olduğuna dikkati çeken Kazanasmaz, şöyle devam etti: ''Bu binaların inşa edildiği dönemde, zemin etüdü anlamında bir çalışma yapılmamış. Yüzde 99'unun, zemin profili ortaya konulmadan inşa edilmiş yapılar olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bu binaların zeminleri deniz suyunun korozit etkisine de maruz. Karşıyaka, Alsancak sahilindeki tüm binaların tamamen gözden geçirilip, depreme karşı duyarlılıklarının, dayanıklılığının tespit edilmesi şart.''
Kazanasmaz, bu tür zeminlere bina yapılırken, binalar arasında salınım boşluğu bulunması, bina yükseldikçe, salınım boşluğu mesafesinin artırılması gerektiğini belirterek, çok katlıdan ziyade az katlı binaların yapılması gerektiği görüşünü dile getirdi.
Özellikle alüvyon kesim olan Körfez'de binaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini kaydeden Kazanasmaz, ''Yapı denetiminde muhakkak bizim meslek disiplinimizin yer alması lazım'' dedi.
Oda üyesi Tümay Tunca Işık da yapılan zemin etütleri kapsamında, zeminde oluşabilecek her türlü problem konusunda bilgi verildiğini, oturma, şişme, sıvılaşma, taşıma gücü gibi donelerin zemin etüt raporunda yer aldığını anlattı.
Çalışma konularının zemin-temel ilişkisi olduğunu kaydeden Işık, ''Bundan sonra yapılacak olan uygulama, projelerinin yeterliliği ve yapılıp yapılmadığının kontrolü. Ama yapı stoklarının kontrol edilmesi, bunların, özellikle de kamu binalarının ne kadar sağlam olduğu, eski yapıların günümüzde daha uzun süreli depremlerde ne gibi hasarlar görüleceği konusunda kesinlikle bir araştırma yapılması gerektiğini düşünüyoruz'' diye konuştu.(AA)