İZMİR – Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi dekanlık seçimlerinden YÖK’e gelen seçim sonuçlarında ilk turda oyların eşit çıktığı, ikinci turda ise bir üyenin karar değiştirmesi nedeniyle dekanlık seçimini Kumalıoğlu’nun kazandığı öğrenildi.
Milliyet Ege yazarı Engin Önen Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi dekanlık seçimlerinin konu alan bir yazı yazdı işte o yazı:
”Üniversitelerde seçim ve atama
Geçtiğimiz günlerde Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yine tartışmalı bir dekan ataması yapıldı. Geçen yıl Diş Hekimliği Fakültesi’nde olduğu gibi, öğretim üyelerinin seçtiği ve rektörün önerdiği aday yerine bir başka aday dekan atandı.
Dekan atama yetkisi YÖK’e ait. YÖK bu atamayı rektörün gönderdiği, dolayısıyla önerdiği üç aday arasından yapıyor. Yani üç kişilik aday tespit yetkisi rektöre, dekan atama yetkisi ise YÖK’e ait. İstisnai durumlar hariç, YÖK, genellikle rektörün önerdiği ismi (yani listede işaret ettiği veya başa koyduğu ya da bildirdiği) atar.
Örneğin son üç yıldır Ege Üniversitesi’nde 12 dekan ataması yapıldığı halde, bunlardan 10’u rektörün önerdiği, 2’si ise üç kişilik listede yer aldığı halde önermediği isimlerden atandı. Önce de ifade ettiğimiz gibi bunlar Diş Hekimliği ve Tıp Fakültesi’nde gerçekleşti.
Her iki atama da üniversite camiasında siyasi himayecilik ilişkisinin ürünü olarak algılandı ve dolayısıyla tepki gösterildi. Çünkü bu iki fakültede de dekan adayı belirleme seçimlerine girerken söz konusu adayların siyasi eğilimleri ön plana çıkmıştı. Aslında dekan seçimi diye bir yazılı kural yok. Ama uzunca bir süredir Ege Üniversitesi’nde rektörler, kendilerine ait bu yetkiyi, ilgili fakültedeki öğretim üyelerinin eğilimleri doğrultusunda kullanıyorlar. Onun için dekan adayı belirleme seçimi yapılmakta ve ilk üç sırayı alan adaylar, rektörün önerisi olarak YÖK’e gönderilmektedir.
Rektör seçimleri yasal olduğu halde dekan adayı seçimleri gelenekti ve şu anda sanırım hiçbir üniversitede uygulanmamaktadır. Yani rektörler, zaten kendisine ait olan bu yetkiyi kendileri kullanmaktadır.
Ege Üniversitesi’nde dekan adaylarının seçimle belirlenmesi iyi bir şey. Çünkü rektörün kişisel tercihi yerine fakültenin eğilimi öne çıkıyor. Ancak seçim sonuçları atamaya dönüşmeyince ciddi sıkıntılara yol açıyor.
Rektörlük seçimlerinde de sonuçlara uyulmadığı durumlarda benzer sıkıntılar yaşanmaktadır. Yani seçim anlamsızlaşmakta ve işlevini yerine getirmemektedir. YÖK seçim sonuçlarına göre hareket etmek zorunda değil, ama o zaman seçime ne gerek var ki? Oy kullanan ve eğilimini/tercihini bildiren öğretim üyeleri, buna aykırı bir atamada kendilerini nasıl hissedecekler?
İstisnai durumlarda ki o da açık bir şekilde tanımlanmalı, seçim sonuçları dışında atama yapılabilir. Ama atamalarda siyasi himayecilik ve kişisel ilişkiler etkili olduğunda üniversiteler bundan olumsuz etkilenmektedir.
Kaldı ki, artık fakülte dekanlıkları da üniversitelerin iç işi olarak görülmelidir. YÖK’ün müdahalesi bu düzeye kadar inmemelidir. Hani “ileri demokrasi”ye geçecektik? Hani 12 Eylül rejimi ile hesaplaşacaktık? Oysa ki 12 Eylül anlayışının neredeyse aynen korunduğu kurumların başında YÖK gelmektedir.”