CHP İzmir Milletvekili, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, kamuoyunda tartışılmaya başlanan ve kısa bir süre içinde Meclis'e getirilecek olan 9. Yargı Paketi'ni eleştirdi.

Yargı Reformu adı altında daha önce 8 Yargı Paketi düzenlemesinin yürürlüğe girdiğini ve ana başlıkları kamuoyuyla paylaşılan taslak halindeki 9. Yargı Paketinin de daha önce açıklanan 8 pakette olduğu gibi yargının yapısal sorunlarına çözüm oluşturmaktan uzak olduğunu ifade eden Nalbantoğlu yaptığı yazılı açıklamada şunları ifade etti:

Bir kez daha görüldü ve anlaşıldı ki; yargı reformu paketi hazırlayanlar yargının karşı karşıya olduğu sorunlardan bihaber. Yargıdan ve dünyadan haberleri yok.

İlki 2009'da sonuncusu ise geçen yıl açıklanan Yargı Reformu Stratejisi Uygulama raporlarının temel amacı genel olarak 'Hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, hukuka güvenin ve inancın pekiştirilmesi, tarafsızlığın ve yargı bağımsızlığının geliştirilmesi, savunma hakkının etkin olarak kullanılması, şeffaflık ve yargılamanın sadeleştirilmesi olarak açıklanmıştır.' Ancak aradan geçen 15 yılı aşkın bu sürede açıklanan 8 Yargı Paketi de dahil, temel amaç olarak belirlenen ilkelerin hiçbirinde ilerleme sağlanamamıştır. Çıkarılan bütün düzenlemeler, insan hak ve özgürlükler temelli olmadığı gibi devleti, iktidarı ve kurumları önceleyen bir yaklaşımla ele alınmıştır. Nitekim 8. Yargı Paketinin yürürlüğe girmesinden sonra Uluslararası Af Örgütü de 'Ne var ki, yeni yargı paketi de öncekiler gibi, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün ortadan kalkması da dahil, Türkiye'de insan haklarındaki süregelen aşınmanın temelinde yatan en önemli ve yapısal/sistematik sorunları gidermekte yetersiz kalmaktadır.' diyerek benzer eleştirilerde bulunmuştur. Bugün tartışılmakta olan ve kısa süre içerisinde Meclis'e getirilecek 9. Yargı Paketinin içeriğine bakıldığında da benzer bir durumla karşı karşıya olunduğu görülmektedir. Kamuoyuna yansıyan haliyle 38 maddeden oluşan paket, Bakan Tunç'un açıklamasına göre 20'den fazla kanunda değişiklikle, Türkiye'deki yabancı istihbarat faaliyetlerini önleyecek yeni casusluk yasalarının yanı sıra, Ceza İnfaz Sistemi ve mükerrer suçlarla ilgili düzenlemeleri içermektedir. Söz konusu düzenlemelere bakıldığında bırakın temel hak ve özgürlükleri korumayı tam tersine muğlak ifadeler ve kanunda yeri olmayan yeni suç ihdas edilmek suretiyle düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik siyasi bir amaç taşıdığına dair kuşkular doğurmaktadır.

Açıklanan her yeni ekonomi ve tasarruf paketi nasıl ki dar gelirlilere, işçiye, emekçiye, memura, çiftçiye, emekliye, köylüye fatura ediliyorsa, her yeni yargı paketi de hukukun genel ilkeleri ve temel hak ve özgürlükler açısından güven ve kuşkuya neden olmaktadır.

Özellikle taslakta 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 339'uncu maddesinden sonra gelmek üzere eklenmesi önerilen 22'nci madde kamuoyunda 'etki ajanlığı' olarak tartışmalara yol açmıştır. 2012 yılında Rusya'da yaşama geçirilen ancak savaş nedeniyle 2022'de kapsamı genişletilen etki ajanlığı kavramı son yıllarda bütün dünyada tartışılmaya başlanmıştır. Halen Rusya'nın dışında ABD, İngiltere, Avustralya, Bosna Hersek gibi ülkelerde de benzer yasal düzenlemelerin olduğu görülmektedir. Son olarak Gürcistan'da da 'Yabancı Etkinin Şeffaflığı' adı altında parlamentoya sevk edilmiş, yoğun protestolara karşın komisyonda kabul edilmiştir. Ancak bu ülkelerdeki düzenlemelerde suç ve cezaya konu olacak iş ve eylemler açık bir şekilde belirtilmiştir. Tanımlar ve ifadeler nettir. Önümüzdeki günlerde Meclis'e sevk edilecek 9'uncu Yargı Paketi taslağında yer alan söz konusu düzenleme ise muğlak ifadeler ve belirsizlikler nedeniyle keyfi ve takdire bağlı suçlamalar ve cezalandırmalara yol açacağı kuşkusu doğurmaktadır. 'Devletin güvenliği, iç ve dış siyasi yararlar, stratejik ortaklık ve benzeri kavramlar açık ve net olarak tanımlanmalı, neyin iç ve dış yarar olup olmadığı, stratejik iş birliği ve ortaklıktan ne kastedildiği açık bir şekilde ifade edilmelidir. Öte yandan siyasi yararlar iktidardan iktidara değişebildiği gibi dönemsel olarak konjonktüre bağlı bir değişim gösterebilir. Yani bugün suç olarak görülebilecek bir haber ya da yorum, yarın suç olmayabilir. Bütün bu ve benzeri sorular nedeniyle henüz taslak olarak kamuoyuna yansıyan düzenlemeyle ilgili belirsizlikler giderilmeli, temel hak ve özgürlükler bağlamında yeni kısıtlara yol açmayacak netlikte adımlar atılmalıdır. Aksi durumda, yani taslağın bu şekilde yasalaşması halinde söz konusu düzenleme AKP'nin kendisi gibi düşünmeyen toplumun bütün kesimlerine aba altında sopa göstermesi gibi algılanacak, yeni ihlallere ve hak kayıplarına zemin oluşturacaktır.