İzmirli gazeteci Fevzi Yılmaz, küçücük bir ses teli polipinden kendisini günlerce hastane yatağına bağlayan hastalığını ve bu sürede başından geçenleri anlattı.’
İZMİR- Yakın Plan gazetesi İmtiyaz Sahibi Fevzi Yılmaz, aylardır boğuştuğu hastalığı ile ilgili yaşadıklarını gazetesindeki köşesine taşıdı. Yılmaz’’ın, kah düşündüren, kah üzen, kah güldüren ’“Beni tıp tepti’” başlıklı yazısı şöyle;
Çocukluk yıllarımdı. Peyami Sefa'yı okumuştum. 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu' Hastaydı ama denize bakıp hayaller kuruyordu.
Ben de düşündüm; "Ben de yazmalıyım"
***
Küçücük bir ses teli polipi, minnacık; toplu iğne başı kadar. Gittik Alsancak Devlet Hastanesine. Dr. İlter Denizoğlu tertemiz yaptı. Harika bir cerrah.
Bir ay geçti, ses düzeldi. Göreve devam derken zır telefon "Aman gelin bunun huyu iyi değil" Neyin? "Polipinizin. Neyse, gittik derken kendimizi bulduk Ege Üniversitesi Ameliyathanesi'nde. Baktılar; "O kadar da kötü değilmiş" dediler "Oh dedik" Ancak sevincimiz uzun sürmedi. "Ne yapacağız?" diye sorduk. "Çok kötü değil ama ilerde başımıza iş açmasın diye önlem alalım" "Peki alalım" dedik; kendimizi kanser araştırma tedavi merkezinde bulduk. "40 gün önlem tedavisine devam ettik, imzaları da bir güzel attık. 40 gün geçti "düzeldin" dediler. "Oh be" dedik tekrar göreve devam. Derken bir gece vakti nefes yok gittik ağabey! Hayata bay bay der gibi... Yani, yarı öldük. Hafıza yok. Nekrozlar varmış; ne bilirim nekrozu! Bir gözümü açtım 9 Eylül Üniversitesi yoğun bakımda, karşımda Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur bana, "Hoş geldin" dedi. Ne mutlu ki Abdül Batur yanımdaydı. Hayata döndük. Bizi hayata döndüren Dr. Mustafa Aslıer başarıyla boğazımıza kanül takmış. Dr. Mustafa Aslıer'e Allah razı olsun dedik. Boğazımızda kanülle kısa bir süre yaşamayı da kabullendik. Kanülle yaşama devam ederken, bir gün baktım yemede zorlanıyorum. Dert etmedim. Yaşamaya yemeğe devam. "Can boğazdan gelir!" Biz yiyormuşuz ama yarısı mideye, yarısı akciğerle gidiyormuş. Bu sefer haldur huldur göğüs servisine başvurduk. Mükemmel bir bayan, hep gülümseyen Dr. Rengin Hanım sağ olsun bizi rahatlattı bir süre’… Bir dayandık iğnelere günde üç taneden 45 tane yani "kevgire döndük!" Derken baktık 64 kilo olmuşuz. Hayda, uçacağız abi rüzgarda! Neyse; iyi olacak hastanın ayağına doktor gelir misali Türabi Çelebi devreye girdi. Gerçek dostluk bu, Türabi; sağ olasın sen olmasan kimse yüzümüze bakmıyor, ilkyardımın yoğunluğundan hayırlısıyla gece saat yarımda yattık. "Oh be hastane odasındayız."
***
Durun daha bitmedi. 15 gün ne su, ne de yemek yiyememişiz. Ne yapacağız? "Mama!" "Nasıl yani? "Siz prematüre hastasınız" yani erken doğan hasta durumundayız. "Bu da güzel!"
Damardan mama alacakmışız meğerse. Neyse biz yatak sıkıntısından devletin yanlış uyguladığı sağlık politikasından diyelim, önce genel cerrahide yer bulanabildiğinden, üç gün cerrahide kaldıktan sonra göğüs bölümüne sevk edilebildik. Bir baktılar; bizim ciğerin yarısını yediklerimiz yemiş. Abi biz yiyeceğimize, ciğer bizi yemiş.
Devam edelim, biz göğüs servisine geldik yattık. Asistanlar Dr. Pınar, Dr. Selin ve Dr. Erman sağ olsunlar sanki huzurlu yaşam merkezi doktorları gibi sırf hastaya pozitif enerji ve iyi olma duygusu veriyorlar konuşmalarıyla. Hele hemşireler, sanrım eve gittikten sora kesin ayakları havaya dikiyorlardır. Bir hemşire, bir gecede neredeyse 12 hastaya bakabilir mi? Pes! Resmen özveri ve meslek sevgisi, başka izahı yok. Neyse biz devleti eleştirmiş olmayalım!
Bize Prof. Dr. Oya İtil 15 günde akciğerimizin yarısını geri verdi. Ya bu kadar kısa sürede bir kaybolmuş akciğer geri gelir mi? Biz kez daha elinizden öpüyorum Oya hocam. Amerikaymış! Hava atmayacaksan, Amerika'ya değil, "Özveri ile çalışan Türk hekimine" gideceksin bu kadar net.
***
Biz devam edelim. Herkes kendi bildiğini yapmakta özgür.
Benim tek derdim var: Bir an önce "prematüre hasta" olmaktan kurtulmak. Beklediğim haber geliyor. Pazar günü hazır olun. Yani, mideme delik açılacak ve ben oradan besleneceğim, harika bir haber, mideme su girecek!
Ama sıkıntı bitmedi. "Neden?" önce kan bankasına iki kan bağışı yapacak sağlıklı iki adam lazım. Hafta sonu olmuş, saat neredeyse akşamın beşi. Ne yapacağız? "Yandık" "Kız kardeşim Feray Hazman gibi herkesin kardeşinin böyle olması gerektiğini düşünüyorum, Harika kardeş, başarılı Feraycığım (kızacak :) elinde telefon, Balçova Belediyesi Danışmanı Ömer ile konuşuyor; Ömer'in sözlerini duydum, gözlerim yaşardı. Ne dedi biliyor musunuz? Ben abim için değil kanımı, canımı veririm!" Ömer, tek kelimem sana; seni seviyorum. Aranan iki sağlıklı adam bulundu. O kadar mutluyum ki. Pazar iş bitti. Ameliyata hazırız.
***
Cumartesi saat 16.30, yandım! Bir kan boşaldı boğazımdan aman yarabbi neredeyse İzmir'in içme suyunu karşılayacak. Kan durmuyor. Dur, durmaz...
Devam, kanamaya çare yok acil ameliyata gittik, bizim kan kanamaya devam ediyor. Tam ameliyathane kapsına geldik. Hani Deli Dumrul hikayesi gibi’… Kan bağışınız var mı soralım. "Var dedik" Yanıt; bir soralım" vardı stokta girdik ameliyathaneye.
Ya olmasaydı !!!!
Çok şükür kan durdu, gözümüzü odamızda açtık.
***
Benim tek düşüncem prematüre hasta olmaktan kurtulmak. Ameliyat ertelendi bekliyoruz hala.
Bir gece telefon uyandık; Emekli Tabip Albay Mehmet Sezgin; gülen tatlı bir sesle; Fevzi ağabey, bunca yıldır doktorum, resmen seni tıp tepmiş" demez mi?
Düşündüm espriyi gerçekten beni tıp tepmiş olabilir.
***
Ancakkk..
Tek korkum;
Bu sağlık yasası ile önce doktorlarımızın fedakarlıklarının biteceği korkusu’…
***
Sağlıkla kalın, bol nefes alın!...