Kumaş çok eskiyip, lime-lime dökülmeye başlayınca, ne kadar sık dikiş atarsanız atın, tuttuğunuz yer elinizde kalır, parçalanır gider. Artık, kumaşı ve terziyi yenilemekten başka çare yoktur.
Devlet yönetimi de aynen böyledir. Hakimiyeti elinizden kaçırdığınız, devletin çarkları ile bozmak için oynamaya başladığınız zaman ipin ucunu kaçırırsınız.
Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, Cumhuriyetin kuruluş değerlerine açıkça karşı olduğunu söylemekten çekinmeyen ve bu politikası Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanan, Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan bir siyasi parti ilk kez tek başına iktidar oldu. Hem de üst üste üç seçim kazanarak…
AKP'nin çekirdek kadrosu; İstedikleri kadar takiyye yapsınlar istedikleri kadar inkar etsinler Laik Cumhuriyeti, Cumhuriyetin değerlerini, başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyetin kurucularını hiç sevmezler. Kafalarında ve yüreklerinde İran benzeri 'İslam Cumhuriyeti' yatar. Bunu mertçe söyleyememenin verdiği kişilik bozukluğu yüzlerine ve davranışlarına yansır.
Türk Milletinin verdiği 'Haydi hizmet sırası sizde, bana hizmet edin' emrini,
'Haydi, rejimi değiştirin, devlet gücünü bana karşı sopa gibi kullanın, Türkiye'nin dinamiklerini yıkın' olarak anlamak istediler ve öyle davrandılar.
Türk Silahlı Kuvvetlerini 'darmadağın' ettiler, Yargı'yı 'denetim' altına aldılar, Üniversite'yi 'YÖK' saydılar, Sivil Toplum Örgütlerini 'köle' ettiler, işçi sendikalarını 'sarı'ya boyadılar, basının %95'ini 'damadın' kıldılar…
Eşbaşkan olup, Obama'nın taşeronu olmayı zorlukla ve tehditle kabul ettiler ve çevrede darıltmadık komşu bırakmadılar.
Bürokrasiyi, yabancı bir devletin işgal ordusu gibi 'alt-üst' durumuna getirdiler.
En önemlisi ise, siyaset ve devlet yönetiminde 'ekip halinde çalışma' , 'bürokrasiye ve uzmanlığa saygı'nın yerine şartsız 'biat kültürünü' etkin kıldılar. Bilime saygı yerine 'ulemaya sorun' kültürünü getirdiler…
Ve tüm bunları, 'ileri demokrasi' getiriyoruz, 'Askeri Vesayet'i kaldırıyoruz ambalajı ile gizlemeye çalıştılar.
'Haydi, rejimi değiştirin, devlet gücünü bana karşı sopa gibi kullanın, Türkiye'nin dinamiklerini yıkın' olarak anlamak istediler ve öyle davrandılar.
Türk Silahlı Kuvvetlerini 'darmadağın' ettiler, Yargı'yı 'denetim' altına aldılar, Üniversite'yi 'YÖK' saydılar, Sivil Toplum Örgütlerini 'köle' ettiler, işçi sendikalarını 'sarı'ya boyadılar, basının %95'ini 'damadın' kıldılar…
Eşbaşkan olup, Obama'nın taşeronu olmayı zorlukla ve tehditle kabul ettiler ve çevrede darıltmadık komşu bırakmadılar.
Bürokrasiyi, yabancı bir devletin işgal ordusu gibi 'alt-üst' durumuna getirdiler.
En önemlisi ise, siyaset ve devlet yönetiminde 'ekip halinde çalışma' , 'bürokrasiye ve uzmanlığa saygı'nın yerine şartsız 'biat kültürünü' etkin kıldılar. Bilime saygı yerine 'ulemaya sorun' kültürünü getirdiler…
Ve tüm bunları, 'ileri demokrasi' getiriyoruz, 'Askeri Vesayet'i kaldırıyoruz ambalajı ile gizlemeye çalıştılar.
İçten vurulan bu kadar çok darbeye dayanacak devlet sistemi henüz icat edilmedi. Çatırdamaya başladı. Bir gün Uludere, diğer gün Şemdinli, Beytüşşebap, Afyonkarahisar. Şehit tabutları katar oldu…
Vatandaş'a saygılı devlet adamı yerine, 'patron ne der' diyen ve istifanın 'erdem' olduğunu bilmeyen çakma devlet adamları görevde olunca, 25 şehidin verildiği feci olaydan sonra 'olabilir, normaldir' diyebilen çapsızların çıkması da gayet normaldir.
Köyde adamın biri hasta olmuş, bir türlü kalkamıyor. Sonunda doktor çağırmaya karar vermişler.
Doktor adamı iyice muayene etmiş, bakmış ki adam gidici, üzmeden aileye bunu nasıl söylerim diye düşünürken, adamın eşi; 'Doktor Bey, eşime ne pişireyim, ne versem dokunur?' diye sorar.
Doktor der ki; 'Ne yerse yesin, bu baş bu yastıktan kalkmaz…'
Doktor adamı iyice muayene etmiş, bakmış ki adam gidici, üzmeden aileye bunu nasıl söylerim diye düşünürken, adamın eşi; 'Doktor Bey, eşime ne pişireyim, ne versem dokunur?' diye sorar.
Doktor der ki; 'Ne yerse yesin, bu baş bu yastıktan kalkmaz…'
Alma Türk Milletinin ahını, alırsan çarpılırsın. Dualı millettir bu millet…