'Çökertmeden çıktım da Halil'im, Aman başım selamet' diye başlayan, hepimizin bildiği bir Bodrum Türküsüdür, çökertme…
AKP İktidarı, son zamanlarda kendinden olmayan, veya kendisine katılmayan Belediye Başkanlarını çökertmekte kararlı, kötü bir yol izliyor. Önce müfettiş ve polis baskısıyla Başkanlar bunaltılıyor. Doğruluğu şüpheli teknik takipler, 'sehven' düzenlenen raporlar, Savcının önüne konuyor.
Savcı ve sonrasında Hakim, dosyada ki düzmece olduklarını bilmedikleri delilere bakıp, Başkan için tutuklama kararı veriyorlar!..
Bunu söylediğinizde ise aldığımız cevap hep aynı; 'Adalete güvenmiyor musunuz, aklansın gelsin…'
Kolaysa sen aklan gel de, nasıl olduğunu öğreniver. Size iki örnek vereyim;
1) 12 Eylül 1980 de Bergama Belediye Başkanı idim. Bana özel bir kini olan bir Savcı yüzünden,iki kardeşim 'silahlı sağ eylemci' diye tutuklandı.
O zaman gözaltı süresi 45 gündü. 28 gün poliste işkence gördüler, kalan 17 gün ise Askeri Garnizon'da işkence izlerinin tedavisinde geçti. Askeri Cezaevinde,
14 ay kaldılar ve sonunda beraat ettiler !...
Aklandılar, aklanmasına ama hayatlarının en güzel ayları cezaevinde geçti. Aile olarak çekilen sıkıntılar da cabası…
2) Gazeteci Vedat Yenerer, 2000 yılında Erbil'de, 75 dolara 135 yıllık antika bir tüfek satın alır. Bu tüfeği, yıllar içinde televizyon programlarında ve açılan sergilerde herkes görür.
Fakat, Vedat Yenerer Başbakan Erdoğan aleyhine yazınca, Ergenekoncu olarak polis tarafından gözaltına alınır. Evinde yapılan aramada antika tüfek bulunur. Polis zaptına nasıl olduysa 'otomatik ağır silah' kapsamında 'vahim silah' olarak geçer!.. Hakim, evrak üzerinden karar verdiğinden, 'evinde otomatik ağır silah bulunduran biri elbette ki teröristtir' diye düşünerek, Savcının tutuklama kararına uyar .
Vedat Yenerer, tam bir yıl sonra, tüfeğin antika olduğunu ispat eder ve tahliye olur. Ama ömrünün en güzel çağında bir yıl tutuklu kalmıştır.
Yani, 'ne var canım, yargıya güvenmiyor musun, aklansın gelsin' demek sadece dile kolaydır.
İnsanların özgürlüğünü kaybetmelerinin, sevdiklerinden, işlerinden uzak kalmalarının, uğradıkları itibar kaybının verdiği acıyı ancak başına gelenler bilir…
Bu yüzden; Sayın Savcılar 'tutuklama' isterlerken, Sayın Yargıçlar da bu karara uyarken çok dikkatli olmak zorundadırlar.
Çevremde CHP'li çok sayıda Belediye Başkanı gözaltına alındı ve tutuklandı. Basın çarşaf gibi bu tutuklamaları haber yaptı. Şu an hepsi tahliye oldu, çoğu da beraat etti….
Son olarak, ailesini-kendisini iyi tanıdığımız, Belediye'nin makam aracını dahi kullanmayan, varlıklı bir ailenin evladı Bodrum Belediye Başkanı Demokrat Mehmet Kocadon, kelepçelenerek gözaltına alındı ve tutuklandı. Adım gibi eminim ki çok kısa süre sonra tahliye olacak ve beraat edecek.
Peki, bu işkencenin hesabını kim verecek?
*Tezgahı kuran polis mi?
*Gerçeği göremeyen, Belediyeciliğin uzmanı olmayan Savcı mı?
* 'Hele bir içeri girsin de, nasıl olsa aklanır çıkar' diyen, mahkeme mi?
*Bize katılsaydı, bunlar başına gelmezdi diyen AKP mi?.. Kim verecek?...
Dünya ve Türk Siyasi Tarihi bu tip insanlık dışı olaylarla doludur. Bu tuzakları kuranlar, insanların özgürlüklerini çalanlar mutlaka layık oldukları cezalara çarptırılmışlardır. Gün gelecek, herkes yaptığının da, yediğinin de, yedirdiğinin de hesabını verecek. Masum insanların 'ah'ını alanlar, misliyle ödeyecekler.
Başını dik tut, Bodrumlu Mehmet Efe. Bunlar seni çöktüremezler, az kaldı…