Dikensiz bir 'koltuk'ta ne kadar oturabilirsiniz?
3… 5… 8… 10… 15… 20?
Ekrem Demirtaş Bey…
133 yaşındaki İzmir Ticaret Odası'nın kartal yuvasında…
Tam 26 yıl oturdu…
Yani…
Oda tarihinin neredeyse 'beşte biri'nden daha fazla…
Bu 312 ay demektir…
Bu 9 bin 500 gün demektir…
Bu 228 bin saat demektir…
Özetle…
Ekrem Bey o koltukta…
Bir 'nesil' büyüttü…
Ehhh, 'yeter' gari…
***
Şunu yaptı, bunu yapamadı gibi…
Muhabbete gerek yok…
Şimdi troller bana çakmadan önlem alayım…
Sözüm dört dönemi tamamlayan…
Belediye başkanları için de geçerli…
Başka 'koltuklar', başka 'görevler' de var!
Bu millet pek sevdiğim bir özdeyiş yaratmıştır:
'Tebdil-i Mekanda Ferahlık Vardır…'
Meali şu:
'İnsan, sürekli yaşamak zorunda kaldığı ortamda kimi zaman bunalır… Her gün yapılagelen işler hayatı tekdüzeleştirir… Bundan dolayı insan yer değiştirince ferahlar, tekrar yaşama sevinci bulur…'
***
Düşünmeliyiz birlikte…
Bir arkadaş, çeyrek asır aynı koltukta neden oturur?
Bir koltuğa bu kadar yapışmanın…
Gizemi nedir?
'Tamam ben 70'imi devirdim ama bakın hala delikanlı gibiyim…'
Diyebilmek için mi?
'Yaş 70 işi bitmiş…'
Diyenlere 'nanik yapabilmek' için mi?
'Bu koltukta doğdum, bu koltukta öleceğim…'
Sözünü kanıtlamak için mi?
Bence hiç biri değil…
Başka(!) nedenler düşünmek gerek…
***
Ekrem Demirtaş, 10 Nisan'da şöyle dedi:
'Cumartesi yapılacak seçim benim için yine zor olmayan, kazanacağım bir seçim olacak… Davul zurna çalarak erken kutlama yapanları çok gördüm ama sonuçta üyelerimiz hep bana destek verdi…'
72 saat sonra, bu sözlerin sahibi 'Ha'di bana eyvallah' dedi…
Değer miydi böyle konuşmaya?
Duyamamış mıydı, Özgener'in ayak seslerini?
Bal gibi duymuştu…
Ama…
Serde yiğitliğe 'leke' sürdürmemek vardı!
İnat vardı, hırs vardı…
Ve…
O inat ve hırs O'nu 'attaya' götürüverdi…
İşte o inat ve o hırs…
Evladiyelik koltuğun değişmez ismi Demirtaş'ın…
Bu kadim kentte…
İlerleyen süreçte…
Çok çabuk unutulmasına neden olacak!
Yarışa girmeden…
Gençlere yer açmayı kalbine kabul ettirebilseydi eğer…
Tacıyla yolcu edilecek…
Belki de 'tarihe' geçecekti…
Yazık oldu Ekrem Efendi'ye!
***
Bir Bolu türkümüz vardır; bilen bilir…
Neşelidir, kıpır kıpırdır…
Ama hikayesi hüzünlüdür!
İçinden 'iki dizelik' bir bölümle…
Sadece ama sadece 'bir kelime'yi değiştirerek…
İzin verirseniz…
Uğurlayalım Ekrem Demirtaş Bey'i:
'Yükseklere kar yağıyor üşümedin mi?
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi?'
Sonsöz: 'İki parmağının ucunu gözlerine koy… Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Unutma; sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir… / Mevlana…'