Dağıldık, gittik; dünyadan haberimiz yok…

Geride bıraktığımız ay enflasyon '11.20' ile son 13 yılın zirvesini gördü…

Aynı gün, 'ah…vah' dedik; ertesi gün unuttuk…

Hatta…

'Bu enflasyon ne menem bi'şidir ki, durmadan patlıyor, çatlıyor, artıyor…' bile demedik…

Sadece…

'Yav, bu fiyatlar nasıl bu kadar arttı?' diye iç çeker olduk…

***

Öğretmek gibi olmasın ama…

Enflasyon demek, 'hayat pahalılığı' demektir…

Yani…

Cebinizdeki para ile malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesi demektir…

Anlayacağınız…

Dün 7 liraya aldığınız fasulyenin bugün 7.50 lira etiket taşıması demektir…

***

Halbuki…

Enflasyon rakamları, 10 yıldan beri çoğunlukla 'tek' rakamlı ilerliyordu… N'oldu da 'çift' hanelere çıkıverdi? Pazar alışverişi ile anlatıvereyim, şaşırın kalın…

***

Düşük enflasyonun başladığı 2005'lerde hükümet liradan altı sıfır atıverdi… Böylece, bi'zamanlar Türk Lirası'nın değerli olduğu günlerdeki gibi 'kuruş'la yeniden tanışmış olduk… Bi'baktık, cebimizde kumbara taşıyor gibi 10 kuruş, beş kuruş, hatta bir kuruş gibi madeni ağırlıklarla torba gibi sarkıyor... N'oldu o 'kuruş'lar… Bugün, çarşıda 'beş kuruş' dolaşımı var mı?

Yok…

Çünkü…

Tek rakamlı enflasyonun en önemli nedeni 'Güçlü 'Türk Lirası' ve 'Zayıf Döviz'di… Ancak, son bir kaç yıldan beri 'Türk Lirası' diyet yapmaya başladı, inadına 'Döviz' güçlendi ve biz bu hale geldik…

***

Peki; 2005'te…

Yani, 12 yıl önce daha mı mutluyduk?

Hem de nasıl…

Sallamıyorum, rakamlar konuşsun istiyorum…

Bakın hayat nasıl lokma lokma pahalılanmış son 12 yıl içinde? Milat olarak da kıymetini bilemediğimizi Türk Lirası'ndan üç sıfır attığımız tarihten 1 Ocak 2015'le bugünün çarşı-pazarını karşılaştırarak yürüyelim…

Dikkat edin, bu rakamlar 'kabus' misali rüyalarınıza girmesin…

***

2005'te asgari ücret net 350 lira, bugün 1.400 lira… Yüzde 400 artmış…

2005'te 250 gram ekmek 30 kuruş, bugün 1.5 TL… Yüzde 500 artmış…

2005'te et 17 lira, bugün 60 lira… Yüzde 355 artmış…

2005'te çiğ sütün fiyatı 45 kuruş iken, bugün 1.30 TL… Artış yüzde 300…

2005'te kuru fasulyenin kilosu 2 TL, bugün 10 TL… Artış yüzde 500…

2005'te benzinin litresi 2.30 TL, bugün 5.30'u geçti… Artış yüzde 250…

Kiralar'dan hiç söz etmiyorum…

Çünkü kiracıların aybaşı geldiğinde fenalık geçirdiğini iyi biliyorum…

Evsahibinin insafına kalmış, bu yüzden yüzdesi yok!

***

Ekonominin İzmirli genç profesörlerinden Ufuk Tutan diyor ki: 'Son bir kaç yıldan beri Türk Lirası zayıflayıp döviz güçlenince, ithalata bağımlı hale gelen üretim, ihracat ve tüketim mallarımızın fiyatları artışa geçti… İthalatın dövizle yapılması sonucu da yüksek döviz fiyatları enflasyonu arttırdı…'

***

İyi de, biz bu sıkıntıdan nasıl kurtuluruz?

Daha iki gün önce Sırbistan'dan 5.500 ton et ithal etmek için imza attık…

Amaç, tüketiciye ucuz et yedirmek…

İyi de, 'bizim besici' n'olacak?

Sırbistan'a vereceğimiz Euro ile Türk Besicisi'ni 'teşvik'le coşturmak daha doğru değil mi?

***

Kaldı ki…

Sırbistan dediğin Devlet ne ki?

Balkanlar'da 'serçe parmağı' kadar bi'yer…

Nüfusu taş çatlasın 7.5 milyon…

Öyle bir garabet yaşıyorlar ki…

Ölenler, doğanlardan fazla… Ülkenin Başbakanı bile birkaç yıl önce, 'Böyle giderse devlet olarak yok olacağız' demişti…

İşte o ülkeden canlı hayvan alıyoruz…

***

Oysa ki…

Bu güzel ülkede bugün itibarı ile 60 milyona yakın büyük ve küçükbaş hayvan var…

Üstelik, 'ithal saman'la besleniyorlar…

***

Kendimizi daha fazla kahretmeden, gelelim sadede…

Bu 'enflasyon sarmalı'ndan kurtulmanın iki çaresi var:

Birincisi: Döviz fiyatlarını baskılamak yerine olması gereken seviyesinde tutup orada uzun süreli sabitlemek, dalgalanmasını önlemek…

İkincisi: Uzun vadeli ekonomik programlar yaparak hem tüketicinin hem de üreticinin fiyatlara ve maliyetlere uzun vadeli bakışını bir plan ve program dahilinde yönlendirmek…

Sonsöz: 'Böyle giderse, önümüzdeki 5-6 yıl içinde Türk Lirası'ndan atılan altı sıfırın birkaçı tekrar TL'ye dönerse hiç şaşırmayalım…'