Geçtiğimiz günlerde 4+4+4 denen kesintili eğitim görüşmelerinde, MHP'nin önerisiyle eğitim sistemimize, Kur-an dersi şimdilik seçmeli ders olarak eklendi.
Bu kanun Anayasa Mahkemesine gittiğinde Anayasanın 174 md.deki
'Tevhidi Tedrisat' kanunu ile nasıl bağdaştırılacak, çok merak ediyorum.

Ancak bugün değinmek istediğim bu değil. Ben MHP'yi birlikte mercek altına alalım diyorum.
Zira 4+4+4 görüşmelerinde MHP'nin tutumu çok çarpıcı değildir. MHP klasiği haline gelen politik davranışlara yeni bir örnektir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, türban konusunda da benzer politikalar üretmişti. Bunları anlayabilmek için MHP'nin geçmişini ve gelişimini iyi incelemek gerekir.
2. Dünya Savaşı sırasında, Avrupa'nın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de Alman Nazi Partisine özenen akımlar boy göstermiş, kendilerine 'Türkçü' adını veren bu cılız akımlara zamanın hükümeti, Almanya'nın yenilgisi netleşinceye kadar göz yummuş, yenilgi sonrasında bu akım içinde yer alan az sayıdaki 'Türkçü' hakkında takibata geçmişti. Bu kişiler daha sonraları bu soruşturma sırasında işkence gördüklerini ifade etmişlerse de, çoğunluğu subay oldukları halde , Ordu'dan atılmamışlardır.
Bu akımın önde gelen isimlerinden Türkeş, 27 Mayıs 1960 darbesi ile tekrar sahneye çıkmış, darbe sabahı insanlar onun, 'Nato'ya ve Cento'ya bağlıyız' diyen boğuk sesi ile uyanmışlardı.
Daha sonra Türkeş, Milli Birlik Komitesi içinde yaşanan, hala ayrıntılarını tam olarak bilemediğimiz bir iç kavga sonunda tasfiye edilerek, Dışişleri görevlisi olarak Hindistan'a sürgün edilmişti.
Türkeş, sürgün dönüşü politikaya soyundu ve Bölükbaşı'nın Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisini ele geçirdi. Partinin adı Milliyetçi Hareket Partisine çevrilerek, 'Bozkurtlar' adı verilen bir gençlik örgütü kuruldu. Bu dönemde en önemli sloganları, 'Önce Türküm, sonra Müslüman'ım' idi.
Daha sonra MHP'de dincilik modası çıktı. 'Önce Türk, sonra Müslüman' sloganı rafa kalktı. MHP artık 'İslamcı-Türkçü' olmuştu.
MHP hiçbir zaman 'Ulusalcı' olamadı. Hiçbir zaman tam bağımsız bir Türkiye ideali taşımadı. Nato ve Cento'ya bağlı milliyetçilikten(!) öteye geçemedi.
Türkeş'in ölümünden sonra Genel Başkanlığa getirilen Devlet Bahçeli ile MHP bambaşka bir mecraya girdi. Büyük Ortadoğu Projesindeki aktörlerden
'esas oğlan' rolünde Tayyip Erdoğan var ise, 'karakter oyuncusu' da Devlet Bahçeli oldu…
Ortağı olduğu koalisyon hükümeti, en ağır IMF reçetelerini uygulayarak, büyük bir risk almıştı. Program başarıya ulaşmak üzereyken, genel seçimlere daha 1,5 yıl kala, Bilecik'te yaylaya çıkan Bahçeli erken seçim isteğini ilan etti.
TBMM Başkanı olan MHP'li Ömer İzgü de televizyonlar önünde yaptığı yanlış oy sayımıyla, erken seçim kararını meclisten çıkarttı.
İnsan zamanı yaşarken olayların içinde sıkışıp kalıyor ve büyük fotoğrafı görmekte zorlanıyor. Ama bugün, Bahçeli'nin kendisine verilen bir görevi yerine getirdiğini çok net olarak görüyoruz.
MHP'nin bu tavrı sonrası, istenen oldu ve Kasım 2002 seçimlerinde AKP iktidara geldi.
2002'den sonra da AKP ne zaman sıkışsa, en büyük desteği Bahçeli'nin MHP'sinden gördü. MHP, AKP'nin önünü hep açtı. Son Anayasa referandumuna Bahçelinin memleketi Osmaniye'den 'evet' çıktı. MHP'nin güçlü olduğu yerlerde de 'evet' önde idi. O zaman bazı iyi niyetliler bunu, MHP' deki 'Cemaate' bağladılar.
Kimsenin aklına, MHP'nin BOP içinde, kendisine biçilen rolü oynadığı gelmedi.
Bakalım MHP şimdi, AKP+BDP işbirliğiyle Türk Milletine yutturulmaya çalışılacak olan yeni anayasa oyununda hangi rolü oynayacak !...