Bazen zamanın nasıl geçtiğini tam anlayamıyorum. Bu zamanın hızla geçmesi anlamında kullandığım bir söz değil aslında. Tam bundan yaklaşık 10 yıl önce söylediğim sözlerin dışına halen çıkamamış olmamızın bir sitemi bu... Türkiye'de çapında kurulduğu zaman ciddi ses getiren Ka-Der (Kadın Adayları Destekleme Derneği) İzmir'de, kurulduğunda, pek çok kadın için bir yandan kendini tanıtmak, diğer yandan da gerek Parlamento'da gerekse bürokraside kadın sayısını artırmaya yönelik çalışmalar yapmak için bir zemin oluşturmuştu.
Böyle bir zeminin oluşumda çok kısa bir zaman dilimi de olsa, benim de katkım olsun istemiştim. O günden bu güne geçen zamana baktığımda, acaba kaç adım yol aldık diye düşündüğümde, şüphesiz bayağı demek istiyorum. Her şeyden önce, bir farkındalık yaratmak adına güzel ses getiren aktiviteler yapıldı. Ancak işin kötü tarafı geniş bir kitleye yayılma imkanı bulamadan: ' sen, ben, bizim oğlan' arasında kalarak, iki duvar arasına sıkıştı kaldı bütün projeler ve düşünceler.
8 Aralık tarihinde, Haber Türk gazetesinde yayınlanan yazı birden dikkatimi çekti. Haberde, bir ülkede kadınların aralık ayında ilk defa 'yerel seçimlerde' oy kullanacaklarını yazıyordu. Hay Allah, bu dönemde halen dünyanın bir başka ülkesinde kadınlar seçimlere aday bile olamıyorlarmış diye tekrardan düşüncelere daldım. Belediye Seçimleri Genel Komitesi'nin resmi internet sayfasında yayınlanan açıklamada, Suuidi Arabistan'da, sayıları bin 163 olan seçim merkezlerinin 424'ünü kadınlara tahsis edileceği yazılıyordu. Suudi Arabistan'da kadınlar 2005 ve 2011'de yapılan belediye seçimlerine katılmazken, önceki Kral Abdullah Bin Abdulaziz, Suudi kadınların şeri kurallar çerçevesinde seçmen ve aday olarak seçimlere katılabileceklerine karar vermiş.
Yıl 1934, ve 5 Aralık, Kadınlara ülkemizde 'seçme ve seçilme hakkı'nın verilmesinin 81'inci yıldönümünü sevinçle kutladık. Bu sevinç ve bu duygu hali ne kadar mutluluğa dönüşerek kutlandı bunu pek fazla bilmiyorum? Fransız kadınlarının 1944 yılında, İsviçreli kadınların 1960'da kazandığı hakları biz Türk kadınları olarak, ne kadar eski bir tarihte almışız diye şöyle bir omuzlarımı dikleştirdim. Ancak sonra, bu haklarımızı ne ölçüde kullanabildik dedikten sonra, omuzlarımın düştüğünü fark ettim. Haziran 2015 seçimlerinde Meclis'teki kadın temsil oranı, yüzde 17,8 iken, 1 Kasım 2015'de bu oran yüzde 14,5 olarak geriledi. O zamanda insanın aklına şu soru geliyor: 'O zaman bir şeyler değiştirmek için kanunlar değil, uygulamalar mı acaba işin rengini mi belli ediyor?'
Atatürk'ün 'İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?' sözünü çok severim. Ama bir sözü sevmenin, savunduğum ilkelerimde bir artı katkısı olmadığı takdirde pek de işe yaramadığını iyi bilirim.
Peki o zaman ne yapılacaktır?
Kadın ve erkek eşitliğini anlatmaya yönelik Suudi Arabistan örneğinde olduğu gibi, bizim ülkemizde de kadınların politikada kendilerini göstermeleri hep bir erkeğin iki dudağı arasında mı olacak ?
Acaba kadınlar, güçlenerek seslerini daha fazla duyurma fırsatını ne zaman yakalayacaklar?
Ve bu kadınlar genellikle kimler olacak? Bu gruba giren kadınları kimler yetiştirecek, kimler kendilerini güçlü hissederek ortaya çıkıp cesaretli olabilecekler?
Bugün çok sevdiğim bir dostum, bana yarın başlayacak olan 'Kartopu Projem' ile ilgili sorular sordu. Bu projenin isminin neden 'Kartopu' olduğunu öğrenmek istedi. İstediği bilginin ne olduğunu biliyordum, önce bir gülümsedim ve ona öncelikle bazı şeyler için 'adanmışlık' çok önemlidir diye başladım. Siyasette bana göre bir adanmışlık, bir kariyer, uzun soluklu muhteşem bir yolculuk. Ancak bu yolculuk öyle tek başına yürüyecek bir yol değil. Ne kadar şeffaf olursan, ne kadar inançlı olursan, o kadar başarılı olacağın bir durak. Evet bir 'durak' çünkü hiç durmadan bir yere varacak, kendini anlatacaksın. Bu arada seninle birlikte yol arkadaşları bulacak, onları otobüse alacaksın. Sonra yine aynı heyecanla çok kişi arkandan gelmese bile yine yola devam etme cesaretin olacak, sabrın da olacak, hedefin de ve hayalin de olacak...
Kartopu Projesi'nin en güçlü yanı bana göre 'kimsenin sahip olmadığı' bir 'BİZ PROJESİ'.. Bu her mahallede, bir ilköğretim okulunuz olsun projesi. Aynı siyasette, herkesin kendini anlattığı, doğruların konuşulduğu, sadece gelişmeye, öğrenmeye, sorgulamaya yönelik duyguların paylaşıldığı; koyun gibi gidilmeyen, düşünülerek, katılımcı kararlar alınarak ilerisinin olmasını istediğin bir proje….
Biliyorum ki, ülkemizde de bu konuda yeni projeler başlayacak bugünden itibaren, bu bazen siyaset için, bu bazen bir sivil toplum örgütlerine yönelik olacak. Bunları bir arada düşündüren tek olgu, bu projeleri kuran kişilerin niyetleri. Niyetiniz nedir sizin? Atılımcı, dinamik bir Türkiye'mi? Yoksa uykuya devam eden küçük kuzucuklar masalı? Siyasette kimlik değişimi isteniyorsa, biraz kadınlara bırakın bence bu kimliği değiştiren onlar olsunlar. Bakın bakalım dünya ve çevre nasıl değişecek. Atatürk'ün mecazi anlamda söylediği sözde; önemli olan nedir: 'bir cismin yarısı toprağa yarısı gökyüzüne bakmamalı' derken, kimin nereye baktığıdır? Siz nereye bakıyorsunuz?