'Siyasette başta yapılacak hata, sizi mutlaka yanlışa götürecektir.'
'Bisiklete binen kişi devamlı olarak pedal çevirmek zorundadır. Pedal çevirmeyi bıraktığı an düşeceğini çok iyi bilir.'
Bu iki 'doğru' siyasetçileri uyarmak için söylenmiş sözlerdir.
Birincisi; Bir konuda karar almadan önce iyice araştırın, teşhisi doğru koyun, doğru kararı verin ve kararınızın arkasında durun.
İkincisi; Eğer yanlış yaptıysanız, yanlışta ısrar etmeyin, yanlışta ısrar ederseniz, hem kendinize hem de ülkenize daha büyük zarar verirsiniz.
Bunları; Tek taraflı propaganda ile beyinleri yıkanmış, ekonomik yükümlülükleri yüzünden gerçekleri görmek istemeyen, AKP İktidarının faşist baskıları sebebiyle sinen, korkan kurumlara ve kişilere, sonunda ülkemizin parçalanma ve savaş noktalarına nasıl getirildiğini bir kez daha hatırlatmak için söylüyorum.
Eşbaşkan- Başbakan Erdoğan'ın emriyle PKK terör örgütünün Avrupa'daki elebaşları ve İmralı'daki cani ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına yapılan görüşmelerin kayıtları açıklandı. Ne MİT tarafından ne de diğer çapulcular tarafından da yalanlanmadı…
Devlet'in akan kanı durdurması, bazı problemleri çözmesi için görüşmeler yapması kadar doğal bir olay olamaz.
Fakat Türkiye gibi binlerce yıllık tecrübeye sahip bir devlet, böylesine önemli bir konuda 'kurbanlık koyun' pazarlığı yapar gibi mi davranmalıydı? Kürtçülük-Bölücülük hareketinin 300 yıllık geçmişini bilmeyen iki devlet görevlisinin, PKK'nın uyuşturucu paralarının üstünde oturup Avrupa'da süper lüks bir yaşam süren üç eşkıya karşısında ezilip-büzülmeleri, 47 dakikalık görüşmede Öcalan için 8 defa 'sayın' kelimesini kullanmaları, 'Habur'da PKK'lılar için hukuk ihlali yaptık' demeleri, T.C Devletini İmralı-Kandil arasında 'postacı' konumuna düşürmeleri ve bu aşağılık örgütü, T.C Devleti ile aynı seviyeye çıkarmaları şart mıydı?
Bu devlet görevlileri ya gaflet ya da ihanet içindeler. Yarın, emekli olsalar bile Türk Devletinin onurunu, ciğerleri beş para etmeyen çapulcuların önüne seren bu kişilerden de, onlara bu emri verenlerden de elbette, gerçek Türk Adaleti hesap soracaktır.
Kimse kendini kandırmasın. Akan kanın durmasını, terör örgütü hariç hepimiz istiyoruz…
PKK Terör örgütü, görüntüde(!) akan kanın durması için neler istiyor;
*Anayasa'da 'Türk' kelimesinin çıkarılıp yerine; 'Türk ve Kürt Halkları' nın yazılmasını,
*Kürtçe Eğitim ve Öğretim yapılmasını,
*Türk Bayrağının yanına 'Özerk Kürdistan Bayrağının' konulmasını,
*Güneydoğu ve Doğu Anadolu'nun bir kısmında 'Özerk' bir yönetim kurulmasını,
*Bölgede 'Özerk Mahkemeler' kurulmasını(Şu an faaliyete geçirdiler zaten)
*Bölgede kendi savunma güçlerinin kurulmasını(dağdaki militanlar ordu mensubu olacak)
*Vergi toplama dahil, yerel yönetimlere özerklik..
Kürtçü-Bölücü hareket, silahlı gücü PKK, siyasi güçleri DTK-BDP bunları açıkça istiyorlar ve bunlar olmazsa, gönüllü kopmanın(bölünmenin) fiilen gerçekleşeceğini söylüyorlar. Buraya kadar yazılanları örgütün siyasi temsilcileri her fırsatta dile getiriyorlar.
Benim inanışıma göre bunların taleplerinin hepsi karşılansa, bölünme gerçekleşse de terör durmaz.
*PKK, Avrupa'nın en büyük uyuşturucu kaçakçısı değil midir?
*PKK, Avrupa'nın en büyük insan kaçakçısı örgütü değil mi?
*PKK, Avrupa'nın en büyük organ kaçakçısı çetesi değil mi?
*PKK'nın bu kirli ve yasa dışı işlerden kazandığı milyarlarca dolar İsviçre Bankalarında yatmıyor mu?
*ABD, PKK'nın uyuşturucu paralarının bir kısmının ülkesinde bulunmasına göz yummuyor mu?
-Bu örgütü yöneten üç-beş tane aşağılık adam bu tatlı kazançtan vazgeçerler mi?
-Dağda veya yukarıdaki pis işleri yaparken ölen Kürt vatandaşlarımız, bu vampirlerin umurunda mı?
-Bu örgüt mü, ezilen Kürt Halkının(!) demokratik haklarını savunacak?
-ABD, Kuzey Irak'ta Barzani ile birlikte PKK'nın koruyuculuğunu yapmıyor mu?

Esas soru şu olmalıdır; AKP İktidarı, PKK'nın bu taleplerinden hangilerini 'Anayasa değişikliği' kılıfına sokup gerçekleştirmeyi düşünmektedir?...
AKP bunu Türk Milletinden saklamamalıdır, mutlaka paylaşmalıdır. Çünkü söz konusu olan vatanın bütünlüğüdür.
AKP, ilk baştan bu yana terör olayına hep 'Şaşı' baktı. Elinden silahı bırakmayanlarla müzakere etti, hukuku çiğnedi, Kürtçü-Bölücülerle işbirliği yapanlara kucak açtı. Başta yaptığı hata onu ve ülkeyi ciddi bir çıkmaza soktu…
AKP, dış politikada da yaptığı hataların bedelini Türk Milletine ödetecek. Kendi organize ettiği, içine milletvekillerini bindirip son anda indirdiği gemiye insanları doldurup bilerek ölüme gönderdi. İsrail ise, her zaman ki saldırganlığı ile 9 insanımızı uluslararası sularda öldürdü. PKK'nın şehit ettiği evlatlarımızı görmeyen Başbakan neredeyse İsrail'e savaş ilan edecek.
Peki, İsrail ne yaptı? Hiç karşılık vermedi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Akdeniz'de petrol aramak üzere anlaştı ve sondaj gemileri bölgeye gelmek üzere. Adamlar karşımıza AB üyesi Kıbrıs'ı, Yunanistan'ı ve İngiltere'yi diktiler!...
Türkiye'nin Akdeniz'de bu devletler ile kapışması an meselesi.
Başımız ciddi olarak dertte. Ekonomimiz bıçak sırtında, dıştan gelebilecek bir krizde Yunanistan'dan beter olacağız. Terör olayı tırmanarak devam edecek. Terör örgütü, Büyükşehirlerimize terör olaylarını sıçratacak. Akdeniz ısınmaya başladı. Aramızda problem olmayan komşumuz kalmadı…
Bunların sorumlusu kim? AKP Hükümetini devirmek için örgüt kurmak suçuyla yıllardır hapis yatan gazeteciler ve bilim adamları olabilir mi? Bunların lideri, eşi ile ölmeden vedalaşamayan gazeteci Doğan Yurdakul olabilir mi?...
Not: Dünkü yazımda, on yıllık ihracat ve ithalat rakamları yanlışlıkla yıllık olarak verilmiştir. Düzeltir özür dilerim…