Bornova'daki 'Çocuk Dünyası'nın temel atma töreninde…

Kentin genç başkanı Olgun Atila için ne dedi?

'Bizden sonraki jenerasyonun en başarılı isimlerinden… Bir Bornovalı olarak kendisini çok yakından tanıyorum… Böyle bir değeri ülke siyasetine kazandırdığım için çok mutlu ve gururluyum… O, hayal peşinde koşmayan, gerekenleri yapan, sadece kentine hizmet etmek için yarışan bir isim…'

Abooov, biz gazeteci takımı atladık üstüne:

'Tamam, bırakıyor başkanlığı… Velihat belli, Olgun Atila'yı işaret ediyor!'

Ertesi sabah Cumhuriyet'te dobra dobra bir Kocaoğlu röportajı… Ne diyor Aziz Bey, 'adaylık' sorusuna?

'Fiilen belediye başkanlığı yapan adam zaten doğal adaydır… (Aday mısın?) muhabbetinin bile olması garip… Çünkü zaten belediye başkanlığı yapıyoruz… Aday olmayacaksak açıklama yapmak gerekir… Adaysak, adayız demenin gereği yoktur… Zaten doğal mecarasında su akıyordur…'

Abooov, yine atladık bu yorumun üstüne:

'Yok canım, daha karar vermemiş belli… Zaten adayım dediğinde, kim kalkıp da (Yok arkadaş seni aday göstermiyoruz…) diyecek bu adama?'

***

Bu iş sulandı mı?

Bence hayır!

Bilakis, Amerikalı romancı Dan Brown'un eseri…

'Da Vinci Şifresi'ne benzemeye başladı…

Sahi, neden durmadan 'Aday mısınız?' diye soruyoruz Aziz Başkan'a…

Kocaoğlu'nun bir prensibi var…

'İstediğini değil, istemediğini söyler…'

Bu nedenledir ki…

O'nun söylediklerine…

Bir fotoğrafı tersine çevirip izlermiş gibi yorum getirmek en doğrusu!

Bu kentin 'Koca Başkanı'…

Gencecik, başarılı bir ilçe belediye başkanını övmesin mi?

Överse de…

Bu ille de 'veliaht' anlamına mı gelir?

Alkışı hak edeni alkışlayacaksın…

Alkışı hak etmeyeni de kaderine bırakacaksın…

***

Aslında…

'Aday mı, değil mi?' şifresinden daha önemli…

Kırılması şart bir başka 'Da Vinci Şifresi' turluyor bu kentte…

Şimdi okuyacaklarınız aynıyla vakidir…

***

Alsancak Talatpaşa taksi dolmuşlar yakında tarihe karışıyor…

O hat 60 yaşında…

Benim çocukluğumdan beri varlar…

Hala onların yolcusuyum…

Şoförler kalpten yanık…

Hislerinin tercümanı olsun diye…

Şu sıralar hep arabesk müzik yapan radyoları…

Dinletiyorlar yolculara…

İçimiz şişti ama muhabbet renkli…

Ben öndeyim, şoför yanında…

Arkadaki genç, daha Sevinç Pastanesi önünde başladı sallamaya…

'Yav bu kilitlenmiş trafik İstanbul'da yok… Ne bu hal?'

Böyle giriyorlar muhabbete…

İstanbullu filan olduğuna inanalım diye…

Şoför mal bulmuş mağribi gibi atladı:

'Kocaoğlu bizi hattımızdan ediyor… Talatpaşa'ya lastik tekerlek girmeyecekmiş…'

Çakma İstanbul'lu çaktı yine:

'Tramvay sizi böyle sıkıştırıyor di'mi?'

Şoför bastırdı:

'Tabii abicim…'

Oysa tramvay yandaki bulvardan, Şair Eşref'ten geçiyor… Talatpaşa taksi dolmuşları ile tramvay'ın öpüştüğü tek yer, Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün önü… Oradaki kırmızı ışık biraz uzun yanıyor o kadar…

İstanbullu müşteri gaza bastı:

'Ekmeğinizden ediyorlar o zaman sizi…'

Şoför acıklı bir ses tonu ile…

'Taksiye çıkacağız çaresiz…'

Arkadaki müşteri bu sefer tam gaz…

'Sizin hakkınızı koruyan yok mu? Kocaoğlu'na itiraz etmediniz mi?'

Şoför kaderine razı:

'Yok abi… Bu sefer oy filan vermeyeceğiz zaten…'

Sözde İstanbullu müşteri rahatladı:

'İyi edersiniz…' dedi ve ekledi:

'Beni şu köşede atar mısın kaptan?'

***

Bu diyaloğun benzerleri…

2014 mahalli seçimleri öncesi…

Ustalıkla…

Otobüste, İzban'da, metro'da ve dolmuşlarda sergilenmişti…

Hatırlayın…

Ancak, şu anda mahalli seçim yok…

Bilakis…

'Erken Seçim' var…

Aziz Kocaoğlu, tanık olduğum olay ve benzerleri için…

İlginç bir tanımlama yapıyor:

'Naftalın kokan kara propaganda!'

***

Asıl cevaplanması gereken soru şu:

Madem İzmir yaşanası bi'kent değil… Neden bunca 'beyaz yakalı' İstanbullu, 'Yaşanacak şehir burası' diyerek, tası-tarağı toplayıp İzmir'e yerleşiyor?

Sonsöz: 'Gönlüm dilime dargın, dilim gönlüme… Gönlüm duygularını anlatamadığı için kızarken dilime; dilim anlatamayacağı şeyleri düşündüğü için kızıyor gönlüme… / Mevlana…'