EGEDESONSÖZ - Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede, 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu için 6-9 Haziran tarihleri arasında seçimler düzenlendi. BBC Türkçe'nin aktardığına göre dün akşam sandık çıkış anketleri gelmeye başladığında Avrupa'da aşırı sağın yükselişi en çok dikkat çeken unsur oldu. Avrupa Parlamentosu tarafından Pazartesi sabahı açıklanan geçici sonuçlara göre merkez-sağdaki Avrupa Halk Partisi (EPP) en büyük grup olarak kaldı. Merkez-soldaki Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D) da ikinciliğini korudu.

Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Bölgeler Meclisi Başkanlığı görevi de yürüten İzmir Büyükşehir Belediye eski Başkanı Tunç Soyer, Avrupa Konseyi Bölgeler Meclis Başkanlığı'na özelleştiri toplantısı çağrısında bulundu.

Soyer'in çağrı metni şu şekilde:

Avrupa Parlamentosu seçimleri dün aşırı sağın ve muhafazakarların zaferi ile sonuçlandı. Bu nedenle 'içi kararanlar' için birkaç tespiti paylaşmak isterim.

Bir yandan artan küresel krizler, bir yandan yükselen bölgesel çatışma ve savaşların ateşi, bir yandan da yönetilemeyen göçmen hareketleri maalesef gittikçe sıkışan kapitalist sistemi daha büyük çıkmazların içine sokuyor.

Büyüyen sorunlara demokratik çözüm üretemeyen sistemde, insanlar daha totaliter politikalardan, popülist söylemlerden medet umar hale geliyor. Gerçek demokratik çözüm önerileri sunmayan, samimiyetsiz, iki yüzlü, bir kısım sorunları görmezden gelen ve elini taşın altına sokmaktan kaçınan siyasi partiler yerine daha radikal ve inandırıcı çözüm önerileri ortaya koyan siyasi partilere yöneliyor.

Maalesef Avrupa giderek daha çok muhafazakar söylem ve çığlıklarla çınlıyor. Bu durum totaliter iktidarların kendi bölgelerinde güçlenmesi sonucunu doğurduğu gibi Suriye meselesi, İsrail – Filistin savaşı gibi sorunların çözüm arayışlarını zorlaştırıyor. Oysa hem küresel krizler hem de uluslararası savaş ve çatışmaların çözümü sosyal demokratik değer ve uygulamalardan geçiyor.

Büyükşehir’in tohumları toprakla buluştu Büyükşehir’in tohumları toprakla buluştu

İnsan evladının bu kainattaki en büyük inovasyonlarından biri olan sosyal demokrasinin bugün yaşadığı kan kaybı, taşıdığı değerlerdeki zafiyetler nedeniyle değil, bu değerlerin hayata uyarlamasındaki eksiklikleri nedeniyledir.

Şeffaflık, hesap verebilirlik, hukukun üstünlüğü, temel hak ve hürriyetler, adalet, dayanışma, barış gibi erdem ve değerler hala insanlığın en büyük zenginlikleri olmayı sürdürmektedir. O nedenle bu değerlerin güç kazanması ve ülkelerini bu değerleri temel alarak yönetecek siyasi partilerin, siyasetçilerin öne çıkması mümkün ve kaçınılmazdır. Çünkü bu siyasetçiler mesaisini güç dengelerini yönetmek için değil, meselelerin özüne inmek için harcayacaktır.

İnsanlığın demokratik değerlerden uzaklaşmasının ne ağır faturalara mal olduğu hala yaşayan insanların hafızalarındadır. O nedenle; benzer ağır bedelleri ödememek için sosyal demokrasinin erdemlerine sımsıkı sarılmalı, ekonomik demokrasi, ekolojik demokrasi gibi kavramlarla beslemeye, geliştirmeye gayret etmeliyiz.

Siyasetçi tüm zamanını toplumun tüm katmanlarındaki birikimi ve enerjiyi ortaya çıkarmak, bir araya getirmek ve böylelikle sorunlara kalıcı çözümler üretmek için harcamakla mükelleftir. 'Ben yaptım, oldu', 'biz karar verdik, oldu' zihniyeti hayatın hızla büyüyen zorlukları karşısında Türkiye'yi de, sosyal demokrasiyi de her gün daha da zayıflatmaktadır. Bu durumun yegane panzehiri ise, toplumun hiç bir parçasını dışlamadan, birlikte yol yürüme iradesini gösterebilmek ve demokrasiyi perçinlemektir.

Avrupa Konseyi Bölgeler Meclis Başkanlığı'na Sosyalistler, Sosyal Demokratlar, İlerici Demokratlar ve Yeşiller tarafından önerilen ve oybirliği ile seçilen bir sosyal demokrat olarak, geniş kapsamlı bir 'Özeleştiri Toplantısı' yapılması ve Türkiye örneğinin masaya yatırılmasını önereceğimi de bu vesileyle paylaşmak isterim.

Belki de konjonktürel olarak, 31 Mart 2024'te Türkiye'nin açtığı ve yürümekte olduğu yol, kısa süre içerisinde Avrupa'ya ilham verir ve sosyal demokrasinin güçlenmesine ışık tutar.