Kasım 2002 de iktidara gelen AKP, kendinden önceki dönemde de uygulanan ana ekonomik stratejiyi değiştirmeyerek, enflasyonu kamu finansman sorununun çözülmesi için döviz kurunu sabit tutarak, hatta düşürerek önlemeye çalışmış, bunun için kendisine dikte edilen faizi ödemekle birlikte, bu yüksek faizin neden olacağı enflasyonu önlemek için %6,5 faiz dışı fazla vermeyi öngörmüştür’…
Bu strateji, temelde ekonominin bütününü ve sağlığını gözeten bir yaklaşım değildir.
Son 4,5 yıl, diğer tüm faktörlerde bozulma görülürken enflasyon ve büyüme göstergelerini olumlu çıkartmak amacına yönelik etkili çabalarla geçirilmiştir.
İnsanlarımızın anlamadığı, AKP hükümetinin amacının enflasyonu IMF güdümünde veya ’“uzmanlığında’”(!) Türk Vatandaşının refah, mutluluk ve geleceği için düşürmek olmadığıdır. Hükümetin gerçek amacı, kamu finansman açığını kapatmak için enflasyon düşürmek yoluyla faizi indirmektir..
AKP hükümetinin hedefi, günü ve iktidarı kurtarmak, finansal krize düşmemektir. En temel sorunların nerede olduğuna bakılmaksızın bir ekonomi felsefesine bağlı olarak vatandaşı suçlamaya, onu cezalandırmaya ve bu felsefedeki insan tipine(sadaka kültürü) dönüştürmeye yönelik eylemlere girişilmektedir. Bu da toplumda terör dahil, her türlü şiddeti arttırmaktadır.
Büyüme ve enflasyon çoklu nedenlerden etkilenirken, hükümet tarafından bu göstergelere yönelik yapılan eylemler, yine çoklu etkiler yapmaktadır. ’“Ne pahasına olursa olsun’” mantığı ile gösterge düzeltmek için yapılanlar, atılan taşın ürkütülen kurbağaya değmemesi sonucunu yaratmaktadır.
Bir örnekle açıklamak gerekirse; İçinde soba olan bir oda düşünelim. Duvardaki termometreye bakılarak oda sıcaklığının yeterli olmadığından şikayet edilmektedir. AKP hükümetinin yaptığı, sobayı termometreye yaklaştırarak derecenin yükselmesine sebep olmaktır. Hükümet dereceyi istenen sıcaklığa getirdiğini iddia ederken, duvarı ısıtmakta ve böylece enerjisinin büyük kısmını dışarı kaçırmaktadır. Odanın diğer ısıtılması gereken yerlerini ise soğutmaktadır. Dolayısıyla şikayetler artmasına rağmen, gösterge doğru sıcaklığı işaret etmektedir!..
Yüksek faiz ile döviz girişi sağlanmaktadır. Döviz bollaşınca kur düşmektedir. Döviz ucuzlayınca ithal edilebilir mallar ucuzlamaktadır.
Yabancı üreticinin malları ucuza gelmekte, yerli üreticilerin satış fiyatları, rekabet edebilmek için düşük kalmak durumunda kalmaktadır.
Dövizi Türkiye’’ye çekebilmek için aşırı yüksek tutulan reel faiz, üreticimiz için yüksek bir maliyet unsurudur. Ayrıca hükümet, hazine borçlarını ödeyebilmek için akaryakıttan, doğal gaz, elektrik gibi satın alınması zorunlu olan mal ve hizmetlerden ağır vergi almaktadır. Bu da üretimdeki maliyetleri arttırmaktadır.
Burada, düşen nominal faize değil, artan döviz bazında faize dikkat etmek gerekir. Çünkü tarımda, sanayide, hizmetlerde Türk insanı bu reel faizle yabancıyla rekabet etmek zorunda kalmaktadır. Ayrıca içine yüksek vergi yükü bindirilmiş yüksek maliyetli girdiler kullanıldığında, bu yüksek vergileri ödeyerek hazinenin ödediği faize katkı sağlamaktadır.
Yukarıda anlatıldığı gibi, üreticimiz bir yandan ucuz ithal ürünlerle rekabet edebilmek için yerli üretimin fiyatlarını arttıramamakta, diğer yandan yüksek faizler ve yüksek vergilerden dolayı artan maliyetler, karın eriyip uçmasına yol açmaktadır. Yani hükümet, kendi üreticimize çift taraflı darbe vurmaktadır.
Vatandaşımız kar edemeyince devletimiz vergi toplayamamaktadır. Hükümet iyice azalan üretim ve hizmet karlılığına karşılık, sıkışan üretici için vergi oranlarını düşürmek zorunda kalmıştır. Oysa esas sorun şirketlerin kar edemez hale gelmesidir, işletmelerin kapanma seviyesine gelmeleridir.
Üretmeyerek, işletme kapatarak enflasyon önlemek mümkün değildir. Siyasetçilerin hiç unutmaması gereken gerçek, ’“Mezarlıklarda enflasyon sıfırdır, çünkü ne alan vardır, ne de satan.’”
Üretmeyi özendireceksiniz. Üretim artışı ile mallar bollaşacak ve ucuzlayacaktır. Ek olarak devlet, işletmenin karından, çalışanların gelirinden ve katma değerden vergi alabilecektir.
Ülke insanlarının kazancı arttıkça vergi ödemek yaygınlaşacak ve kolaylaşacaktır. Ayrıca daha çok insan iş bulabilecek, böylece daha çok insan sigorta primi ödeyecek, bu da sosyal güvenlik açığını kapatmaya yardımcı olacaktır.
AKP Hükümetinin yanlış politikalarının bedeli, maalesef Türk Milleti tarafından sübvanse edilmiştir.
Bu sübvansiyonun bedeli yani Türkiye’’ye maliyeti, hazinenin ödediği faiz ve buna rağmen artan borç miktarıdır.
4,5 yılda yapılan sübvansiyon; 86 Milyar Dolar olan 2002 sonundaki iç borcun, 193 Milyar Dolara çıkması ve,
4,7 Milyar Dolar olan piyasadaki paranın 17,679 Milyar Dolara ulaşması ile olmuştur. Ayrıca 4,5 yıl boyunca GSMH’’nın %6,5 u kadar faiz dışı fazla verilmesine rağmen bu duruma gelinmiştir.
4,5 yıl boyunca verilen faiz dışı fazla GSMH’’nın %30 u kadardır!...
2003 yılında hazine %50 faizle borçlanmakta idi. Bugün %20 ye yakın faizle borçlanmaktadır. Söylenen devletin dış borcunun artmadığıdır. Ancak çok yüksek cari açık ve dış kaynak girişi vardır. Bu durumda iç borcun artması, dolaylı olarak dışarıya borçlanıldığının göstergesidir. Açıkça görülmektedir ki, dolaylı olarak bu meblağ dışarıya ödenmektedir.
Ülkenin bütünü ele alındığında vatandaş, üretim yapsa da hak ettiği karşılığını alamamaktadır ve para kazanamamaktadır. Çünkü maliyetlerin içinde faiz ve faize ödenen vergiler vardır.
Eline geçen para, ürettiği gerçek değerin karşılığı olmadığı ve bu değerden az olduğu için kendi geçimi için harcama yapamamaktadır. Bizim insanımızın kendisi ve ailesi için kullanacağı bu gelir yukarıda anlatılmaya çalışılan yanlış ekonomik politikalarla yabancının cebine gitmektedir.
Yabancı da bu parayı alıp ya ülkesine götürmekte, ya da Türkiye’’de mal mülk hisse sendi bono tahvil edinmektedir. Biri gitse yaraya konan sinekler gibi daha fazlası gelmektedir’…
Üretilen miktardan dışarıya dolaylı olarak bu faiz ödendiği için, gelir artışı olmamaktadır. Para yabancıya ödendiği için tüketim harcamalarına para ayrılamamaktadır. İnsanımıza ait olması gereken gelir yabancıya kaptırıldığı için bizim insanımız kendi ihtiyaçlarına harcayacak parası elden gittiği için mal alamamakta, bu yüzden enflasyon düşük çıkmaktadır. Tüketim olsa da, fazlası sübvanse edilmiş kurla suni olarak fiyatı düşük tutulan ithalatla karşılanmaktadır.
AKP Hükümetinin bu çarpık ekonomik politikalarının sonucu; Büyüme, Cari Açık ve İşsizlik ile ilgili tespit ve görüşlerimiz ise başka bir yazı konusu olacaktır’…