Bugün Pazar…

Bir güncük olsun…

Dertlenmeyelim memleket meseleleri ile…

Ne adını ilk kez duyduğumuz İngiltere'nin sol yanındaki Man Adası'ndan…

Ne kirli havadan…

Ne enflasyondan…

Ne siyaset arenasında havanda su dövenlerden…

Ne Göztepe'den, ne Fener'den…

Ne çarşı-Pazar'da uçuşa geçmiş etiketlerden…

***

Bugün, konumuz AŞK…

Ne güzel şarkıdır o, Nesrin Sipahi'nin ölümsüz sesinden…

'Aşkın kanununu yazsam yeniden,
Kimi ümitleri yel alır gider…
Kimi benim gibi sever gönülden,
Kimi senin gibi el olur gider…'

***

Sahi, mümkün müdür aşkın kanununu yeniden yazmak…

Bunu dört kez boşanıp, beş kez evlenenlere sormak gerekir…

Neyse…

Bu yaşıma geldim, aşkın tarifini adam gibi yapanla karşılaşmadım…

Kimi, 'Tatlı yürek çarpıntısıdır' diyor…

Kimi de, 'Şiiri sevmesen bile şair olmaktır' diye özetliyor…

'Sevmesen bile, acı çekmektir' diyen de var…

'Nefes alırken bile, gülen yüzün solmasıdır' diyen de…

'Aşk boş yere kürek çekmektir…'

'Aşk gönüllü köleliktir…'

'Aşk ızdıraptır, çaresizce uğraşmaktır…'

Filan diyenlere bakmayın…

Belli ki onlar aşkı, ellerine yüzlerine bulaştırmıştır…

***

Acaba…

'Birini sebepsiz sevmek midir aşk?'

Yoksa…

Sevdiğini görünce kalbinin yerinden çıkacak gibi atması mıdır aşk?

Yoksa…

Sabah olduğunda 'Güneşim sensin' diyebilmek midir?

Ya da…

O'nu canından çok sevmek midir?

Hatta…

Bir adım daha ileri gidip…

'Aşk hayatın hem acısını hem de tatlısını yiyebilmek' midir?

***

Google'da görünce çok güldüm…

Bir aşçı aşkı şöyle tarif ediyor:

'Başlarda beş gram aşk tozudur mutluluk… Kavruldukça pembeleşmeye başlar, hoş bir koku yayar… Baktın kararıyor, üç gram katarsın sevgi tozundan, kıvamını bulsun istenilen şekli alsın diye… Tadı bozuluyorsa, bu kez iki gram özveri tozu atarsın içine… Lezzeti ile seni bağlasın diye…'

***

Hiç aklınıza gelir miydi?

Aşkı 'şalgam'a benzetmek… Şöyle diyor 'şalgamsever aşık'

'Aşk acılı şalgam gibidir, içtikçe içesin gelir… İçerken güzeldir, sonra ağzını yakar, ardından içini yakar… Ve yandıkça içmek istersin… Sofrana göre ya güzel gider hayatın bayram eder, ya da uyumsuzdur mideni altüst eder…'

***

Kimileri de 'kadın-erkek hormonları'ndan yola çıkıyor…

Onlara göre salgıladığımız hormonlar bizi yoldan çıkarıyor…

Bilim adamlarına sorarsanız…

'Her yetişkin, en iyi ve en güzel eşten üremek ister…'

Bunun da adı 'yatak aşkı'

***

Bana sorarsanız…

Avusturya asıllı Alman yazar Mario Simmel'in…

70'li yıllarda yazdığı kitabı…

'Aşk Dediğin Laftır…'

En doğru tanımlamadır…

Üstelik…

Yengeç Burcu olup, eski Yeşilçam filmlerinde bile gözyaşlarına hakim olamayan biri olarak üstüne basa basa iddia ediyorum:

'Aşk Dediğin Laftır…'

Çünkü…

Kime neden aşık oluruz?

Karşımıza nasıl çıkar?

Zamanı uygun mudur?

O sırada neden göklerde geziniriz?

Sonra nasıl ayaklarımız yere değer?

Neden bitter çikolata gibi hiç doyamayız?

Başka çeşit çikolata çıkarsa karşımıza…

Neden yeniden iştahımız açılır?

Hınzırlık bizde midir, O'nda mı; ölçebilir miyiz?

Yoksa 'tatlı bir kaçamak hınzırlığımı'dır, aşk dediğimiz…

Her daim üstümüze cuk oturan bir elbise midir?

Nitekim…

Bu sorulara doğru-dürüst cevap veremediğimiz içindir ki…

'Aşk Dediğin Laftır'…

***

Hatırlayın…

Ne güzel bir şarkıdır o…

'Aşk dediğin laftır derler sakın kanma onlara
Yalnız sevilmekle kalma birde sevmeyi ara
Çok çabuk geçer bu günler çevren boşalır sona…'

Sonsöz: 'Denizi kurumuş bir balık gibi, halen senin için çırpınıyorum' diyen biri çıkarsa karşınıza inanmayın