Eşbaşkan-Başbakan Erdoğan, kendisinin emriyle PKK Terör örgütünün Avrupa'daki yöneticileriyle altı yıldır görüşen memurların konuşma metinlerinin sızması üzerine, uçakta şu açıklamayı yaptı;
'Hatası da olsa Hakan Bey'i harcamayız(Hakan Bey dediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan'dır), biz kolay, kolay adam yemeyiz…'
Demek ki Eşbaşkan-Başbakan Erdoğan kolay, kolay adam yemiyormuş ancak, çok zorlanırsa adam yiyebiliyormuş.
Merak ettiğim şu; Başbakan nasıl 'Adam Yiyor?'
Herhalde Afrika ormanlarında yaşayan yamyamlar gibi, adamı kazana atıp, pişirip de yemiyor.
Yese, yese bulunduğu makamından uzaklaştırarak adamı yiyor.
Başbakan'ın, hakkında Savcıların kuvvetli suç şüphesi bulunan adamlarını son noktaya kadar koruduğunu biliyoruz. Eski RTÜK Başkanı ve Deniz Feneri davasından yargılanan, tutuklu Zahit Akman bu korumanın en güzel örneklerindendir.
Ayrıca haklarında 'Kalpazanlık-sahtekarlık- bilet yolsuzluğu- ihaleye fesat karıştırmak' gibi ağır ve yüz kızartıcı suçlardan fezleke bulunan Bakan ve Milletvekillerinin, dokunulmazlıklarını kaldırmayarak onları kanının son damlasına kadar korumaya çalışıyor. Kendisi de bu suçlardan bazıları ile suçlanıyor ama Başbakan, sadece adamlarını korumakla kalmıyor,
Recep Tayyip Erdoğan'ı da korumaya alıyor…
Çağdaş demokrasilerde, hukuk devletinde 'Benim Adamım' diye bir anlayış yoktur. Çünkü bu yönetimlerde, kamuda çalışan herkes yasalarla bağlıdır.Görev ve sorumlulukları bellidir. Siyasetçiler gelirler, dönemlerini tamamlarlar ve giderler. Dünya kurulduğundan bu yana, gelip de gitmeyen bir tane bile siyasetçi yoktur. Fakat kamu görevlileri emekli oluncaya veya bir sebeple görevlerinden ayrılıncaya kadar yerlerinde kalırlar. Hem kendi kurumları içinde denetime tabidirler, hem de siyasi irade tarafından denetlenebilirler.
Burada ki hassas nokta şudur; Kamu görevlileri, yasalara ve yönetmeliklere uyup uymadıkları ve görevlerini hakkıyla yapıp yapmadıkları için siyasetçiler tarafından 'yasalar çerçevesinde' denetlenebilirler. Yoksa hiçbir kamu görevlisi, siyasetçinin yasalara aykırı emirlerine uymadığı için denetlenemez.
Bu tarz uygulamalar, ilkel demokrasilerde, kabile devletlerinde veya cemaat ve tarikatlarda vardır. Bunlar birbirlerini ölümüne korurlar. Hırsız olsalar da, ibadet yeri olan camide adamın kafasını mermere vura, vura öldürse de, o adamlarını korurlar, polise ve adalete vermezler…
Devlet idaresinde 'Benim Adamım' , 'Biz Adamımızı Koruruz', 'Kolay,kolay Adam Yemeyiz' anlayışı hakim olursa bakın neler olur;
Yasaların güvencesiyle yetinmeyip, geleceğini siyasetçinin ağzından çıkacak bir söze bağlayan Kamu Görevlisi, artık devletin değil o siyasetçinin adamıdır ve tarafsızlığını yitirmiş olur. Siyasetçi onu hak etmediği makama yükseltir, o da siyasetçinin her emrini(!) yerine getirmek zorunda kalır.
Yakın tarihte bu olayların örneklerini gördük. Hile ile delil üreten polisler mi, yanlış tutuklama yapanlar mı, haksız tahliye verenler mi, yasalara aykırı dinleme yapanlar mı, hepsini gördük.
Bu yanlış işlere bulaşanların mutlaka cezalarını çektiklerini ve bu zavallıların yüzüne bugün kimsenin bakmadığını, selam vermediğini de gördük.
En önemlisi ise başları derde girince, bu zavallıları kullanan siyasetçilerin onları tanımazdan geldiklerini ve onları p.ç gibi orta yerde bıraktıklarını da gördük…
Güncel konumuz olan, PKK ile yapılan görüşmelerin sızmasına gelirsek;
*Görüşmeler 6 yıldır yapılıyormuş, bunu öğrendik,
*Genel Seçimler öncesi PKK Terör örgütü tarafından alınan 'Eylemsizlik' ve 'Ateş kes' kararlarının, seçimler öncesi AKP'ye yaraması için yapıldığını öğrendik.
*Habur rezaletinin ve Türk Hukuk sisteminin ayaklar altına alınmasını AKP Hükümetinin 'Adamlarına' düzenlettiğini öğrendik.
*Şimdi ki MİT Müsteşarı'nın, henüz Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı iken, PKK ile yapılan görüşmelere Başbakan'ın emri ve devletin parasını kullanarak katıldığını öğrendik.
* Başbakan'ın 22 Ağustos 2010 tarihinde Giresun'da söylediği; 'Eğer bunu ispat edemezseniz, bu şerefsizliktir, bu alçaklıktır. Bu hükümet hiçbir zaman terör örgütü ile masaya oturmamıştır, oturmaz' sözlerinin doğru olmadığını öğrendik.
*Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın 'Biz teröristle, örgütle pazarlık yapacak namussuz, şerefsizlerden değiliz' sözlerinin de doğru olmadığını öğrendik.
*Türkiye'de Genelkurmay Başkanlarının da yasa dışı dinlendiklerini ve dinleyenlerin yakalanmadıklarını da öğrendik.
*Türkiye'nin en güzide kuruluşu olan MİT'in, bu dinlemeleri yapanları bulamadığı gibi, kendisinin en gizli toplantılarının da dinlendiğini ve AKP'nin 'Benim Adamım' dediği adamlarının MİT'i kevgire döndürdüklerini öğrendik.
*Başbakan Erdoğan'dan sonra, 40 Bin canımızın katlinden sorumlu Narko-Terör Örgütünün başına, MİT Müsteşarının ve yeni emekli olan MİT'in ablasının da 'Sayın' dediğini öğrendik.
Madem ki AKP'nin PKK ile yaptığı-yaptırdığı görüşmeler açığa çıktı, o zaman Başbakan Erdoğan'dan bir istirhamımız var; Öcalan ile AKP'nin adamları arasında uzlaşılan ve imza aşamasına gelen 'Yol Haritası' da Türk Milletine açıklansın.
İster Başbakan açıklasın, isterse Bülent Arınç açıklasın, isterse PKK ile müzakere yapan adamları açıklasın, kim açıklarsa açıklasın ama lütfen bir an önce açıklasın. Buna bağlı olarak yapılacak Anayasa değişiklikleri de açıklansın, bizler de Türk Milleti olarak ne kaybedeceğimizi bilerek oylarımızı kullanalım.
Nasılsa saklımız gizlimiz kalmadı, her kurum herkesi ve her yeri dinliyor ve yakalanmıyor. O zaman siz önce açıklayın da, iş yine telekulağa kalmasın.
Haydi AKP aç, aç, aç hem aç, hem de açıkla !...