Çok ilginç bir referandum kampanyası geçirdik.

Bir tarafta; Her türlü profesyonel destek alan, sınırsız para harcayabilen, yandaş-kandaş-cemaat medyasının gönüllü ve firesiz desteği, AKP’’ye karşı olarak görünüp kontra propagandanın en mükemmel örneklerini RTE’’nin emrine veren Şahenk-Doğan-Karamehmet-Ciner medya gruplarının sağladıkları muazzam destek.(Alınan Elektrik Dağıtım İhaleleri,Nükleer Santral İhalesi, Maden Ruhsatları ve Vergi Uzlaşmalarının bu destekle hiç ilgisi yok. Onlar tamamen duygusal!)

Yine aynı tarafta; Başbakanın ve Bakanların tüm devlet olanaklarını acımasız ve ahlak dışı kullanmaları, bazı Valilerin, çoğunluk Kaymakamların özellikle köy ve mahalle muhtarlarına yapılan ’“Köydes-Yeşil Kart-Karşılıksız,Faizsiz Kredi’” baskıları, AKP’’li Belediyelerin her türlü olanaklarıyla propaganda çalışmalarının tam göbeğinde olmaları, tüm cemaat- tarikat ve Cami İmam ve müezzinlerin Laik Cumhuriyeti ’“paspas’” yapan uygulamaları.

Yine aynı tarafta; Hedefine Putin modeli faşist diktayı koymuş, ’“Başkan’” olabilmek için yanıp tutuşan, üç-beş tane oy için, eli kanlı katille, devletin müsteşarını defalarca görüştürüp ’“Demokratik Özerklik’” sözünü veren, kendi milli ordusundan nefret eden, kendini yargılayacak hakimleri seçebilmek uğruna Türk Yargısına en büyük kötülüğü yapmaktan çekinmeyen bir ekip.
Yani profesyonelliğin ve acımasızlığın tüm gereklerini yerine getiren, kazanmak için her yolu geçerli sayan bir ekip.

Diğer tarafta; Çevresinde sekreterinden başka kimsesi olmayan, bir tane bile uzman danışmanla çalışamayan, partisinin bir kısmı tarafından engellenen, kendi oyunu bile kullanamayan, propaganda dönemi boyunca sadece bir gün tam sayfa ilan verebilen iyi yürekli, çalışkan, çelebi biri ve saray gibi genel merkez binasında oturan aynı partinin yöneticileri.

Yine diğer tarafta; Hala ’“dokunulmaz-eleştirilmez-her şeyin en iyisini bilen’” tek adam rolünü başarıyla oynayan ve televizyonlarda veya arada bir yaptığı mitinglerde sürekli olarak bağırıp çığıran, dava arkadaşlarını bir arada ve beraberce tutmayı becerememiş, profesyonelliğin ve ekip çalışması yapmanın çok uzağında, propaganda malzemelerini bile göremediğimiz yalnız bir genel başkan ve ekibi.

Yine diğer tarafta; En tecrübeli ve en yaşlı Genel Başkan olmasına rağmen, ANAP’’la birleşmeyi doğru olarak gerçekleştiremeyen, partisini cazibe merkezi haline getiremeyen, sandık başına verecek partili bile bulamayan bir Genel Başkan ve akıllarında milletvekili olmaktan başka bir şey bulunmayan bir ekip.
Ayrıca, sadece Genel Merkez binaları olan ve o binalarda tek başlarına oturan Genel Başkanlar’…

Şimdi size sormak istiyorum; Bir tarafta, Ahmet Kaya’’dan Musa Anter’’e, Menderes’’ten Özal’’a, Hasan Polatkan’’dan Şivan Perver’’e, Necip Fazıl’’dan Apo’’ya kadar fikren ve ahlaken bir araya gelmesi mümkün olmayan kişileri ve etnik kökenleri, ülkenin bölünmesi pahasına, çekinmeden kullanan ve kaşıyan bir ekip, diğer tarafta devletin birliği ve bütünlüğünden yana olan, fakat gelmekte olan tehlikenin büyüklüğünü fark edemeyen, dünya gerçeklerinden habersiz, karşılarındaki AKP’’yi hala sade-basit bir parti kabul eden birilerinin yürüttüğü aylar süren propagandadan aklınızda kalan ne var?Ne kaldı aklınızda?
Birbirine bağıran, hakaret eden, küfre varan sataşmalardan başka bir şey aklınızda kaldı mı?Elbette kalmadı!..
Peki, Anadolu’’da yaşayan halkımıza, niçin ’“Hayır’” verilmesi, gerektiği gibi anlatılabildi mi?Elbette ki yeterli çalışma ve anlatım yapılamadı, halkımızın anlayabileceği şekilde, çeşitli örneklerle ’“Hayır’” propagandası yapılabilseydi, referandum sonucu çok değişik olurdu.
Bir dostum aradı ve çevresine ’“Hayır’” oyunun gerekçesini şu örnekle anlattığını ve çok iyi netice aldığını söyledi.
Dostum soruyor; ’“Size bir karışık ızgara tabağı hazırlasam ve ikram etsem, yer misiniz?’” cevap; tabii ki yerim, sizi tanıyorum ve ikramınızı kabul ederim, oluyor. Arkadaşım gene soruyor; ’“Bu nefis karışık ızgara tabağının üstüne, bir parça kızarmış kurbağa, salyangoz ve domuz eti koyup öyle ikram etsem gene yer misiniz?cevap; kesinlikle yemem, oluyor. Dostum devam ediyor; ’“İşte 26 maddenin bir arada sunulmasının ve bizden tek cevap istenmesinin gerekçesi budur, AKP kendi Yargısını yaratmak istiyor, yani yemeğimize domuz eti karıştırıyor, şimdi referandumda oyunuz ne olacak?Cevap; Elbette ki Hayır’…
Bir doktor arkadaşım, 12 Eylül referandum oylamasını, bir tabağa konan bayat balığın etrafının çok güzel garnitürlerle süslenmesine benzetmiş. Türk Halkı, bayat ve zararlı balığı yediğini ancak zehirlendikten sonra fark edecek, diyor.
İşte böyle, halkın anlayabileceği, insanın aklında kalan anlatımların bile yapılmaması, anlaşılır gibi değildir.
Ülkemizin kaderinin söz konusu olduğu bir oylamada, üstelik karşımızda sadece bir siyasi parti değil, cemaatler-tarikatlar birliği ve dış destekli bir siyasal örgüt varken, profesyonelce çalışmamak, elinizdeki olanakları tamamen kullanmamak tam ’“Acemiler Alayına’” yakışır bir davranış olmuştur.
Görüntü maalesef budur ve bu görüntü CHP-MHP-DP ve diğer partilerimize hiç yakışmamaktadır’…