Yaza daha fit ve sağlıklı girmek istermisiniz? Biraz kilo sorunu olan herkesin bu soruya evet cevabını verdiğini duyar gibiyim. Ancak ardından şu soru gelecek.
….ama nasıl?
Elbette bu soruya cevap verebilecek pek çok insan var. Ancak doğru cevabı verenlerin sayısı ne yazık ki oldukça az. Hala zayıflama da kalori hesabı yapanlar çoğunlukta. Yenilen bir yiyeceğin kalorisinden daha önemli olan şeyin, glisemik indeksi olduğu çoğu zaman gözardı ediliyor. Zira bu yöntemle kilo verdirdikleri pek çok hasta, bir süre sonra daha yüksek kilo ile yeniden başvuruyor. Kısa vadede başarılı gibi görünen, ancak daha sonrasında yeniden obez bir hasta ile karşı karşıya kalınıyor. Yenilen gıda maddesinin, kaç kalori olduğu değil, yenildiğinde ne kadar insülin salgılanmasına neden olduğu önemlidir. Zira enerjinin, trigliserid olarak yağ hücrelerinde depolanması tamamen insülin hormonunun etkisiyle gerçekleşir. Dolayısı ile sorumlu hiperinsülinemi dediğimiz, insülin hormonunun fazlalığıdır. Yani kısacası, 500 kalori içeren bir tatlı ile 500 kalori içeren bir bonfile aynı etkiyi göstermez. Buradaki en önemli konu, yiyecek alındığında ne kadar insülin hormonu salgılattığıdır.
Bununla birlikte yenilen bir yiyeceğin, nasıl yendiği, yine kalorisinden daha önemlidir. Evet, aynı besinlerle beslendiği halde, bazı insanların diğerlerine göre daha obez olmalarının ardında daha hızlı yemek yemeleri yatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Fast food dediğimiz yemek kültüründe insanları obez haline getiren şey, yenilen materyalle birlikte, onun hızlı olarak tüketilmesidir. Bu açıdan bakıldığında, yemek yenilirken, yanında özellikle yeşillikli salatanın varlığı oldukça önemlidir. Zira yeme hızımızı azalttığı gibi mide ve bağırsak hareketlerini arttırması ve prebiotik özellikleri probiotikleri beslemesi de büyük yararlar sağlamaktadır.
Burada bahse konu olan obezitenin, herhangi bir hormonal ya da ilaç kullanımına bağlı olmayan ve toplumda en çok karşılaştığımız insülin direncine bağlı şişmanlık olduğunu belirtmekte yarar var. Söz konusu insülin direnci ve buna bağlı olarak karşı karşıya kalınan bir dizi sorun, şişmanlık ile birlikte pek çok hastalığın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Aslında obezite; fazla kiloluk ile eşdeğer olmayıp esas olarak vücuttaki yağ miktarının çok artmasıdır. Kilo artışı ise bu yağ artışının bedenimize yansımasıdır. Bugün dünya da obezite ile ilişkili hastalıklara bağlı ölüm oranları en üst sıralarda yer almaktadır.
Vücudumuzda yağ oranının artışı yaşlanmamızında en doğal bir göstergesidir. Bu çerçevede anti-aging olarak ta isimlendirilen yaşlanmaya karşı yapılan mücadele ile obezite ye yönelik tedavi çabaları örtüşmektedir.
Bunlar arasında ateroskleroz denilen damar sertliği sürecinin yavaşlatılması birinci hedefimizdir. Obezite ile yapılan mücadele ile damar sertliğinin önlenmesi için yapılan uygulamalar çok ortak yönler içerir. Zira damar sertliği sistemik bir olaydır. Obeziteyi önlediğimiz zaman, beraberinde insülin direncinin neden olduğu pek çok sorunu da ortadan kaldırmış oluyoruz.
Tüm bunlar yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli sorunlardan bir tanesi, kişinin alması gereken besin maddelerinin yanında antioksidan ya da vitamin gibi gerekli pek çok unsurdan mahrum kalmamasıdır. Ne yazık ki pek çok diyet tedavisi alan hasta, bunun gibi gıda maddelerinden uzak kalmak suretiyle, yorgun, bitkin, halsiz ve enfeksiyonlara açık hale gelmekte ve hastalanmaktadırlar. Zayıflayayım derken bir de hasta olmayın!
Aç kalmak suretiyle zayıflamak mümkün değildir. Zira aç kalınınca metabolizma hızımız düşeceği için, boş yere kendimizi cezalandırmış oluyoruz. Doğru yapılması gereken, belli aralarla dengeli beslenmek ve kesinlikle aç kalmamaktır. İnsanı en çok aç hissettiren şey, karbonhidratlardan zengin besinlerle beslenmektir.
Zayıflama da diğer önemli bir konu, tekrar dan kilo almaktır. Doğru bir şekilde kilo verilmediğin de bu son kaçınılmazdır. Bununla birlikte, zayıflama yani detoks, yalnızca fiziksel olarak gerçekleşmez. Mutlaka zihinsel olarak ta detoks yapılmalıdır. Yani 90 kiloluk bir kişi, 65 kiloya indiği zaman yine kendisini bilinç altında 90 kilo olarak algılamaya devam ettiği müddetçe, sonuçta kendini kabul ettiği kiloya bir süre sonra yeniden ulaşacaktır. Bunun için mutlaka zihinsel detox yapılmalıdır.
Şimdi, bu kadar beslenme ile ilgili konuşulduğu zaman, spor ve egzersizin hiç mi yeri yok diye sorabilirsiniz. Elbette var, ama esas unsur, beslenmedir. Spor olarak en uygunu yürüyüş ve yüzmedir. Koşmaktansa hızlı yürümek son derece daha etkilidir. Yürüyüş yapmak, oldukça basit ve kolay uygulanabilir spordur. Fazla yağların yakılmasına yardımcı olmasının yanında, dinlenirken bile kilo vermeyi sağlayacak şekilde metabolizma hızımızı arttırır. Bununla birlikte iştahımızın kontrol edilmesine yardımcı olur. Bizleri stresten uzaklaştırırken, yaşlanmayı geciktirir. Yüksek tansiyonu zaman içinde düşürmeye yardımcı olmasının yanında kolesterolün düşmesini sağlar. Şeker hastalığını kontrol etmeye ve önlemeye yardımcı olur. Pek çok kanser türüne karşı, koruyucu ol oynar. Bağırsakların çalışmasını düzenler. Gece sağlıklı uyku uyumamıza yardım eder. Kemik güçlenmesini sağladığı gibi yaşlı kadınların kaderi gibi gözüken kemik erimesi riskini azaltır. Bununla birlikte hareketsizliğe ya da kireçlenmeye bağlı olarak ortaya çıkan eklem sertliğini azaltır. Daha pek çok yararlı etkilerini burada saymak mümkündür. Kısacası sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmaz bir unsudur yürümek. Yani yürürken aynı zaman da yukardaki sağladığı yararları elde edeceksiniz.
Sonuç olarak, aslında kendi fizyolojimize ve metabolizmamıza uygun yaşarsak, kilo alma gibi bir sorunumuz kalmayacaktır. Sürekli fit ve sağlıklı kalmak ancak böyle mümkündür. Bu yüzden mucizevi zayıflama diyetleri, ilaçları ya da çaylarına sakın itimat etmeyin.