Nasrettin Hoca fıkrasını hatırladım MHP’deki kaset skandalının son perdesini izleyince. Hani, Hoca’nın evine hırsız girer.
Ahali ‘Yetişin komşular, yetişin’ diye feryat eden Hoca’nın etrafında toplanır.
Ve başlarlar içi yanan Hoca’ya yüklenmeye…
‘Kapıyı doğru kilitleseydin ya, pencereyi neden açık bıraktın.. vs’
Komşulardan ‘teskin’ beklerken ‘fırça’ yiyen Hoca dayanamaz.
İyi de komşular, hırsızın hiç mi günahı yok!
Konumuz kurultay öncesi Baykal’ın seçim öncesi de MHP’nin başına gelen kasetli şantajlar.
Kasetlerin çekilme gerekçesi, hangi amaca hizmet ettiği tabi ki önemli.
Ama kuşkusuz içeriği de bir o kadar önemli.
MHP’yi karalamak/yaralamak değil amacım. Zaten bu amaca hizmet eden yeterince kirli odak var. Amacın tek başına MHP’yi dizayn etmek olduğunu da sanmıyorum. Amaç Türk siyasetini dizayn etmek! İktidar cephesine hiç dokunulmadığını göz önüne alırsak amacın Türk muhalefetini dizayn etmek/yönetmek olduğunu söyleyebiliriz.
Liderlerin kasetle gelip kasetle gittiği, birilerinin birilerini dikizleyip/dinleyip servis ettiği, devletin ise herkesi dinlediği bir ülkede, işler iyice Arap saçına dönmeye başladı.
Nereden baksan kirlilik nereden tutsan başka türlü bir iğrençlik…
Şantajın/tuzağın bini bir para! Kahpeliğin sonu yok!
Ülkenin kaderini tayin edecek adamların komplolarla gelip/gitmesine mi üzülürsün, ülkenin tepesindeki adamların toplumsal ahlaka uygun düşmeyen yaşam biçimlerine mi?
Bir yandan bu ülkenin, Türk siyasetinin MHP’ye belki de hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçtiğini düşünüp sahiplenmek istiyorsunuz. Diğer yandan Bahçeli gibi ‘evlilik bile yapmamış’ bir liderin A takımının hali pürmelâline kızıp küplere biniyorsunuz.
Tabi ki MHP altı üstü 9-10 uçkursuzdan da ibaret değil.
Milyonların oy/gönül verdiği bir dava partisidir MHP. Gelinen noktada hele hele de ülkenin bölünmenin eşiğinde olduğu şu günlerde çok da büyük ihtiyaçtır kuşkusuz. Lakin hırsızın da suçlu olduğunu ya da kralın da çıplak olduğunu birilerinin söylemesi gerekiyor.
Evet. Hırsız da suçlu.
Bahçeli’nin toplumsal ahlakla örtüşmeyen bu kadar adamı A takımına alması yanlış. Ama bu tablodaki tek hırsız o değil. Komplonun seçim öncesine denk düşürülmesi hırsızlığın boyutunu arttırdığı gibi suçlu sayısını da arttırıyor.
*
Baykal’ın kaset meselesini aradan geçen bir yıla rağmen aydınlatamayan ya da aydınlatmayan hükümet de suça ortak.
Baykal olayından sonuç alınması MHP’ye yönelik komplo kuranların iştahını arttırdı.
Baykal’a yani ülkenin ana muhalefet liderine komplo kuranların yakalanamaması, bırakın yakalamayı en küçük bir adresin bile ortaya konulamaması hükümetin olduğu kadar istihbarat örgütlerini de ortadaki suça ortak etmeye yetiyor.
Bir kasetle 18 yıllık Baykal’ı deviren komplocular aynı yolla Bahçeli’nin kellesini almaya çalışıyor. Olay bu kadar da açık ve net!
Sayın Başbakan diyor ki; “Bu şantajcılar bana da ulaştı. Kabinende benzer durumda olanlar var, açıklarız’ dediler. Kelle istediler ama vermedim, inanmadım’
Ve devam ediyor Başbakan; “Siyasetçi aile yaşantısıyla topluma örnek olacak. Ben zaten bunları bilsem bir dakika kabinemde tutmam”
*
Dedik ya ‘Hırsızın hiç mi günahı yok’ diye…
Birilerine göre buradaki suçlu kaseti çıkan, evlilik dışı gayri yasal ve de ahlaki ilişkileri deşifre olan MHP’nin üst düzey yöneticileri…
Bana göre tek suçlu onlar değil!
Bana göre büyük suçlu komplodan sonuç almaya çalışan yerli/yabancı odaklar.
Ve de şantajcıya/komplocuya cesaret yükleyen hükümet de suça ortak.
Bir ülkenin muhalefeti komplocular tarafından dizayn edilmeye çalışılırken, ‘Seçimde bize yarar’ düşüncesiyle hükümet ağırdan alıyorsa o da bu tablonun ve de bundan sonraki benzer adımların sorumlusudur.
Bir gün o komplocular herkesin kapısını çalabilir.
Hükümetin kapısını da çalabilir, bizzat Başbakan Erdoğan’ın da… Bugün muhalefeti dizayn eden kasetler yarın iktidarın defterini dürebilir.
Siyasetçi tabi ki özel yaşantısına dikkat edecek. Topluma örnek olacak hatta! Ama siyasetin komplolarla şekillenmesine de devlet engel olacak.
Her türlü komploya karşı siyasetçisini koruyacak. Gerekirse iç denetim mekanizmasını çalıştırıp çürük elmalarını ayıklayacak. Ama bu elma çürüktür diye yasa dışı servisler yapıp bundan da siyasi rant elde etme yoluna gitmeyecek kimse.
Sonuçta iki ucu b.klu değnek bir konunun etrafında dönüyoruz.
‘Yukarı tükürsen sakal, aşağı tükürsen bıyık’ durumu… Hiç tükürmesen boğazın düğümlenecek, boğulacaksın.
Siyasetçinin özel yaşantısı üzerinden siyasi recme tabi tutulduğu, taşlandığı bir tablo var karşımızda. Ve ilk taşı en günahsızımız da atmıyor ne yazık ki!
Hatta en büyük taşı en günahkârımız atıyor.
Not: Bağımsız adayların İzmir’de performansı olağanüstü... Özellikle Cumhuriyet Güçbirliği Platformu adayları, Ergenekon Partisi adına yarışan Tarcan Ülük’ün performansı dikkat çekici… Doğrusu bu performansın sandığa ne kadar yansıyacağını şimdiden merak ediyorum.
Not2: Anket şirketlerinin ‘Diğer’ şıkkına düşürdüğü partiler, ‘Has Parti, Saadet, Demokrat Parti’ de renkli/hareketli kampanyalarıyla dikkat çekiyor. İktidar ve muhalefet kadar etkililer sokakta.
Not3: A&G’nin sahibi Adil Gür’ün İzmir analizi dikkat çekiciydi. İzmirlilerin takım tutar gibi parti tuttuğunu savunan Gür, 2009 atmosferinin dağılmayacağını söylüyor. Bir bildiği vardır muhakkak. Ama sokağın enerjisi öyle demiyor. CHP mutlaka iyi bir oy alacak. Ama beklenen oranlar, bazı hayaller suya düşebilir. Çünkü kaset skandalları sonrası İzmirlilerin MHP’yi sahiplenme güdüsü artabilir ve de iktidarın açıkladığı projeler kentte karşılık bulabilir. Yani 12 Haziran tablosu beklendiği gibi de olabilir büyük sürprizlere gebe de…
Yazdır
Önceki sayfa
Sayfa başına git
12
6
Künye
İletişim
Facebook
Twitter
Google+
RSS
Sitene Ekle
Günün Haberleri