Gönül Soyoğul
Çocuklarımız bizi ne kadar mutlu eder?
26 Ağustos 2009 Çarşamba

’“Bu soruya net, kesin, dahası bilimsel bir yanıt verilebileceğini hiç düşünmezdim.
Sonuçta felsefi bir soruydu ve yanıtı da tartışmaya açık olmalıydı.’¶
Çocuğu olanların büyük çoğunluğu, yavrusunun kendisini dünyadaki her
şeyden çok mutlu ettiğini söylemeli, çocuk yapmamayı seçmiş olanlar da tam tersini iddia etmeliydi. Karşı tarafı inandırmak, kişinin ikna yeteneğine bağlı olarak değişirdi.
 
Önce soruyu şöyle sorayım:
Çocuk, anne babayı mutlu mu eder, mutsuz mu?
Şimdi de yanıtını vereyim: Mutsuz!
Peki kim söylüyor bunu?
Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’’nden Profesör Daniel Gilbert.*
Şaşırdınız mı? Birazdan nedenini, nasılını anlatınca daha da şaşıracaksınız.
 
EVDEN GİDENE KADAR RAHAT YOK!
 
Çocuk sahibi çiftler arasında yapılan ’“çocuk ve mutluluk’” konulu bilimsel araştırmaların sonucunda şunlar saptanmış: (Parantez içleri bana ait)
Evliliğin ilk yıllarında en üst noktalarda olan mutluluk, bebeğin doğumuyla düşüşe geçiyor: (Bebek, yer, içer, emer, bol bol kirli bez üretir... Ana babayı sosyal hayatından, anneyi kariyerinden eder. Üstelik bütün bunlara günde 3-4 saatlik uyku ile katlanırsınız. Fiziksel yorgunluk...)
Okul öncesi yıllarda mutluluk yine düşük seviyelerde geziyor: (Sabrınızı zorlar. Eğitmek, disipline etmek gerekir. Ama nasıl? Sürekli kendinizi sorgularsınız. İyi anne baba mısınız? Suçluluk duyguları yaşarsınız. Fiziksel yorgunluğa bir de psikolojik bitkinlik eklenir...)
 
Çocuk yeni yetme yıllarına geldiğinde mutluluk en alt seviyelere iniyor: (Tam işleri yoluna koyduğunuzu sanırken, çocuğunuzun aslında sizden nefret ettiğini fark edersiniz. Uyuşturucu, alkol ve cinsellik ilgi alanına girmiştir. Kızsa hamile kalmasından, erkekse bir kızı hamile bırakmasından ölesiye korkarsınız. Hormonları tavan yapmıştır. İtiraf etmesi zor ama, eski sevimliliği de kalmamıştır. Utanmasanız siz de ondan nefret edebilirsiniz! Fiziksel ve  psikolojik yorgunluk had safhada. Gittikçe artan masrafların maddi zararı da cabası...)
 
Çiftler, ancak çocuklar evden ayrılıp tekrar kendi başlarına yaşamaya başladıklarında, başlarda yakaladıkları mutluluk oranına erişiyorlar: (Çiftler, hala birliktelerse, kendilerine, eşlerine, hobilerine daha fazla zaman ayırabiliyor. Çocuğun evden yuvadan uçuşuyla eve hüzün çöktüğü o kadar da doğru değil galiba...)
 
EV İŞİNDEN HALLİCE...
 
Çiftlerde durum bu.
Annelere gelince...
Kadınlar, yemek yerken, alışveriş yaparken, televizyon seyrederken, çocuk baktıkları saatlere oranla daha mutlu olduklarını söylüyorlar. Çocuk bakımını sıkıcı ve yorucu ev işlerinden, yalnızca biraz daha eğlenceli ve ilginç buluyorlar.
Peki o zaman, sokaktan rasgele on anne baba çevirelim. En az dokuzu, ’“en büyük mutluluk kaynağım çocuğum’” derken, üstelik bunda son derece samimiyken, bu araştırma sonuçları da neyin nesi?
İşte burada Profesör Daniel Gilbert devreye giriyor ve şunları anlatıyor:
’‘İnançlar da tıpkı genler gibi kuşaktan kuşağa aktarılır. Üstelik bunların her zaman doğru olması şart da değildir. Yeter ki, toplumun ve düzenin devamlılığını sağlasınlar. Yani bazen bütün insanlık aynı anda yanılabilir. Çünkü soyunun devamını bu yanılgıya borçludur. Yaşam kaliteleri ne kadar düşerse düşsün, çocuk yetiştiren insanlar, çocuğun mutluluk kaynağı olduğuna samimiyetle inanırlar.’’
 
PEKİİ, PARAYLA SAADET OLUR MU?
 
Aynı yanılgı ’“para ’– mutluluk’” ilişkisi için de geçerli. Soru meşhur: Parayla saadet olur mu? Yanıt meçhul: Kişiye, duruma, yoruma göre değişir.
Bilime göre yine net: Eğer temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsan, yani başıni sokacak evin, karnını doyuracak ekmeğin ve üstünü örtecek kadar giysin varsa, bunların üstüne biraz da zevkine harcayacak paran kalıyorsa, mutluluk için yeter de artar bile. Ondan sonra paran iki katına çıksa da mutluluğun iki katına çıkmaz. Mesela, paran 10 misli artsa bile, mutluluğun yalnızca 1 misli artar.
O zaman neden herkes daha zengin olmak istiyor?
Çünkü düzenin devamı için canlı bir ekonomi şart. Canlı ekonomi ancak bol bol üretip, bol bol tüketerek oluyor. Zenginler, ’“vallahi çok para çok mutluluk getirmiyor’” desin dursun, dünyanın büyük çoğunluğu, daha mutlu olabilmek için zenginleşmeye çalışıyor.
Bugünkü düzenin devamlılığını bu inanış sağlıyor.
Yarın başka bir düzen kurulursa, inanç sistemi de değişir elbette.
 
MİLYARLARCA İNSAN GİBİ BEN DE...
 
Bu arada söylemeden geçmeyeyim. Mutluluk kavramı elbette kişiden kişiye, dönemden döneme değişir. Herkes bu kavramın içini kendi çapıyla orantılı olarak doldurur. Bahsettiğim araştırmalarda mutluluktan kasıt, o anın tadını çıkarmak, kendini o anda iyi, rahat ve huzurlu hissetmek. Yani çocukla fiilen ilgilenirken hissedilen duygular.
Çocuğunun ilk kez ’“anne’” deyişini, okuma bayramını, diploma törenini düşünüp de mutlu olmak ya da olmamak değil sözü edilen...
 
’“Bunları yazmışsın da çocuğun var mı’” diye sorun bakalım.
Çocuğum yok; 8 aylık hamileyim.
İnsan neslinin devamı için kendi mutluluğunu feda etmiş bir neferim!
Çocuğun hayatıma mutluluk katacağına bütün kalbimle inanıyorum.
Anlayacağınız, milyarlarca insan gibi ben de fena halde yanılıyorum!’”
 
(* Bu yazıdaki bilimsel atıflar, Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’’nden Profesör Daniel Gilbert’’in ’“Stumbling on Happiness / Mutluluğa Yuvarlanmak’” adlı kitabından alındı. Kitap Türkçe’’de henüz yayınlanmadı.)
* * *
Benim en sadık okurlarımdan olan ve uzun süredir görüşmediğimiz sevgili Dr. Kudret Güven’’in notunu, e-postamda bulunca, öncelikle, eski bir dostla buluşmanın sevincini yaşadım.
Sonraki sevincimin nedeni ise, Kudret Bey’’in yazısına eklediği, bu üstteki makale oldu. Benim ’“annelik köleliktir’” başlıklı yazımı okuduktan sonra amcasının torunu olan ve şimdilerde Amerika’’da yaşayan Zeynep Güven’’in üstteki makalesini gönderen Kudret Bey, bugünkü yazımın konusunu da değiştirtti bana, doğal olarak...
 
Dün, ’“duygularımın evrensel olduğunu görmek beni gülümsetti’” diye yazmıştım.
Bugünse, Zeynep Güven’’in ’“bilimsel sonuçlara dayanan’” bu makalesini okuyunca  rahatlama hissettiğimi itiraf ediyorum.
Karmaşık duygularım ve hissedip kaleme aldığım yazı nedeniyle duyduğum ’“suçluluk duygusunu’” hafiflettiği için’…
’“Eline sağlık diyorum Zeynep’” diyorum.
Ve, ’“umarım yanılmamış bir anne olursun’” diye de ekliyorum’…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Halktan biri olma sanatı!
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (7) 'Yazlık Sinemalar'
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Kartla ödemede 'derin' sorular!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Yolun sonu
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Buraya kadar!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Pişmanlıklar
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Gürgen Kral
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Rüşvet ile jest arasında!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva