Hiç böyle bir seçim yaşadınız mı? Aradan 10 gün geçmesine rağmen şaşkınlığını hala üzerimizden atamadığımız. Bir hukuk ülkesinde değil de, muz cumhuriyetinde dahi olmasına ihtimal veremeyeceğimiz hukuksuzluklarla dolu bir seçim. Türkiye'nin çöplerinde mühürlü oy pusulaları bulundu günlerce. Delik oy torbaları... Ne yazık ki gözlemlediğimiz şu ki, iktidar partisinin sempatizanları, oydaşları ya da onların anlaşmalıları tarafından yapıldı bu demokrasi dışı çirkin eylemler. Ülkemin çöplerinde, atılan, yakılan, arabalarla kaçırılmak istenen oyların olduğu bir seçim. Satılık oyların olduğu bir seçim. Sanki bir seçimden değil de bir savaştan çıkmışız gibi hissettiğimiz bir seçim... Daha ne söylenebilir ki bunlardan başka.
Son yazımda seçime çeyrek kala artık gerçekleri görelim diye yazmıştım. Seçimi çeyrek geçe gördük ki, Türkiye yine gerçekleri göremedi. Bu seçimin hala yerel seçim olmaktan ziyade genel seçim niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Bu durumda sonuçlara göre iktidar partisini başarılı mı kabul etmemiz gerekiyor yoksa halkın yüzde 45inin 'Sevabıyla günahıyla oyum Ak Parti'ye' mantalitesini mi çözmemiz mi gerekiyor? Belki birincisini anlamak daha kolay bile olabilir. Çünkü iktidar partisinin başarılı olduğu icraat ve hizmetleri de yok değil elbet. Sevaplar ve günahlar olarak ayırırsak, her ne kadar terazinin kantarı günahlarda ağır çekse de...Ancak ikincisini çözebilmek biraz güç. Bu konuda şöyle bir tespit yapabiliriz. Türk insanı, genellersek türk toplumu takım tutar gibi parti tutuyor. 'İnsan dinini bile değiştirirmiş ama tuttuğu takımı değiştirmezmiş' lafı gibi türk toplumunun bir özelliği de tabiri caizse 'körü körüne tutmak'. Halbuki parti tutmak takım tutmaya benzemez. Fakat bunu anlamak belli bir eğitim ve kültür birikimi ile birlikte öngörü gerektirir. Ülkendeki yönetimde söz hakkın varsa, aynı oranda sorumluluğun da vardır. Yoksa seçim öncesinde boşuna mı bas bas bağırdılar 'Bir oy, bir oydur diye!' Ama halkımız yine anlamadı.
Bir oyun önemini anlamadığı gibi, bir partinin hangi durumda oy alıp oy kaybedeceğini de anlayamadı ne yazık ki!
Sayın Erdal Atabek'in 'Kimlik Kaybı Korkusu' isimli yazısındaki fikirlerine sonuna kadar katılıyorum. Atabek, kültürümüzün 'birey kimliği' yaratmaya uygun olmadığı için, insanların 'toplumsal kimliği'nin çok fazla geliştiğine dikkati çekmiş. Toplumsal kimliğinin kaybolmasından bireysel kimliği'nin kaybı kadar korkan birey de elindekini kaybetmemek için elinden geleni yapıyor. Böylelikle 'elde var' sandığı şey, aslında 'elde sıfır' oluyor. Bu nasıl bir kimlik kaybetme duysusuymuş ki, toplumu hayal kırıklığına uğratan hatta zarara bile uğrattığı somut belgelerle açıklanan olayların hemen arkasından bile yarıya yakın insan topluluğu o yönetime 'Evet' diyebiliyor.
Bu sonuca sadece iktidar partisi tarafından değil muhalefet partisinin penceresinden de bakmalıyız tabii ki. Daha doğrusu toplumun anamuhalefet partisine baktığı pencereden. Ve belki, söylenecek de yazılacak da daha çok şey çıkabilir bu durumda. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu M.Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye'nin en köklü partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi toplumdaki bu halihazırdaki korkuyu kırmaya gücü yetmiyor mu? CHP'nin kaderi her seçimlerin ardından anamuhalefet olarak kalmak mı? Daha doğrusu bu kaderi biraz da kendileri yarattığı için, bu toplumun kaderini belirlediklerinin farkında değiller mi acaba? Artık gün, şapkayı önlerine alıp düşünme günüdür. Kişisel hırslar yüzünden birbirini yeme değil, birlik olma günüdür! Bu bahsettiğimiz gün geldi ve geçiyor çoktan. Özellikle Türkiye için. Bu yüzden toparlanmak için biran önce yola çıkılmalı. CHP ve Türkiye'nin Muharrem İnce gibi, Mansur Yavaş gibi tuttuğunu koparan, hakkını arayan ve vazgeçmeyen siyaset adamlarına ihtiyacı var. CHP'nin kalesi olan İzmir Büyükşehir'de bile Ak Parti ile farkın açıldığını, altı ilçenin kayıp olduğunu, birkaç ilçenin de az farkla kazanıldığı sonucu göz önüne alınırsa, durum gerçekten düşündürücüdür. Tüm haksızlıklara karşı ekstra bir çaba ve çalışma gücü gerektiren bu kritik dönemde mazbatalarını ve başkanlık bayrağını hakkıyla devralan tüm belediye başkanlarını kutluyorum.
Unutulmamalıdır ki, yerel yönetimin başarısı genel seçimi etkileyecektir. Ayrıca kazanma duygusu rehavete, kaybetme de moral bozukluğuna yol açmamalıdır. En önemlisi de, yüzde 45'lik toplum kesiminin seçimini değiştirmek doğru yolda ilerleyen ve halka gerçekleri anlatıp çözüm sunabilen siyasetçilerin sayesinde olacaktır. Kimlik kaybı korkusunu aşmanın ilk yolu budur belki de...