Rahmetli babam Eczacı Kemal Serdaroğlu, 27 Mayıs 1960 ta DP Milletvekili olarak önce idama sonra müebbet hapse çarptırılmıştı. 54 yıl öncesi Cezaevlerinde 'Kader Mahkûmu' denilen kişiler bulunurdu.
Siyasi Mahkûm olarak sadece Demokrat Partililer vardı. Babam, Kayseri Cezaevindeki 8 aylık hücre cezasını hiç rapor almadan kesintisiz olarak, rahmetli Celal Bayar ile tamamladıktan sonra, çok sayıda cezaevine 'Sürgün' olarak gönderilmişti. Tabii ki, sürgün cezası sadece babama özgü değildi.
Biz de aile olarak onun arkasından cezaevi turlarına katılıyorduk!
Rahmetli Serdaroğlu ağa adamdı, varlıklı ve yardımsever biriydi. Gittiği cezaevini boyatır, tamir ettirir, temizletir, fakir mahkûmları meslek sahibi yapacak işleri, kendi cebinden para harcar ve kurdururdu. Bergama Cezaevinde çorap imalathanesi, İzmir Buca Cezaevinde marangoz atölyesi, tiyatro ve saz (Bağlama) kursu bunlardan bazıları idi.
Serdaroğlu, gönderildiği cezaevinde böylelikle sevgi ve saygıya dayalı hakimiyet kurar ve oranın ağası olurdu. Tam rahat edeceği zaman, haydi İstanbul Toptaşı Cezaevine sürgün. Bizim nasibimize de İstanbul yolları düşerdi!
Bu yüzden rahmetli babamın cezaevi kültürü ve mahkûm dostları çok fazla idi. 5,5 sene sonra özgürlüğüne kavuştuğunda, dostları onu hiç yalnız bırakmadılar.
İzninizle onun bir anısını sizlerle paylaşmak isterim;
Bir gün, Türkiye'nin en ünlü yankesicisi İzmir Buca Cezaevine düşer. Adamı, Serdaroğlu'nun yanına getirirler ve tanıtırlar. Babam, doğru mu diye sorar! Adam, 'benim soyamayacağım adam yok' der.
Serdaroğlu, cüzdanını pantolonunun arka cebine koyar ve 'madem öyle, cüzdanımı çal bakalım' der. İkisi birbirine doğru yürüyecek ve adam Serdaroğlu'na çarpacak ve o arada cüzdanını alacaktır.
Yürürler, adam Serdaroğlu'na çarpar. Serdaroğlu gülerek cebinden cüzdanını çıkarır ve 'ne oldu' diye sorar. Adam, hiç istifini bozmadan elini cebine atar ve Serdaroğlu'nun kolunda taşıdığı saati çıkarır, gösterir ve 'dikkatinizi cüzdanınıza vermiştiniz, ama ben saatinizi çaldım. Başka bir gün cüzdanınızı da çalarım' der.
2014 yılında, hırsızlar ve hırsızlık şekilleri çok değişti!
Psikopat-Caca-Yankesici- Kaptı Kaçtıcı- Cepçi-Tırnakçı-At Hırsızı- Askıcı-Gömmeci-Otocu-Dümenci- Kutucu- Gemicikçi- Saatçı- Fenerci- Vakıfçı-Kasaların Efendisi- Büyük Abi( Hırsız Tayfasının başındaki)- Baron (En Tepedeki Hırsız) ve Muslukçu gibi hırsızlığın mesleki çeşitliliklerine, Şebekeci Şebekler denilen 'Siyasi Nüfuz' kullanan hırsızlar katıldı!..
En nefret edilen hırsızlık çeşitleri Muslukçuluk ve Şebekeci Şebeklerdir.
Muslukçu;
Camide abdest alanların ceketlerindeki paraları ve geceleri camilerin musluklarını çalar. İbadetini yapmaya gidenleri ve ibadethaneleri soyan hırsız, bir gün o soyduğu caminin musalla taşına yatacağını düşünmez bile…
Şebekeci Şebekler;
Bunları ilk bakışta tanımak çok zordur. Ağızlarından Allah'ı, Peygamberi, Dini, Kitabı düşürmezler. Kendilerini Müslüman olarak tanıtırlar. Yanınıza yanaşırlar, ağır adam pozlarında 'sıkıntıya düşmüş Müslümanlar' için yardım isterler. Örneğin, Bosna'da Müslüman katliamı mı var. Bu şebekler, derhal
Avrupa'da ki camilere üşüşürler. 'Aman yetişin, Müslüman kardeşlerimiz zorda, para-mal neyiniz varsa verin' derler. Tsunami mi oldu, Filistin'de, Pakistan'da karışıklık mı oldu, bizim Şebekeci Şebekler hop, orada. Topladıkları paraların çok az bir kısmını oralara büyük bir reklam kampanyası ile gönderirler.
Paranın esas kısmını, Türkiye'ye deki Baronlarına gönderirler. Baronları bu paralar ile televizyon-gazete kurar, siyasete girer ve yargının enselediği adamlarını korur. Bunların çevresinde namuslu insan bulmak çok zordur, maaile yani sülalece şebeke olarak çalışırlar.
Kendileri, karıları, çocukları, dünürleri, yakın adamları hep birlikte çalarlar.
Şebeke içinde 'Kıdem' çok önemlidir. Hırsızlar Baronu tarafından konulan racon kesindir. Herkesin ne kadar çalacağı bellidir. Haddini aşıp fazla çalan, derhal dışlanır. Örneğin Bakansa unakıtanlaştırılır, pardon yani unutturulur.
Bunların en önemli gücü 'Ar Damarlarının çatlaması ve utanma duygularının bitmesidir. Yellenir gibi yalan söylerler.'
Hırsızların Baronuna; 'Be insan evladı, bak oğlunun banka hesabı bu. Bu hesaba birileri 100 Milyon Dolar yatırmış, aha bu da banka hesap numarası. Senin oğlun hırsız mı?' diye sorsanız, derhal ya inkar eder, ya da duymazdan gelir. Bağırmaya, suç bastırmaya başlar;
'Bizi çekemediler, bize tuzak kurdular. Bizim veremeyeceğimiz hesabımız yoktur. Biz ancak Allah'a hesap veririz. İşte kutu, pardon sandık. Sandıkta hesaplaşalım' diye mağduru oynamaya yatar…
Şebekeci Şebekler, Muslukçulardan farklı olarak camilerden musluk çalmazlar.
Camilerdeki insanların duygularını sömürerek, onları dolandırırlar.
Allah'a hamdolsun bizde böyle yöneticiler yok. Bizimkiler Ak, karda leke var bizimkilerde yok.
Başbakan Erdoğan, rahmetli babacığı ve anacığından kalan milyarlarca dolarlık servetini helal yoldan arttırmış ve yabancı basına göre dünyanın en zengin siyasetçileri arasına girerek, göğsümüzü kabartmıştır.
Başbakanımızın her biri birer dahi olan bebişleri de çalıştılar, çabaladılar ve harama el uzatmadan Türkiye'nin en zengin bebişleri arasına girdiler, vakıflar kurdular, üniversite kurdular ve onlar da bir yerlerimizi kabarttılar.
Sadece onlar mı? Kardeşler, Dünürler, Kayınçolar, Enişteler, Akrabalar da bizleri kabarta-kabarta hamur kabartma tozuna çevirdiler!...
Eğer 30 Mart seçimlerinde AKP, Aziz ve Necip Türk Milletinden vize alırsa,
'Jet Fadıl' namlı namus ehlini Ekonomiden Sorumlu Bakan, kutuların efendisi Halkbank Genel Müdürünü de, Merkez Bankası Başkanı yapıp, kabartmadık yerimizi bırakmayacaklar…
Haydi, ya Allah, Bismillah, durmak yok yola, yolmaya devam…
Not; İçinde emekli maaşım olan cüzdanım çalınmıştır.
Bu kadar mı düştünüz yahu! Kim çaldı lan cüzdanı mı?