Jim Collins'in 'İyi'den Mükemmel Şirkete' isimli kitabında işletmelerin bu yolculuğa çıkarken çok hoş küçük bir benzetmesi var. Collins diyor ki:'…Şirketlerini iyiden mükemmele taşıyan yöneticiler önce otobüsü nereye süreceklerini saptayıp sonra da doğru insanları otobüse almıyorlardı. Tersine, önce otobüse doğru insanları bindirip (yanlış insanları otobüsten indirip) sonra otobüsü nereye sürükleyeceklerine bakıyorlardı'. Bu tanımlama bana açık bir şekilde mükemmele ulaşan şirketlerin 'başarı formülleri'nin arkasında şu gerçeğin olduğunu gösteriyordu:
'Eğer otobüse doğru insanları bindirip, yanlış insanları indirip herkesi oturması gereken yere oturtabilirsek, o zaman otobüsü mükemmel bir yere doğru nasıl götürebileceğimizi saptayabiliriz.'
Bu ilginç metaforik tasarım benim hayatımda bazen karşılaştığım konulara o kadar çok iyi uyuyor ki, hemen başlıyorum anlatmaya. Özellikle şu günlerde malum siyaset iyice karıştı. Seçim sonuçları pek çok kişi için sürpriz oldu. Geçtiğimiz günlerde Ak Partiye oy veren ve partinin içinde aktif olan öğrencilerimden birisi bile 'aldığımız oy bizi bile şaşırttı' dedi. Demek ki, Türkiye'de bazı konuları öngörülmekte zorluk çekiyoruz. İyi de bu nasıl olacak? Gelecek 10 yılı eğer tahmin edemez isek, nasıl adımlar atacağız? Jim Collins; iyi bir şirketi mükemmele döndürmek için yeni vizyon, yönelim ve strateji belirlemekle işe başlanması gerektiğini, sonra da bu stratejiye bağlı kalınarak insanların işe alınmasını öneriyor ise bu uygulamayı diyorum ki acaba günümüzde siyasete de uygulayabilir miyiz?
'Şirketleri' yönetmek ile 'siyasi partileri' yönetmek aynı mıdır diye bana hemen sorabilirsiniz. Ben de işin kolayına kaçarak buna 'evet' yanıtını verebilirim. İşin kolayına kaçmak ile gerçekten bu işi layıkıyla yapmak arasında çok derin bir fark var. Çünkü, yıllardır siyasi partilerin ne yazık ki gerçek amaçları doğrultusunda çalıştıklarını göremiyorum. Hele ki, siyasi parti liderlerinin partinin geleceğini göz önüne alarak başarı ile yönettiklerini düşünmüyorum.
Bunu rahatlıkla söylüyorum ve görüyorum ki; ne CHP'de Kemal Kılıçdaroğlu ne de MHP'de Devlet Bahçeli, partilerinin gelecekleri açısından misyonlarını tamamlamış olan liderlerdir. Ben, sıradan bir vatandaş olarak, bundan sonraki dönemlerde parti liderlerimin ve beni temsil eden kişilerin daha kararlı adımlar ile yola çıkmaları gerektiğine inanıyorum. Bu kişilerin 'başarma yetileri' yüksek olmalı öncelikle… İki liderimizin de partilerini ileriye götürmek, muhalefet olmaktan vazgeçerek iktidar olma yolunda olma gibi beklentileri yok gibime geliyor.
Bir şirket yönetilirken yöneticiler kazançları ile yetinmezler. Daha başarılı olmayı hedeflerler. Gelişmeleri izlerler, rakiplerini incelerler. Zayıf ve kuvvetli yönlerini tespit ederler. Sonra da karşı taaruza geçerler. Bu bir güçtür ve rekabette kazanmak için şarttır. Ya siyasette? Doğru insanlar nerededir?
Bundan sonraki ilk seçimler ile ilgili stratejik planlar yapılmaya başlandı mı acaba? Yoksa son bir ay kala mı start verilecek? Kimle, yine aynı kişilerle mi? O zaman yaşasın yine kaybedeceğiz. Bu şekilde hareket etmeyi daha önceden denedik biliyorsunuz. O zaman diyebilirim ki, demek ki, yenilgiye doymuyoruz… Buna bir formül yok mu? Bizi yöneten iki Genel Başkan'a bunu acaba kim söyleyecek? Hani krala bir türlü 'çıplak' olduğunu kimse söyleyemedi de, sonunda küçük bir çocuk 'aa kral çıplak' dedi de; sonunda kral da çıplak olduğuna anladı. Bizim de vatandaş olarak yapmamız gereken ne acaba?
İki alternatif var. Bunlardan birincisi; ülkemizde yeni 'partilerin' kurulması. Haydi parti kuralım demek kolay. Bana kalırsa her şeye 'sıfırdan' başlamak en güzeli. Çünkü artık partiler, parti olmaktan çıktılar. Kendileri bile partilerinin 'kurumsal değerlerini' unuttular. İlkelerini unutan, değerlerini kaybeden toplumlar nasıl son bulmaya mahkum ise, partiler de kaybetmeye ve kapanmaya mahkum olacaklardır.
Türkiye'de mevcut partilerin yerine yeni açılan partilere ne yazık ki, çok fazla prim verilmedi. Halbuki; doğrusu buydu. Yeni partiler vatandaşa ulaşamadı, kendi içinde bir iki dönem var olmaya çalıştları. Genel Başkanları da cesaretlerini yitirerek meydanlardan silindiler gittiler. Peki başka ikinci alternatif ne derseniz? Herkesin bildiği bir gerçekten bahsetmek gerekiyor o zaman… Yani; Genel Başkan'ların değişmesi… Peki sadece Genel Başkanlar değişince, partiler yeni bir çehre mi bulacaklar? Şüphesiz bulmayacaklar. Aynen bizim Jim Collins'in otobüs benzetmesi gibi. Eğer ki, siz bu yolculukta doğru insanları bindirdikten sonra da, yanış insanları indirmezseniz yine aynı başarısızlıkla karşılaşacaksınızdır. Ben, Türkiye'nin artık Atatürk'ün çizdiği yoldan bir daha sapmasına izin vermek istemiyorum.
MHP ve CHP'nin Genel Başkan'larına sesleniyorum. Türkiye Cumhuriyet'i kuruluşunun 91.ci yılında çok ciddi sancıların yaşandığı bir döneme girdi. İnanıyorum ki, benim gibi düşünen ülkemizde binlerce, yüzlerce Türk genci var. Dünya devleti olmak, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Türk değerine ve inançlarına göre dünyada yer edinmek istiyorsak, parti ideolojilerinin de değişmesi gerekiyor. Ben ne sağ ne de sol ideolojiyi benimsiyorum. Milliyetçiyim ve ülkemi çok seviyorum. Ama bir yandan da serbest ekonominin nimetlerinden yararlanmak istiyorum. Ülkemin her vatandaşı benim için özel ve tek… Sağ partiler biraz 'sol', sol partiler biraz 'sağ' yaparak bir 'orta yol' bulmak zorundalar. Göstermelik yapılan her uygulama vatandaşa 'komik' geliyor. Genel Başkanlar ve yöneticiler önce buna inanmak zorundalar.
Ben 'parti kuralım' diyorum. Ben, partilerimizin 'Genel Başkan'larını' değiştirelim diyorum. Ben, 50 yaşında buna cesaret ediyorsam, geleceğin Türk gençleri sizler ne yapacaksınız? Haydi 'hodri meydan', gösterin kendinizi. Atatürk bu ülkeyi bize emanet etti. Size düşen görev; doğru temeller ile yeniden şekillendirmek Cumhuriyet Türkiye'sini…