Hep sorarlar bana 'nereden duydun?' diye. Sizlerden duyuyorum. Haber kaynaklarım hep halktır. Hiç masa başından bir yazı yazmadım. Bir kahvede arkadaşımla sohbet ederken 'ayaklı gazete' gibi gelir haber. Ya da bir kokteylde 'Bak sana bir bilgi vereceğim' şeklinde. Bugünler o yönden sancılı günler. Sokağa çıksan da bir etkinlik yok, bir yerde oturup dostlarınla fikir alışverişi yapamıyorsun. Sosyal medya zaten bilgi kirliliğinde. Bir tek telefonun ucu ya da WhatsApp grupları kalıyor haber akışında.

Önce Ege Üniversitesi Hastanesi'ndeki duruma bakalım. Rektör hastanede korona virüse karşı büyük başarı elde ettiklerini, çok sayıda tedavi edilip taburcu edilen hasta olduğunu söylesin. Gerçek şu ki ilk ölüm İzmir'de bu hastanede oldu. Yine bir başka gerçek şu anda hastanede Covid-19'a yakalanmış yaklaşık 300 hasta var. Bir kısmı yoğun bakımda olmak üzere… Ve bir kısmı sağlık çalışanı…

Diğer bir haber. Hepimizin çok tepkisini çeken 'hafta sonu sokağa çıkma yasağı' oldu ya. Hani herkesin dip dibe ekmek alamayıp gofret, sigara ve kola aldığı cuma akşamı… Konuyla ilgili hekimler yüreğime su serpti mesajlarıyla. Diyorlar ki bu çıkan kitle zaten çalışan, gündüzleri ama fabrikalarda ama metrolarda sıkı temas halinde olan insanlar. Bu insanlar virüse karşı bağışıklık kazanmışlardır ve 14 gün sonra o beklenen hasta patlaması olmayacak.

Aslında 'evde kal' çerçevesinde geçirilen günler özlem dolu günlermiş. Bunu çoğumuz yeni anladı. Kitaplar, dergiler, canlı yayınlar, konserler, filmler, plaklar… Ben de bugünleri bu şekilde değerlendiriyorum. Öncelikle kitaplığımı düzenliyorum. İmzalı hediye edilen kitaplardan bile okumadıklarım olmuş. Alıp bir kenara koymuşum. Onlardan biri geçti elime. Elmas Türk yazmış. Aforizma kitabı. Kitabın adı 'Git Kendini Becer'.

Türk kitabında teknolojinin gelişimiyle doğallığın yok olduğunu söylüyor:

''Yapay dönüşümlerin tümü yitirmekte olduğumuz insanlığımızdan kalanları da tehdit etmektedir. Bu konulara kafa yormayan biri, insan üzerinde uygulanmakta olan entrikaları da anlayamayacaktır. Sen de iddialarıma deli saçması diyecek olabilirsin ya da bazı şeyleri dile getirme cesaretini nereden aldığımı da sorabilirsin. Bunların benim için hiçbir önemi yok. Ben, hayatın büyük bir kısmına itiraz ederken, manası önemsizleştirilemeyecek bir derinliğe vardım. Seslendiremediklerimi, kelimelerle hale yola sokabildiğim için yazmayı tercih ettim. ''

'Sezgisel ve yaşamsal tecrübelerimin yardımıyla kuruyorum cümlelerimi. Amatör iddialarım ve noksan tespitlerimde yaşadığımız hızlı değişimlerden ve bozulmalardan dolayı yanılabileceğimi inkar edemem. Kaldı ki umudum düşüncelerimi doğrulayan değil, beni yanıltan insanlarla buluşmak. Çünkü ben, birbirimize kafa sallayarak değil, kafa tutarak ufkumuzu genişletebileceğimizi düşünüyorum.''

'Korkma, dayatmalarla yormayacağım seni. Ne kulağına fısıldayacağım duymayı reddettiklerini ne gözünün içine sokacağım abdal sözcükleri ne de zararlı bir yiyeceği ağzına dayayacağım. Sana bunları fazlasıyla yapanlar var zaten. Benim masumane; aracı olmak istediğim tek olay, kendini bulma yolculuğunda bir adım daha atabilmeni sağlamak. Kolay bırakma hayatının dizginlerini. Bir an evvel kendini bil, kendini bul ve kendine var! Böylece katıksız bir bütünselliğe kavuş. Ama bunu, birileri seni daha fazla canlı canlı parçalayıp yok etmeden yap'

Ben de bu virüs sizi yok etmeden sorumluluk sahibi olun lütfen diyorum. Hadi biz plağa bir plak koyup kafamızı dinleyelim…

Yeşim söylüyor:

'Olmaz böyle şey
Yoksa rüya mı?
Tam mutlu oldum derken
Yıktın bütün dünyamı
Ben bu dertten ölürsem, söyle küçük bey
Hiç mi kalbin sızlamaz
Olmaz böyle şey!'