Özellikle yaşamımım son beş yılında muhteşem dönüşümler yaşıyorum. Bu dönüşümleri ilk zamanlarda anlamlandırmakta zorluk çekiyordum. Ama sonraları yavaş yavaş şekillenmeye ve kendini ortaya çıkarmaya başladı. Bu noktada 'farkındalığa' vardığım da ise, kendimi keşfimin tadını çıkarmaya başladım. Bu değişime ben kısacası: 'ikinci baharım- üçüncü baharım' gibi ifadeler kullanmaya başladım. Hatta bazı durumlarda 'gönül gözüm açılıyor' ifadelerini bile yakıştırmaya başladım.
Yaşamım da yepyeni bir dönemi kucaklarken neler yapabileceğimi bile düşünmeme gerek kalmıyordu, yaşam beni zaten kendiliğinden o yola sürüklüyordu. Şimdi düşünüyorum da, geçtiğimiz Cuma akşamı çok sevdiğim aile dostlarımla çıktığımız yolculuk beni doğrudan doğruya yeni bir yola sokmuştu bile… İşin gerçeği nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Annem, 'yolculuk nereye ?' dediğinde inanır mısınız bilmiyordum bile, arada bir dostlarıma: 'biz nereye gidiyoruz' diyordum. Onlar da 'Nusratlı Köyü' diyordu. Hiç duymamıştım bu köyün ismini, tam olarak hangi şehre yakın olduğunu bile gözümün önüne getiremiyordum. Saat gece yarısı olduğunda bir köye geldik, bildiğimiz bir köy evinin kapısında arabadan inerken etraftaki sessizlik öncelikle dikkatimi çekti.
Derin bir nefes aldım, çam havasını kokluyordum, yıldızların bu kadar net ve açık gözüktüğünü unutmuştum. İstanbul'dan bu köye 12 yıl önce taşınan bir çift, bizi sevgiyle karşıladı. Nusratlı Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Süheyla Doğan bu köye geldiği andan itibaren köyde ciddi bir değişim yaşatmıştı. Almış olduğu Avrupa Birliği projeleri ile köyde kadınların bir araya gelerek 'el becerilerini' geliştirmelerine imkanlar sağlamıştı. Köy zaten çok küçüktü, ama kadınlar düşünmeye, yapacakları yeni işlere konsantre olmaya başlamışlardı bile… Para tatlı gelmişti, evlerinde üretim yaparak iş sahibi olmayı, para kazanmayı öğrenmeye başlamışlardı. Bilinç düzeyleri artmış, evlerinin artık bambaşka kadınları olmuşlardı. Asla erkeklerine karşı çıkmıyorlardı ama biliyorlardı ki artık ezilmeyeceklerdi. Kendilerine güvenleri gelmişti. Çocuklarına örnek bile olmaya başlamışlardı.
Bütün bu yazdıklarımı nasıl öğrendim derseniz bir gün sonra öğlen saatlerinde 11 kadının karşısına oturup haydi bana kendinizi anlatın dediğim zaman öğrenmiştim. Heyecanla kendilerini anlattılar, sen kendi gönül kapını açınca onlar da sana aynı içtenlikle yaklaşıyorlardı. Daha önceden duyduğum kadarıyla kadınlar arasında 'iletişim' sorunu yaşanıyordu. 'Kıskançlık' almış başını gidiyordu. Benim de zaten söyleşi konum bu ve benzeri konulardı. Kadınlara öncelikle 'empati'den sonra 'hoşgörü'den sonra da 'Sevgi'nin ama 'koşulsuz sevgi'nin yaşamımızda bizi ne kadar çok etkilediğinden bahsettim. Beni üzen kişilerin yanına neden asla gitmediğimi, kendi umut ve huzur yolumu nasıl bulduğumu anlattım onlara… Öyle bir bağ ve köprü kurmuştuk ki aramızda sanki 'buzlar erimeye' başlamıştı herkesin arasında. Buna hani denir ya 'pozitif bir ortam' yaratmıştık 'yemyeşil bir ışık yolu' çizmiştim Nursatlı kadınlar ile aramda…
Söyleşi sonrasında tam odanın kapısından çıkarken birden yan odada kıyamet koptu, sesler gelmeye başladı, arkasından gülüşmeler. Ne oldu demeye kalmadan, bir kadın yanımıza gelerek 'biliyor musunuz, küsler barıştı' dedi. Bana sarıldı 'bunu siz yaptınız' dedi. Ne ilginç bir an olmuştu benim için, birbiri ile uzun zamandır kırgın olan iki kişiyi sevgimiz ile yumuşatmış, dostluk köprümüzden geçirtmiştik. Büyük bir mutlulukla oradan ayrılırken, bazen bir yerlere giderken neden gittiğimizi bilmesek de, bunun bir nedeninin olduğuna yeniden tanık olmuştum. Sanki bu iki kadının dostluğunun yeniden başlamasına vesile olmak için gönderilmiştim. Bir gün sonra öğlen saatlerinde ormanda uzun güzel bir yürüyüşten sonra aynı yere uğradığımızda iki kadının bir hamur teknesinin başında börek açtıklarını gördüğüm de :'işte bu kadar' demiştim. İçime huzur dolan bir gönül kapısı ile bu köyden ayrılırken bir daha geleceğimi düşünerek arkama bakmıştım. Biliyordum ki, burada yaşayan kadınlar ile yeniden buluşacaktım.
Pazartesi okul başladığında Afganlı bir öğrencim öğleye doğru telefon etti. Beni ziyaret edeceğini söyledi. 'Dünya vatandaşı' olduğumu ilan ettiğim günden itibaren bu dünyada dinleri birbirinden farklı, ten renkleri benzer olmayan kişilerin yaşadığını görmüş ve bambaşka bir kişi olmuştum.
Öğrencim Yaser içeri girdiğinde kısaca ve net bir şekilde: 'Hocam, bizim ülkeden kadınların yapmış oldukları eşya, takı, halı gibi malzemeleri getirmemiz mümkün olabilir mi?, biz de sizin ülkenizdeki kadınların yaptıklarını gönderebilir miyiz? ' demişti. İçimden bir kahkaha attım, yüzümde eminim ki tatlı bir gülümseme belirdi. Bu her halde 'şaka olabilir' dedim. Daha bir gün olmamıştı Nusratlı Kadınları'nın ürettikleri ürünlere hayran kalarak onları nasıl satabilirim diye düşüncelere dalmam. Bu kadınlar için, bu köy için katkıda bulunabileceğim bir ortamın yaratılacağından emindim artık...
Düşünce havuzunuz genişse, hayalleriniz ise bu genişliği besleyecek kadar büyük oluyor. Sadece bir adım yürümeniz yetiyor. Hiç neden niçin nerde demeyin… yaptıklarınız doğru ise, bir insanın hayatını değiştirmeye yönelik kodlanmışsanız, içinizde sevgi tohumlarını sunuyorsanız; yol birden size açılıveriyor. Siz bile bu yolun hangi tarafa gitmesi gerektiğini bile bilmiyor ve başlıyorsunuz koşmaya...
Sevgili Süheyla Hanım ve Nusratlı Köyünün güzel kadınları: 'dördüncü baharımı' bana yaşattığınız için teşekkür ediyorum. Benim özellikle 'dünya kadınlarını' üretim için birleştirme adına katkı koyacak birisi olabileceğimi bana gösterdiğiniz için, içimdeki 'canavarı' ortaya çıkararak evrene ve insanlığa yardımcı olmama imkan sağlayacağınız için çok heyecanlıyım. Gücüme güç katacak, nefis bir yolculuğa hazırım şimdi…