Anlatacağım hikaye…

Yarım asırdan daha yaşlı…

Birebir yaşanmış…

Çeşme'nin efsane eski belediye başkanlarından…

Nuri Ertan anlattı…

Çok yaşlı bir olaydır…

Altından çok sular geçmiştir ama…

Türkiye'nin…

Dünü ile bugünü arasında 'sosyolojik' bir bağ kuracaksak…

Tam bir ibretlik olaydır!

***

Yaklaşık 66 yıl öncesine gidiyoruz…

1950'li yıllarda İstanbul'dayız…

Hikayemiz bir belediye otobüsünde geçiyor…

Otobüs tam Eminönü durağına gelmiş ve kapılarını açacakken…

Bir kadın yolcunun canhıraş sesi duyulur:

'Sakın kapıları açma, cüzdanım çalındı, otobüste hırsız var!'

Bunun üzerine şoför kapıları açmaz…

Yerinden kalkarak kadına, 'Otobüste çalındığına emin misin? Çantanı kontrol et!' der…

Kadın, 'Biraz önce biletimi almak için cüzdanımı çıkarmıştım, daha sonra yerine koydum ama şimdi yok' diye cevap verir…

Şoför hiddetlenerek yolculara seslenir:

'Kimse kıpırdamasın herkesin üzerini arayacağım…'

Şoför önden, biletçi arkadan başlayarak…

Yolcuları tek tek aramaya başlarlar…

(Bugün bu işi yapmaya kalksalar ortalık yıkılır…)

Neyse…

Dönelim otobüse…

Herkes aranmış yalnız bir kişi kalmıştır…

Henüz aranmayan yolcu…

Binbaşı rütbesinde resmi üniformalı bir kara subayıdır…

Üzerinde haki renkli kalın paltosu vardır…

Şoför, 'Binbaşımı aramaya lüzum yok, bir Türk subayını hırsızlık şüphesi ile asla aramam, cüzdan bulunamadı' diyerek…

Kapıları açmak için yerine doğru yönelir…

Tam bu sırada binbaşının kendinden emin davudi sesi duyulur:

'Beni de arayacaksınız, töhmet altında kalmak istemiyorum…'

Şoför aramak istemez ama…

Binbaşının ısrarı karşısında mecbur kalır…

Tam elini binbaşının paltosunun cebine sokarken…

'Hayır arama, ben çaldım!' diyen…

Biraz hırpani giyimli bir adam ayağa kalkar…

Ve o adam başını öne eğerek şöyle der:

'Cüzdanını çaldığım kadın bağırınca korktum, aranabileceğimi düşünerek cüzdanı, aranmayacağını bildiğim hemen yanımdaki binbaşının paltosunun cebine bıraktım... Fakat bir Türk subayının hırsızlıktan suçlanmasına gönlüm razı değil… Yankesiciyim, hırsızım ama vicdansız değilim…'

***

İşte biz böyle bir millettik…

***

Olayın yaşandığı tarihte…

Türkiye'nin nüfusu 24 milyondan azıcık fazlaydı…

Bugün 82 milyon…

Olayın yaşandığı tarihte…

Okuma yazma bilmeyenlerin sayısı 12 milyona yakındı…

Bugün ise…

İki milyon ya var ya yok…

Geliştik, serpildik, eğitimli olduk, çağdaş olduk…

Nüfusun yüzde 70'i akıllı telefon kullanıyor…

200'e yakın üniversitemiz…

7.5 milyon üniversitelimiz var…

Ancaaaak…

Cumhuriyet 100'üncü yaşına koşarken…

Suç haritamız akıllara zarar…

Sadece geçen yıl…

450 kadın cinayete kurban gitti…

300'den fazla kadın cinsel şiddete maruz kaldı…

Yılda 8 bin çocuk istismara uğruyor…

Türkiye cinsel istismarda dünya üçüncüsü!

Mesela…

Güzel İzmir…

Sahte para suçunda üçüncü…

Tarihi eser kaçakçılığında birinci sırada…

Kaçak içkide ikinci…

Organize suçlarda Türkiye üçüncüsü…

Akaryakıt kaçakçılığında ikinci sırada…

Nitelikli dolandırıcılıkta ilk üç arasında…

***

Türkiye'de…

Saatte 11 ev, altı iş yeri soyuluyor!

Yılda 150 bin soygun demektir bu…

Sallamıyorum…

Geçen yılın resmi rakamları bunlar…

Bakın mesela…

Geçen yıl…

553 bin çift dünya evine girmiş; ömür boyu mutluluk sözü vermiş…

Ve yine sadece geçen yıl…

142 bin 500 çiftin yuvası dağılmış; yani boşanmış…

Bu memleket nasıl mutlu olur?

***

En kötüsü…

Kutsal bildiğimiz değerlerden uzaklaşıyoruz…

Anaya, babaya, eşe saygıyı yitiriyoruz…

En küçük olayda yalana başvuruyoruz…

Ahlak ve vicdan için…

İnsanın temeli ve mayasıdır derler…

Her iki değere sımsıkı sarılacağımız yerde…

Farkında mısınız?

Beynimizi yiyoruz!

Nokta!

Sonsöz: 'Her birimiz tek kanatlı melekleriz ve bizler ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz… / Hz. Mevlana…'