Geçtiğimiz günlerde oturuyoruz yine bizimkilerle (isimleri bende kalsın). Dört bekar, neşeli, hafif çatlak, güneş batınca çakırkeyif, ne derseniz deyin işte’…’¶ Ama ne zaman dördümüz bir araya gelsek, sohbet güzel, sohbet derin.. İşte öyle bir gündü yine... Ve sözü aldı bizim güzel, genç bekar kızımız: ’‘Galiba ben erkeklerden gelen mesajları algılayamıyorum ’‘diye..
***
İzmirdeyiz, hepimiz aynı kültürlerde yetişmişiz, liseler aynı değilse bile iki durak fark vardır aralarında.. Hafta sonları birimiz kordondaysak birimiz gül sokakta, en fazla Çeşme’’de işte.
Böyle bir ortamda, Bekar bir erkek, bekar bir kadına mesaj yolluyor ve o mesajı bekar kadın algılayamıyor! Şimdi suç kimde?Durduk düşündük..
En sonunda, en sessiz ve derinden gitmeyi seven arkadaşımız son noktayı koydu:
’‘Mesajismus mu var sende?’’ diye sordu !!
Biz resmen yerlerdeyiz, ölüyoruz gülmekten’… Ne diyeceğimizi şaşırdık, bir tanımlama bu kadar mı oturur?
***
Türkçemize kendi çapımızda yeni bir sözcük kazandırdığımız o dakikalarda, herkes külahını aldı önüne koydu’…
İyiyiz hoşuz, ve hatta okumuşuz, ailelerimizin gözbebeğiyiz..Ama.. Aması var işte, nedense aşkı bulamıyoruz’…
Aramaktan vazgeçmişsek suç bizde, yanlış yerde aramışsak yine suç bizde!
Birisini görünce önce kaşına gözüne, sonra boyuna posuna bakıyoruz. Ardından küçük heyecanları gözümüzde büyütüp dalgalarla boğuşmaya başlıyoruz içimizde; ’‘Ben onun o huyunu düzeltirim’’, ’‘Aile yapısı bana uymuyor ama biz anlaşıyoruz’’ ’‘Hayatıma ayak uydurur zamanla’’, ’‘Ben onun hayatına ayak uydurabilirimi ne kadar farklı gelse de bana’’’…
Bla..bla..bla’… Kendimizi kandırmaktan vazgeçemiyoruz bir türlü.
***
Mesajı yanlış okursan gider yanlış işi de seçersin, yanlış eşi de..
Belki gözümüzü biraz açsak, belki ’‘mesajları’’ daha doğru algılasak tüm bunlar olmayacak.
Şu Mesajismus denen illet hepimizde az biraz var aslında.. En büyük suç da biz de değil onda mı acaba?’…
Çaresi mi?Bilen varsa söylesin.. Aklımızı mı değiştirelim, kendimizi mi?Ama ikisi de imkansız işte.