Bazılarımız…

Bu dünyadan göçüp gitse de…

Namı yürür!

O, öyle biriydi…

Nükhet Duru'nun şarkısındaki gibi…

'Adamların Adamı' idi…

Bugün aramızdan ayrılışının 15'inci yılı…

Takvim yaprakları nasıl da hızla uçup, gidiyor!

O vefat ettiğinde 15 yaşında olanlar…

Bugün 30 yaşında…

Belki çoluk-çocuğa karışmışlardır…

O'nu ve belediye başkanlığını ne kadar hatırlarlar?

Bilinmez…

Ama…

O'nu daha iyi tanımak ve asla unutturmamak elimizde…

Bu görevin, önemli olduğuna inanıyorum…

Aşağıdaki satırları…

Ahmet Piriştina'nın vefatından kısa bir sonra karalamıştım…

15 yıl sonra…

Bi'kez daha dostumu…

O satırlarla anmak istiyorum, izninizle…

***

Adım gibi eminim...

O, şimdi bulutların üstünde; benim kendisi için neler yumurtlayacağımı merak edip, gözucuyla bakmaya çalışıyordur...

Zaten, yazının sonunu gördüğünde o meşhur - ama ender - kahkahasını patlatacak; ardından da; 'Yahu Karabel, yaptın yine yapacağını... Çalıştığın televizyonun benim ardımdan yaptığı klipte bile, Nükhet Duru'nun sesinden 'Adamların Adamı' şarkısı seçilmiş... Her şeye nasıl da magazin bulaştırıyorsun...' diyecektir...

Kabülümdür; desin varsın...

Ben, ona; salt bu şarkıdan esinlenerek 'adam gibi adam' demedim... Zaten yıllardır, bu sıfatı kullanıyorum...

***

Açalım; isterseniz...

Bir adama, niçin 'adam gibi adam' ya da 'adamların adamı' denir?

Yok, yok... Cikletlerden çıkan bilmece değil bu; size, bize, hepimize soruyorum; 'adam' gibi cevaplayın lütfen...

Bilemeyenler, tek ayak üstünde cezaya kalkacak; bilenlere çay ısmarlıyorum...

***

Hadi, uğraşmayın; ben söyleyeyim...

Ona yakışıyor da ondan...

İcraatı 'adam' gibi, başkanlığı, babalığı, arkadaşlığı, dostluğu…

Hatta 'Arnavut inadı' bile adam gibi...

Yav, adamcağız; bu inat konusunda milli olmuş; ay yıldızlı kokart takmış; gitmeyin artık üstüne...

Gün olur; pişmanlık yaşar, dediğinizi kabul eder...

Bu kadar basit...

***

Tarih; 14 Kasım 1994...

Meşhur Kipa'nın açılmasına çeyrek var...

Ben, Hürriyet Gazetesi'ndeyim...

Hoş bir köşem var; adı 'Bir Portre'...

İzmir'in, Ege'nin popüler simalarını…

Onların özelliklerini dostlarına sorarak yazıyorum...

Köşemin talihsiz kahramanları, ancak sabah gazeteye baktıklarında kendileri için döktürdüklerimi okuyabiliyorlar...

Kutlayan da var; hafif kaş çatıp, küsenler de...

Sıra; 'adam gibi adam'da...

Çünkü, Kipa'yı yoktan var eden o...

Gece, Hürriyet'in çatısında, Nedim Ağabey'in (Nedim Demirağ) yanında çok uğraştım ve kanına girdim...

Kabul etti kendisini yazmamı...

Kararlıyım; bu kez tarz değiştirip, ona Kipa'yı anlattıracağım...

Ama, o benim 'hain' fikrimden habersiz...

Siz, öyle sanın...

'Adamların adamı kardeşim', cin gibi...

Niyetimi anlamış; gardını almış...

Ben, onu tuş ettim diye ellerimi ovuşturup Kipa'nın kapısından girdim; amanın o da ne? Ahmet Piriştina odasında yok; daha doğrusu kayıp... Karşıma sevimli bir Belçikalı çıktı...

Belli ki, iş önceden ayarlanmış...

Gerard Lambert namıyla tanınan bu güleç Belçikalı…

Üçte bir Fransızca, üçte bir İngilizce ve üçte bir Türkçe'den mamul bir cümle ile 'Kipa'yı bana sorun; Mösyö Ahmet'in acil işi çıktı...' diyerek, tuzağın bir parçası olduğunu hissettiriyor...

Gözünüzün önüne getirin; manzara şu:

Sizi kuzu çevirmeye çağırıyorlar; gidiyorsunuz elinize bir sandviç tutuşturuyorlar...

Çaresiz, o röportajı yaptım... Kipa'nın Belçikalı ilk genel Müdürü Gerard Lambert, iflahımı kesti ama ortaya enfes bir yazı çıktı...

Ve, ertesi sabahın köründe, Hürriyet Ege'nin mürekkebi kurumadan 'adamların adamı' aradı:

'Eline sağlık pek güzel olmuş; bana kızmadın di'mi? Eğer, benimle konuşsaydın, röportaj bu kadar kaliteli olmazdı... Dostun ve arkadaşın olduğum için, beni üfler Kipa'nın önüne geçirirdin... Oysa, ben Kipa'nın yaşamasını ve çok büyümesini istiyorum... Akşam, buluşalım da iki tek atalım... Sinirlerin yatışsın...'

Ve, telefon kapandı...

Siz olsanız ne derdiniz? (Zaten bi'şi söylemenize fırsat bile vermezdi ki...)

***

Bu anıyı, şunun için anlattım...

Lider olmak kolay değil; egoları törpülemek hiç kolay değil...

Ve dahi; tüm bunları yaparken 'adam gibi adam' kalmak - zamanımızda - pek mümkün değil...

Şimdi, düşünüyorum da; Hürriyet gibi bir gazetede kendisiyle yapılacak röportajı, daha hayırlara vesile olacak bir şahsiyete kaydırmak kaç babayiğitin niyetleri arasında yer alır?

Fazla düşünmeyin; ben söyleyeyim:

Yok böyle bir olay; 'adam gibi adamların' mumla arandığı şu günlerde ortalık toz - duman...

Hatta çevremiz; babayiğit lider kırıntıları yüzünden…

Moda deyimle 'yıkılıyo...'

O, benim çok özel bir dostumdu...

Ben O'nun yanına gidinceye kadar da öyle kalacak...

Ahmet'im; bakma bulutların üstünden öyle... Yalan mı?

Nokta!

Sonsöz: 'Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim… Olur ya; kalp durur, akıl unutur… Ben dostlarımı ruhumla severim… O ne durur ne de unutur! / Hz. Mevlana…'