Yıllar öncesinde sıradan bir akademisyen iken, birden sadece yazıp-çizmenin yetmediğine karar vererek İzmir'de Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER)'nin Şube Başkanı olmaya karar verdiğimde, son derece inançlıydım. Parlamentoda kadın oranının artırılması konusunda ciddi çalışmalar yapılması gerekiyordu. Bu çalışmalar ise göründüğü gibi kolay olmayacaktı. Yıllardır 'erkek siyasetçilere' alışık olan bir topluma yeni yüzler daha doğrusu kadının yüzünü göstermeye çalışacaktık.
Bir yandan siyasi partilerin İl ve İlçeBbaşkanları'na kendimizi anlatmak durumundaydık. Diğer yandan ise mahalle mahalle gezerek eğer ki kadınlar siyasette daha fazla yer alırlarsa, nelerin değişeceğini anlatacaktık. Hatta hatırlıyorum o günleri, bu konuda bir film ya da tiyatro oyunu hazırlayalım, hem oynayalım hem de bu konuyla ilgili 'ikna turlarına' çıkalım diyorduk.
Önümüzdeki en büyük engel, okumamış, ekonomik açıdan zorluklar çeken ve şimdiye kadar siyasette asla kadının olmaması gerektiğini düşünen erkekler yoktu. Aynı zamanda yüksek tahsilli, ekonomik açıdan daha refah düzeyinde olan erkekler bile kadınların siyasette 'var olma' çabalarına olumlu bakmıyorlardı. Hatta bu nedenden dolayı 'alay' bile ettiklerini hatırlıyorum.Bu durum o günden bu güne içime o kadar çok işlemiş ki, üniversitede her yeni dönem başladığında, öğrencilerime düzenli ders çalışmaları gerektiğine dair kurallarımı sıralarken, 'kız ve erkek' bütün öğrencilerimin muhakkak 'siyaset' ile ilgilenmeleri gerektiğini de vurguluyorum.
Ben bir eğitmen olarak var gücümle, demokrasinin temel taşlarını oluşturan kadın ve erkeğin özgür bir irade ile 'seçme ve seçilme haklarını' kullanmaları gerektiğini savunurken, Bingöl Belediyesi Başkanı'nın: 'kadınlara görev vermeyi düşünmüyoruz' haberiyle ciddi bir sarsıntı geçirdim. Bingöl'de 1.ci sıradan Belediye Meclis üyeliğine seçilen Mali Müşavir Nurten Ertuğrul'un, ilk toplantıda Belediye Başkanı Yücel Barakazi'nin: 'Başkan Vekilliği ve Yardımcılığı için kadınlara görev vermeyeceğiz' demesinden sonra meclis üyeliğinden istifa etmesi inanıyorum ki, kadın hareketi için çalışan bütün kadınlar için bir hayal kırıklığı olmuştur. Düşünün bir siyasetçi olarak seçim sırasında 24 saat kapı kapı dolaşacaksınız, sonra da size 'dinen ve örfen kadınların görev almayacağını' söyleyecek erkek siyasetçiler.
Bu emeğin sömürülmesi ve verilen sözlerin tutulmaması sizce ne anlama gelmektedir? Bu kadar basit midir siyaset? Ya da bu kadar kolay mıdır Sayın Ertuğrul'un istifa etmesi? Şüphesiz, burada empatik düşünüp ben Nurten Hanım'ım yerinde olsaydım demem mümkün değil. Ancak bana verilen bir hakkı da ben, öyle kolay kolay da bir başkasına veremeyecekmişim gibi geliyor.
Siyasette kadınların aktif olarak kendilerine yer ayarlamaya çalışmaları bugün başlayan bir süreç değildir. 1997 yılından bu yana, kadınlar ayrımcılığın her türlüsüne karşı durarak 'eşit temsil' haklarını istemektedirler. Nerede? Hemen hemen her yerde.. Kadınlar; kadın oldukları için değil, bir birey oldukları için haklarını aramaktadırlar. Aramaya da devam edeceklerdir. Bu durum sadece Türkiye'de geçerli değildir. Gelişmekte olan bütün ülkelerde bu sancılı dönem yaşanmaktadır. Kadınların artık ayaklarının üzerinde durabileceklerini görmek gerekiyor. Kadınların, iş hayatında ve yönetim alanında ilerlemeler kaydettiklerini, ve daha da önemlisi çok daha başarılı oldukları artık bilinmekte ve görüşmektedir.
Karar Mekanizmaları'nın başında bulunan erkeklerin bilmeleri gereken tek bir konu vardır ki, eğer dünya bu hale geldiyse, insanlar birbirleri ile çıkar çatışmalarına giriyorlarsa, bunun tek suçlusu onlardır. Kadın, 'duygusal zekası' ile çok yönlü organizasyonları yürütme becerisine sahiptir. Kadının varlığını keşfeden, kadının kararlı adımlarına güvenen, yöneticilik becerilerinin farkına varan her kurum kazançlı çıkacaktır.
Ancak ne yazık ki kadınlar bu 'taşlı yolda' daha bir süre daha yürümek zorunda kalacaklardır. Nurten Hanım, çabuk 'pes etmiştir'. Benim hayatımda bugüne kadar geldiğim akademik yolda ve hayat gelişimimde bana rehberlik eden kişiler hep 'kadınlar' olmuştur. Bu modeller benim yaşamıma damga vurmama neden olmuşlardır. Sadece bu kadarla kalmamışlar, yeni modeller de ortaya çıkarmama imkan sunmuşlardır.
Türkiye'de mesleklerinde ilkler arasında bulunan kadın spikeri Jülide Gülizar, tiyatrocu Macide Tanır, operet Semiha Berksoy, keman sanatçısı Suna Kan, Bakanlarımızdan Türkan Akyol, valimiz Lale Aytaman, gazeteci- yazarlar Zeynep Oral, Buket Uzuner, Ayşe Kulin, Duygu Asena, YÖK üyesi Aysel Çelikel, Meclis Başkanı Nermin Neftçi, sizler bana hep 'rol modeli' oldunuz. Bana yıkılmamayı ve yürümeyi öğrettiniz. Sadece kadın olduğum için değil, insan olduğum, birey olduğum için bana mücadele etmeyi öğrettiniz. Yıkılmadıysam, yola devam edebildiysem, burada sizin tavsiyeleriniz benim yoluma da ışık tutmuştur.
Dilerim ki, 'Kuzuların sessizliği' misali, bir gün Türk Kadınları bu sessizliğin artık bitmek zorunda olduklarını görerek, daha kalabalık olarak 'biz de varız' diyeceklerdir. Sevgili Nurten Hanım, keşke hiç 'istifa etmeseydiniz' …