Ben, Karşıyaka'da yaşıyorum. Her sabah Alaybey Tersane yokuşuna çıkıyorum ve sonra da Altınyol'dan Bornova'ya dönerek, üniversiteme gidiyorum. Özellikle saat 07.30 gibi bir zaman diliminde yola çıktıysam elimden geldiğince sinirlerime hakim olmaya karar vererek arabaya biniyorum. Çünkü, biraz ileride yine canımı sıkacak olan bir olayla karşılacağımı biliyorum.
Olay gayet basit aslında. Pek çok kişinin de başına gelecek cinsten. Biliyorum ki, 'saygısız' pek çok kişi şu anda trafikte benzer olayları diğer araba sahiplerine yapıyor. Annem ve babam her halde beni çok küçükken: 'kimsenin hakkını yeme, herkese saygılı ol' diye bir öğütte bulunmuş olmalılar ki, ben her sabah Alaybey Tersanesi yokuşunda hemen kırmızı ışıklardan itibaren kendi yol ayrımımdan giderek sıra sıra giden arabalar ile Altınyol'a geçiyorum. Köprünün altından gelen arabalar ile inişte karşılaştığımız da ise bir ara herkes paniğe kapılıp kendine yol bulmaya çalışsa da, sonunda üç şeritli yolda herkes birbirine saygılı bir şekilde yol alıyor.
Sadece bazı kendini bilmez, uyanık olduklarını düşünen, saygısız şoförlerin dışında… Karşıyaka'da bu yolu bilen okuyucularım belki anlattıklarımdan sonra bu görüntüyü gözlerinin önüne getirebilirler. Düşünün üç şeritli bir yol, Karşıyaka'dan Alsancak'a dönülecek sadece iki şerit ayrılmış, diğer şerit Menemen'e gidiyor. Ve bazı uyanık olduklarını düşüneneler tek tek, sıra sıra iki şeritte yolu izleyen kişileri dikkate almadan, üçüncü şeritten giderek ve son anda sağa dönerek onlarca arabayı arkada bıraktığını düşünerek Altınyol'a doğru yol alabiliyorlar. Geçtiğimiz günlerde bir 'polis' baktım ki eline fotoğraf makinası almış, uyanık şoförleri tespit etmeye ve resimlerini çekmeye çalışıyor. Aman ne muhteşem bir görüntü. Birden 'ip cambazları' kurallara uymaya başladılar. Tek sıraya riayet ederek dizildiler. Bu ne hikmettir sözünü hiç kullanmaya gerek bile kalmadı, çünkü polisler yine bir başka köşe bulup da oradan gidince, bizimkiler sırayı bozarak onlarca arabayı geçerek ve bir de sinyallerini de vererek kendilerini yolun diğer ucuna atmaya devam ettiler. Baktım ki bu iş her gün böyle devam ediyor, nasıl bir yöntem ile onları uyarmam gerektiğini düşündüm. Fazla alternatifim yoktu. Ben de işin kolayını buldum ve bu arabalar baktım ki, sinyallerini vererek yan tarafa geçmeye çalışırlarken başladım klaksona basmaya. Ben bile bu yaptığımdan pek hoşlanmıyordum ama bu kendini bilmez saygısız kişilere bir ceza ya da öğüt vermem gerekiyordu. Halen haftalardır bu uygulamayı yapıyorum. Ne mi oldu? Halen arabalar vızır vızır üçüncü şeritten ikinci şeride geçerek yol ihlali yapıyorlar, insanların sıralarını alıyorlar ama değişen ne oldu derseniz? Benim klakson sesimle birlikte benim gibi düşünen kişiler de aynı uyarıyı yapmaya başladılar.
Bu bir 'tepki..' Bu çağdışı, kendini bilmez, tanımaz kişilere 'düzene uymaları' için yaptırımı olmayan bir reaksiyon. Her sabah yola çıktığımda acaba bugün etkili oldu mu ya da olacak mı diye beklerken birden Soma'da yaşanan acımasız olay ile karşılaştık. Tedbirsizlikler için de yaşanan bir dolu zincirleme hatadan sonra yaklaşık 301 vatandaşımızın ölümüne neden olan bir olay yaşadık. Benim her sabah yaşadığım olayın bir başka türü, bir başka kanayan yarası kömür ocaklarında yaşandı. İhmalin bin türlüsü, insan-i değerlerin hiçe sayıldığı bir ülkede acaba diye içimden geçirdim gün içinde neler yapıyoruz?
Örneğin bir 'deprem' oldu aniden, hepimiz iş yerindeyiz. Ben, pek çok öğrencim ile sınıfta mahsur kaldım. Kolonlar yıkıldı, kapı kapandı. Haydi olayı biraz daha dramatik hale getireyim ve yangın da çıktı. Bu arada çok traji-komik bir durumdan bahsetmem gerekiyor ki, işin detayı hafızalarınızda tam olarak oluşabilsin. Üniversitede bulunduğum binanın çok önemli bir özelliği var. Bir deprem durumunda ilk yıkılacak bina olarak tespit edilmiş ve uzun yıllar kimse bu binaya girememiş. Ama ne önemi var ki, biz şu anda 1200 öğrenci ile aynı binada gece-gündüz eğitim veriyoruz. Eğer ki, bir gün deprem olacak olursa, yıkılması bir yana ne yapacağımızı bile bilmiyoruz.
Soma'da yaşanan olay günü ilk aklıma gelen düşünce bu oldu. Biz, ne yapardık acaba? Koşar mıydık? Merdivenlere mi doğru giderdik, asansöre mi? Öğrencilerimizi toplar mıydık? Yoksa bulduğumuz bir kirişin altına mı girecektik? İnanın hiç bilmiyorum. Yüzlerce anne ve baba, çocuklarını bizlere bırakıp gidiyorlar ve biz ne yazık ki onları bir deprem anında, bir felaket anında nasıl koruyacağımızı bile bilmiyoruz… Eskiden çocukluğumda hatırlıyorum okulda 'tatbikat' yapılırdı. Çok ciddiye alınır mıydı bu konuda emin değilim ama sanki diyebiliyorum ki, eskiden acaba insana daha çok mu değer verilirdi?
Soma- Madenleri'nde yaşanan olumsuz ve üzücü bu olay, umarım pek çok kişinin neler yapmak gerek, neler yapmamak gerektiği konusunda önemli bir duyarlılık kazandırmıştır. Buna inanmak istiyorum aslında. Binlerce, yüzlerce insan her yıl 'ehliyet sınavına' giriyor ve prosedür gereği bütün adayların 'ilkyardım' derslerini başarıyla geçmeleri gerekiyor. Siz duydunuz mu bu konuda ciddi sınavların yapıldığını? Ben duymadım, peki o zaman soruyorum neden yapıyoruz bunları? Geçtiğimiz yıllarca binlerce insan 'İş Sağlığı ve İş Güvenliği' eğitimleri aldılar ne oldu? Neden bizler laf olsun diye hep bir şeyler yaparız? Bu eğitime katılan kişiler emek verdiler, para saydılar ve zaman ayırdılar. Pek çok dershane açıldı sadece bu kurslardan kazanç elde etmek için, hatta üniversiteler bile 'yüksek lisans programı' açtı konuyla ilgili. Bir varmış, bir yokmuş misali…
Öğreneceğiz, öğreneceğiz bunları… Kaybede kaybede… Ama diyorum ki artık, birisi dur demeli?!. Planlı olmayı ne yapmamız gerektiğine doğru karar vermeliyiz bundan sonra. Hangi konularda mı? Şüphesiz her bir konuda, ne yazık ki…