Geçtiğimiz hafta İzmir'de siyasi tansiyonun çok yükseldiğini, seçime 11 ay kala bu boyuttaki siyasi gerilimin hiç de alışkın olmadığımız bir durum olduğunu aktarmıştım.

Partiler sanki seçim atmosferindeymiş gibi hareket ediyorlar der dermez haftasına, Devlet Bahçeli çıkardı ağzındaki baklayı. Yine patlattı bir erken seçim talebini.

Hükümet de bu talebe uygun yanıt verince, bir anda kendimizi seçim atmosferinde bulduk. Ancak, tansiyonu yüksek, hırsların ön planda olduğu bu siyasi ortam, ne yazık ki yıllardır olduğu gibi yine İzmir'in eksi hanesine yazılıyor.

Ülkede AK Parti'nin, belediyelerde CHP'nin iktidar olduğu İzmir'de, tansiyon yükseldikçe siyasi inatlaşmalar da artıyor.

Bundan önce birçok projede inatlaşan CHP ve AK Parti, son günlerde İzmir projeleri konusunda yine kılıçları çekip, asıp kesmeye başladı.

Kararındaki 'İnat', çoğu kez başarıyı da beraberinde getirir, ama dozu biraz kaçtı mı köprüde karşılaşan keçiler misali haklı haksız herkese maalesef dereyi boylatıyor.

Geriye dönüp baktığımızda, bu kentte kuru inatlaşmaya kurban giden projeleri saymakla bitiremeyiz.

En basit bir marina projesi bile bu kentte olay oldu. Hükümet 'Karşıyaka'ya marina yapacağım' diyerek yola çıktı. CHP, 'Orada deniz sığ, Bostanlı'ya yap' dedi. İnatlaşma yıllarca sürdü. Proje şimdi tozlu raflarda bekliyor.

Ulaşımın ana damarı İZBAN'da da durum pek farklı değil aslında. Hükümet ve belediyenin yüzde 50'şer ortaklığındaki projede, belediye kanadı, tren seferlerinin daha sık olması için, 'sinyalizasyon' ve TCDD trenlerinden belli noktalarda 'aktarma' istedi. Hükümet sıcak bakmadı. Onlar anlaşamıyor, olan halen İZBAN'da yolculuk eden İzmirlilere oluyor.

Narlıdere metrosunda durum farklı mı? Ne yazık ki aynı. Kalkınma Bankası'ndan çok düşük faizle kredi bulan Büyükşehir Belediyesi, İller Bankası'na onay için başvurdu. İller Bankası onay vermeyince belediye çok daha yüksek faizle başka bir kurumdan kredi aldı. Onlar inatlaştı, olan İzmirlilerin paracıklarına oldu.

İzmir'in vizyon projesi Körfez Geçiş'ine ne demeli? Proje konusunda herkes hemfikir ama köprünün ayaklarının nereye ineceği konusunda bir uzlaşı yok. AK Parti de CHP de 'Benim dediğim noktaya inecek' inadında.

Gündemdeki son inatlaşma ise maalesef malum stat meselesi. Bir süredir bu konuda da tartışma dur durak bilmiyor. Aziz Kocaoğlu bitmek bilmeyen stat tartışmaları için önceki gün şöyle dedi:

'Kentin en işlek ve tek nefes alacağı yerlerine hem Güzelyalı'ya hem de Karşıyaka'ya stat yapılmaya kalkılıyor. Bunun yanlış olduğunu bangır bangır bağırdık, dinlemediler'.

AK Parti'li milletvekili Atilla Kaya'nın bu açıklamaya yanıt ise şöyle oldu:

'Sayın Kocaoğlu bu stadyumların yapılmasını istemediğinizi, bunun için bangır bangır bağırmaktan öte davalar açıp engellemeye çalıştığınızı tüm İzmir biliyor. Siz bangır bangır 'istemezük yapmayın' diye bağırdıkça biz de 'Bangır bangır yapıyoruz' demeye, yıldırım hızıyla hizmete devam edeceğiz'.

Yani, inatlaşma kesmedi, şimdi bir de bangır bangır kavga dönemi başladı. Bu durumda kimin sesi daha gür çıkarsa onun fikri mi uygulanacak?

Ya İzmirliler ne istiyor? Her iki siyasi görüş de İzmirlilerin arkasına saklanmış, ama gerçekten İzmirlilerin bu projeler hakkında ne düşündüğünü bilen yok.

Oysa ki Başbakan Binali Yıldırım, 3 yıl önce bu kentten milletvekili adayı gösterildiğinde 'İzmirlilerle inatlaşmak gibi bir ahmaklığın içinde olmam. Kavga ederek bu işler olmaz. İzmir'e rağmen bir şey yapmam' demişti.

Aslında o dönem bu sözlerin gereği bir ölçüde de yerine getirildi. Aziz Kocaoğlu ile Binali Yıldırım biraraya geldi, uzlaşı kültürünün kentte kendini en azından biraz daha kendini hissettirdiği saatler az da olsa yaşandı.

Ancak Binali Yıldırım Başbakan olup ülke gündemiyle meşgul olunca, geride kalanlar eskiye son sürat döndü. İnatlaşma kültürü, uzlaşı kültürünü ezdi geçti.

İzmir artık öyle bir konuma geldi ki bu kentte elinizi hangi projeye atarsanız atsın, sorunsuz, kavgasız olanını bulmak, sayısal lotoda büyük ikramiyeyi tutturma ihtimaliyle neredeyse eşdeğer.

Siyasiler, bu anlaşılamaz inatlarıyla köprüdeki keçiler gibi birbiriyle tokuşurken, ne yazık ki İzmir bir türlü o köprüyü aşamıyor, aşamadı.

Siyasiler tutumlarını değiştirmez ve aynı tavırla devam ederlerse İzmir'in o köprüyü aşması bir türlü mümkün olamayacak.

En azından önümüzdeki seçim atmosferini iyi değerlendirip, 'İnat' yerine 'İzmir' adına atılan adımları görmek bu kentte yaşayanların en büyük umudu olacaktır.