Bilen bilir; bilmeyen şimdi öğrenecek…

55 yıl öncesinin İzmir'i…

Kentin kalbi Konak'ta dillere destan bir semt var; adı 'Gültepe'

Aslında, orası…

İzmir'in 'gecekondu' başkenti…

12 Eylül öncesi…

'Kurtarılmış Bölge' ilan edilen bir yerden söz ediyorum…

Bu öykünün 'yıldızı', işte o semtte…

Kürt ve Zaza kökenli bir ailenin altı çocuğunun en küçüğü…

Nüfusta adı, 'Yıldız' ama…

Evde, mahallede herkes O'nu 'Yadigar' diye çağırıyor…

Takma adın güzelliğine bakar mısınız?

***

Hayat zor; sekiz nüfusu geçindirmek çok daha zor…

Mustafa Rahmi Balaban Ortaokulu'nu ikinci sınıfta bırakıvermiş…

Aklı fikri şarkıcılıkta…

Sesi tabanca gibi…

Başlamış, düğün derneklerde şarkılarıyla ortalığı yıkmaya…

Bu arada…

Bi'delikanlı ile anlaşmış, sevmiş…

Ailesine de…

O'nu 16'sında gelin etmek kalmış…

17'sinde kızı 'Sezen Burçin' dünyaya gelmiş…

Kocası bile…

Evlendikten sonra askere gidiyor; düşün artık…

Beş yıl sonra da boşanıyorlar…

***

Yıldız'ın acayip 'parladığını' ilk keşfeden…

Basmane'deki…

Broadway ve Pırlanta pavyonlarının sahibi rahmetli Cengiz Özşeker olmuş…

İyi de 'pavyon şarkıcısı' olmanın da bir raconu var…

Daha yeni 20'sinde Yıldız…

Bi'arkadaşı ile…

Basmane'deki Pırlanta Pavyonu'nun önünden geçerken…

'Ha'di dalalım içeri…' diyor Yıldız'cık…

İçerde prova var…

'Kim buranın patronu?' demeye kalmadan…

Rahmetli Cengiz Özşeker geliyor…

'Ayaz Geceleri' bi'okuyor Yıldız, sormayın…

O gece işe başlıyor…

Gün geliyor, yedi pavyonda şarkı söylüyor…

24 yıl önce bir cinayete kurban giden Özşeker

Alemler'e nasıl akılır, iyi biliyordu…

Kibariye'nin elinden tutmuştu, bi'kere…

Nitekim…

İzmir geceleri Yıldız Tilbe'den bahseder oldu…

O sırada takvimler 31 yıl öncesini gösteriyordu…

Bir gece ansızın…

Pavyona Sezen Aksu gelmez mi?

Yıldız'a diyor ki; 'Gel İstanbul'a vokalistim ol!'

Körün istediği tek göz, Allah verdi iki göz…

Kim tutar Yıldız Tilbe'yi?

Doğru, Minik Serçe'nin evine taşınıyor…

Başta her şey iyi gidiyor ama…

İki yıl sonra iki genç kadın yollarını ayırıveriyorlar…

'Gültepeli Yıldız'

İstanbul'un gece kulüplerinin de yıldızı olmuştu…

***

Yıldız'a, az biraz 'çılgın' filan diyorlar ya…

Bi'röportajda içini şöyle döküyor, mesela…

'26 yaşında falandım... Bir gün gittim babama (Ben güzel miyim?) diye sordum… Babam şöyle bir baktı bana; (Kızım çok güzelsin, üstelik çok da iyisin ama birkaç tahtan eksik!) dedi… (Hangi tahtalar baba?) diye sorunca da (Ben bilmem artık orasını!) diye cevap verdi…'

Bu anekdotun üstüne dilediğiniz gibi yorum yapabilirsiniz…

En azından…

Bilelim ki, kolay sanatçı olunmuyor…

Özveri ve savaşta olduğu gibi 'kayıplar' da var…

***

Şarkı sözü yazmak…

Hele hele beste yapabilmek…

Allah vergisi bir yeti…

Mesela…

Zeki Müren yaşamı boyunca 300 şarkı besteledi…

Söz de yazdı…

66 yıl önce 'Manolyam' şarkısını yarattı…

O günün Türkiyesi'nde dillerde marş oldu…

Yıldız da…

Son derece duygu yüklü bir şarkı olan 'Delikanlım' ile…

Türkiye'nin bağrında aşk çiçekleri açtırdı…

Üstelik…

Şarkının hem sözleri…

Hem de mırıldanarak yaptığı bestesi de O'na aitti…

Herkesi şaşırttı…

Şaşırtmakla kalmadı zirveye yerleşti…

İzmir'in Gültepeli Yıldızı…

Şeytan'ın bacağını kırmıştı…

Türkiye O'nu 'Delikanlım' ile tanıdı ve sevdi…

Patlamıştı, resmen…

***

2000'li yıllara doğru adım atarken…

Sıkıntılı günler yaşadı…

'Aşkperest' albümü tutmadı…

Bir süre hastanede tedavi gördü…

Çaresiz…

İstanbul, Bursa ve Eskişehir'deki…

Gece kulüplerinde çalışmaya başladı…

Yıldız'a, göktaşı çarpmıştı adeta…

***

20 yıl önce doldurduğu 'Gülüm' adını verdiği albümle…

Bir kez daha piyasanın tozunu attırdı…

Arkasından…

'Haberi Olsun' geldi; 'Yürü Anca Gidersin' çok tuttu...

Bi'kez daha zirvenin 'yıldızı' oldu…

15 yıl önce rahim kanserine yakalandı…

Çağın vebasından kurtulduğunda…

Her şeyi kafaya takmamayı…

Gereksiz şeylere üzülmemeyi öğrendi…

İşte, o hastalıktan kurtuluş…

Hayatında her şeyin yeniden başlamasına neden oldu…

Gece - gündüz demedi…

Durmadan üretti…

Sayısız beste yaptı; şarkı sözü yazdı…

Televizyon programları büyük ilgi gördü…

Hala üretiyor ve…

An itibarıyla…

Günümüzün en başarılı yorumcu ve bestecilerinden biri olarak anılıyor…

***

Bitiriyoruz…

Neyle?

İzzet Çapa'nın…

Yıldız Tilbe röportajındaki samimi tespitleriyle…

'Siz bakmayın deli-meli dediklerine… En aklı başındayım diyeni bile iyileştirir o… Bir yandan yerinde duramayan kıpır kıpır bir genç kızın enerjisine sahip, diğer yandan sevgi dolu bir anneanne… Zaten yaşamı da böyle zıtlıklar üzerine kurulu… Dillerden düşmeyen o güzelim besteleri aklına estiği gibi şip şak yapıyor ve peçete kağıtlarına yazıp tek kuruş almadan dost bildiklerine hediye edebiliyor...'

An itibarıyla 55 yaşını süren…

Küçük gelin… Küçük anne… Küçük nine…

Yıldız Tilbe…

Bu güzel ülkenin harbiden 'hayatı roman' bir sanatçısıdır…

Nokta…

Sonsöz: 'Kendimi o kadar seviyorum ki, bir başkası beni bu kadar sevse ona aşık olurdum… / Yıldız Tilbe…'