'Bu kadarına da pes…' filan, demeye gerek yok(!)

Satmak - Almak…

Para icat edilmeden önce bile vardı…

O zamanki adı…

'Değiş-tokuştu!'

Kadın ördüğü çorabı veriyor…

Karşılığında…

Elma alıyordu…

Sonra…

Anadolu'da hayatını sürdüren kavimlerden Lidyalılar…

Madeni parayı keşfetti…

O sıralarda dünya takvimi…

Milat'tan Önce '7. Yüzyılı' işaret ediyordu…

Sonra arkası sular-seller gibi geldi…

İnsanoğlu…

'Parasız hiçbir şey yapamaz!' hale düştü…

Paran varsa düdüğü çalıyordun…

Yoksa…

Ancak…

'Paran kadar konuşuyor'dun...

***

Aradan asırlar geçti…

Osmanlı ecdadımız kalbinin sesini dinleyen bir milletti…

Takvimler…

11 Haziran 1868'i gösterirken…

Dört idealist Osmanlı hekimi el ele vererek bir dernek kurdu…

Adını da…

'Hilal-i Ahmer Cemiyeti' koydular…

(Bugünün Türkçesi'yle – Kızılay Cemiyeti)

Sonra…

Bi'kaç kez daha adı değiştirdiler ama…

Son noktayı…

Atatürk tam Türkçe karşılığıyla koydu:

'Kızılay…'

Çünkü…

Gazi Mustafa Kemal…

Trablusgarp Savaşı'nda, Derne'de gözünden yaralanmış…

Bir aya yakın…

Hilali Ahmer (Kızılay) hastanesinde tedavi görmüştü…

Sağlığına kavuşmuştu ama…

O şifa dağıtan kurumu hiç unutmamıştı…

1928 yılında TBMM kürsüsünde…

Kızılay için kalbinden geçenleri şöyle seslendirdi:

'Hilali Ahmer'in gerek zelzele, gerek kurak sahalarında yardıma koşmak için gösterdiği gayret ve iktidarı, huzurunuzda bütün millete karşı teşekkürle yad ederim...'

Sonra…

Yine Atatürk'ün dileğiyle…

'Al kalbim senin olsun...' diyecek kadar bonkör 'Kızılay'

Her felakete koşar oldu…

Ne yazık ki…

Bugün…

Aynı 'Kızılay'

Şimdi…

'Depremzede için çadır satmak'la suçlanıyor!

Halbuki…

Kızılay'ın tüzüğünde çok sağlam şöyle bir madde var:

'Türk Kızılay'ı, kar amacı gütmeyen, yardım ve hizmetleri karşılıksız olarak sağlayan ve kamu yararına çalışan bir gönüllü sosyal hizmet kuruluşudur, devlet kurumu değildir…'

Bi'de 'Kızılay'ın Görevleri' bölümününde yedinci madde var:

'Kızılay'ın afetlerde ve olağan dönemlerdeki görevleri; ihtiyaç sahipleri ve korunmasızlara yönelik yardım sağlamak, toplumda yardımlaşmayı geliştirmek, güvenli kan teminini gerçekleştirmek ve zarar görebilirliği azaltmaktır…'

Peki, 'Çadır Skandalı' olarak adlandırılan olay nasıl patladı?

'Cumhuriyet Gazetesi'nin haberi şöyleydi:

'Kızılay Başkanı Kerem Kınık, Cumhuriyet yazarı Murat Ağırel'in ortaya çıkardığı Kızılay'daki çadır skandalına ilişkin açıklama yaptı... Depremzedeler çadır beklerken, Kızılay'ın deposundaki çadırı doğrudan bölgeye sevk etmek yerine AHBAP'a sattığının su yüzüne çıkması üzerine Kınık, bu durumunun ahlaki, akılcı ve yasal olduğunu ileri sürdü… Kınık, açıklamasında sattıkları çadırların Kızılay'ın yurtdışı bir kuruluş için ürettiği logosuz 2 bin 50 çadırı maliyetine tedarik ettiklerini ifade etti. Peki, Kızılay, 44 bin canımızın yaşamını yitirdiği 100 bini aşkın yurttaşımızın yaralandığı deprem felaketinde ihtiyaç olan çadırları dernekler satın alana kadar neden depolarında bekletti?'

Bu haber patladı…

Yüzyılın afetinde evsiz/barksız kalan…

11 şehrin acılı depremzedeleri bi'kez daha kahroldu…

***

Bi'örnek daha…

Acılıyız ama bilmek, öğrenmek gerek…

Allah göstermesin…

Bir yakınınız ameliyata giriyor…

Kan'a ihtiyacınız var…

Artık siz Kızılay Kan Merkezi'ne gitmiyorsunuz…

O hasta için…

Hastane Kızılay Kan Merkezi'ne başvuruyorsunuz…

Beklenen kan hemen ameliyata yetiştiriliyor…

Daha sonra…

Kan'ın parasını SGK hastaneye ödüyor…

Hastane de…

O kentin Kızılay Kan Merkezi'ne parayı transfer ediyor…

Peki…

Kan Merkezleri kanı nereden tedarik ediyor?

Sizden… Bizden… Hepimizden…

Yani…

Kalbi güzel bağışçılardan…

***

Tutun ki, acil bi'olay var…

Yine Allah korusun trafik kazası diyelim…

Hasta özel hastanede…

Acil kan gerek…

Yakınları vermek istiyor aynı değerde kanı…

O kan hastanede yok…

Yakınları Kızılay'a koşuyor…

Kızılay, 'Tamam…' diyor ama bi'şartı var:

'İki ünite kanı veririm ama bana iki bağışçı getirin…'

Bi'şekilde hallediliyor…

Önemli olan hayat kurtarılsın…

Ve de…

'Kızılay kan satıyor…' diyenlerin…

Bu ayrıntıyı bilmelerinde yarar var…

***

Etrafta gezinen laflara bakılırsa…

Yanlış olan şudur:

'Depremde çadır satan, kan da satar!'

Hassas bi'süreçten geçiyoruz…

Dikkatli olmakta yarar var…

Yanlış bilgi ve yorumlar…

Bu güzel memleketin…

Güzel yürekli 100 binlerce kan bağışçısını küstürür!

***

Dönelim, 'Çadır Satma' meselesine…

Burada…

Çok belirgin bir sıkıntı var…

Araştırırken…

İzmir merkezli…

Türkiye'nin de tiryakisi olduğu 'Ekonomik Bülten'nin sayfalarında…

Ticaret Hukukçusu…

Sayın Ahmet Türk'ün bir yorumunu gördüm…

Çok açık ve net…

Aynı zamanda incitici olmaktan uzak bir tespit…

Özetleyerek takdim ediyorum:

'Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 16. maddesine göre dernekler amaçlarına ulaşmak için ticari işletme işletebilir veya şirket kurabilir ama bunu asıl amacına ulaşmak için gelir elde etmek amacıyla yapabilir... Nitekim Kızılay yıllardır yardım amacını gerçekleştirmek için 'Afyonkarahisar Maden Suyu İşletmesi'ni işletmektedir… Ama bu maden sularını kar elde etmek amacıyla değil, afette yardım amacına ulaşmak için satmaktadır... Çadıra gelince; afet zamanında çadır dağıtmak Kızılay'ın asli amaçlarından biridir, bu nedenle Kızılay çadır satamaz... Bu halde amacına ulaşmak için bir işletme işletmek değil, doğrudan asli amacı konusunda ticaret yapmak söz konusu olur ve açıkça hukuka aykırıdır...'

***

Bitiriyoruz…

Bi'kez daha üstüne basa basa vurgulayalım…

Türk Kızılay'ı, tüzüğündeki gibi davranmalıdır:

Yani…

Kar amacı gütmeyecek…

Yardım ve hizmetleri karşılıksız olarak sağlayacak…

Kamu yararına çalışacak ve…

Bütün bunları gönülden yapacak…

Bağışçılardan gelenler ile…

Maden Suyu'nun geliri yetmiyorsa…

Devlet Baba…

Çadır üretsin diye Kızılay'a milyarlar aktaracak!

Başka çaresi yok!

Nokta…

Sonsöz: 'İyi insanlar merhametli olur; iyilik daima iyilikle karşılık bulur… / Anonim…'