"Bu yazı, Türkiye ve Atatürk deyince bizler gibi içi titreyen, Türkiye’’nin üniter yapısına ve bütünlüğüne bizlerden fazla sahip çıkan, bu ülkede üretip bu ülkenin kalkınması için çaba harcayan, kalpleri insan ve yurt sevgisi ile dolu, milyonlarca Kürt kökenli vatandaşlarımızın da ortak sesini yansıtmaktadır.’”

Türkiye’’nin bir ’“Kürtçülük’” sorunu vardır, ’“Kürt’” sorunu değil. Karmaşık , kapsamlı ve kökü epey derinde bir sorundur Kürtçülük.

Osmanlı Devleti yakın çağlara bunalımlar içinde girmişti. Kürtler bu bunalımlı dönemlerde dost ülkeler tarafından keşfedildi ve Kürtçülük bu yıllarda baş verdi.

Osmanlı içten ve dıştan saldırılar altındaydı. Artık Avrupa üstündü ve saldırıyordu. Ayrıca Osmanlıdaki din-soy-etnik köken-mezhep bakımından farklı unsurlar birer birer keşfediliyordu. Bu farklı unsurları Osmanlı Devletinin asıl kurucusu olan Türklerden ayırmak için yollar aranıyor ve bulunuyordu.

Sırasıyla bakalım;
*Ruslar, Kürtlerle 2.Katerina döneminde ilgilenmeye başladılar. 1774 yılında Osmanlı Devletine dikta ettirdikleri Küçük Kaynarca antlaşması ile ’“Osmanlı Hıristiyanlarının Koruyucusu’” sıfatını kazandılar. Önce Balkanlardaki Osmanlı Hıristiyanlarına el attılar ve Osmanlının Rumeli’’nde ki toprakları parçalanıp gitti. Ruslar, Küçük Kaynarca antlaşmasına dayanarak Ermenileri de kışkırttılar ve bugün başımızdaki Ermeni meselesinin tohumları o zaman atıldı. Ruslar, bunlarla yetinmeyip Müslümanları da dillerine, soylarına, mezheplerine göre ayırabilmek için sistematik bir çaba içine girdiler. İlk kaşıdıkları konu ise ’“Kürtçülük’” konusuydu.

*İngiliz ansiklopedisi(Encylopedia Britanica) 1875-1911 yılları arasında tam 36 yıl, tüm baskılarında Kürtlerin Turan kökenli olduğunu yazmıştır. 1911 yılından sonra ise İngilizler Kürtleri İran kökenli saymaya başladılar. Ne olmuştu da 36 yıl ’“Turan’” sayılan Kürtler bir gecede ’“İranlı’” olmuşlardı?Olan şuydu; İngilizlerin politikası değişmişti. İngilizler Osmanlının toprak bütünlüğü yerine, Osmanlı topraklarında küçük küçük ulus devletler kurdurarak, Rus yayılmasının önünü kesmeyi planlamışlardı. İngilizler, Osmanlıyı parçalama politikasına yöneldi. Kürtlerin ’“Turanlı’” yerine ’“İranlı’” olması da böyle başladı.

*Vatikan, Kürtlerin ayrı bir dil konuştuklarını biliyordu. Dil farkından yola çıkarak Kürtlerin Türklerden ayrılabileceğini planlamış ve 1760 yılında yani bu günden 250 yıl önce, misyonerlerini Kürtler arasına göndermiştir. Bunlardan biri M.Garzoni adlı papaz, 18 yıl Diyarbakır ve civarında yaşamış Kürtçe(Kırmancı) öğrendikten sonra 1787 yılında Roma’’da bir Kürtçe sözlük ve gramer kitabı yayınlamıştır. Garzoni Kürtçülüğün ’“babası’” sayılır ve 1787 Kürtçülüğün başlangıcı olarak kabul edilir.

Peder Garzoni neden bizim diyarlarda yıllarca ömür tüketmiştir? Avrupada asırlarca gizli kalmış, keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda dil, lehçe varken(Bask dili-Katalan dili-Korsika dili-Bröton dili-Gal dili-Malta dili) neden bizim Anadolu’’nun Kırmancı ağzına merak sarmıştır?

Unutmamak gerekir ki, Batılı emperyalistler sömürmek ya da sömürgeleştirmek istedikleri ülkeye önce misyonerlerini göndermişlerdir. Papalığın gözünde Türkiye, çok önemli bir ülkedir ve eski Hıristiyan toprağıdır. Anadolu’’yu kasıp kavurmuş ve soyup soğana çevirmiş haçlı seferlerinden başka, Türkleri Türkiye’’den atmak için hazırlanmış ’“100 Projenin’” arkasında Vatikan ve bizzat Papaların imzaları vardır.

*Cumhuriyet tarihi boyunca da Kürtçüler ve Şeriatçılar tarafından 28 adet silahlı başkaldırı yapılmış ve hepsi TBMM ve TSK işbirliği ile anladıkları dilden bastırılmıştır, failleri adalete teslim edilmişlerdir.
Yukarıda örneklerini verdiğim gibi Kürtçülük Türk Milletine karşı yıllardan beri hazırlanmış olan ve hala devam eden ’“Büyük Suikast’” zincirinin bir halkasıdır. PKK denen bebek katilleri ve uyuşturucu kaçakçıları ise bu hareketin silahlı koludur.
Kürtçü-Bölücülerin hepsi profesyonel propaganda uzmanıdırlar. AKP İktidarıyla beraber bunların 8 yıldır çiğnedikleri sakız şudur; ’“PKK, Kürt halkının eğitim, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarından doğmuştur. Biz ayrılmak istemiyoruz. Bir arada yaşamak istiyoruz.’”

Kürtçülerin söyledikleri budur ve maalesef bazı saf insanlarımız bu propagandaya bilmeden inanmaktadırlar.

*Siz hiç PKK veya BDP’’nin, Güneydoğu’’da halen geçerli olan Feodal düzenden, Aşiret düzeninden, Ağalık ve Şeyhlikten şikayet ettiklerini duydunuz mu?..

*Cumhuriyet kurulduğundan bu yana her seçim döneminde oluşan TBMM’’nin en az üçte birini Kürt kökenli milletvekilleri oluşturmaktadır. Büyük çoğunluğu çok zengin ağa, şeyh, aşiret reisi, onlarca yüzlerce köy sahibi olan milletvekillerinden, bölgede yaşayan insanlarımızın hayatını zindan eden sömürü düzeni aleyhine tek laf işittiniz mi?..

*Atatürk Cumhuriyetini ’“gerici ve baskıcı’” bulan Kürt aydınları toprak ağalarına, şeriatçı şeyhlere-şıhlara neden övgüler düzerler, anlayan var mı?..

*Bölgede en çok ezilen, sömürülen ’“kadındır’”. Kadın bölgede köle gibidir. Görevi doğurmak ve çalışmaktır. Siz hiç PKK veya BDP’’den kadınlara yönelik bir proje, bir çalışma gördünüz mü?
Kuzey Irak’’ta bir erkeğin dört kadın almasına izin veren yasayı çıkartan Barzani’’ye niçin hiçbir aydın Kürt kadını karşı çıkmaz?..

*PKK ve BDP olsun, Kürtçü aydınlar olsun, niçin Toprak Reformundan hiç bahsetmezler?..
*Neden bölgede insanlar Türkiye Cumhuriyetine düşman yetiştirilir de , aynı insanlara Kuzey Irak’’taki dikta, feodal düzen ve gerici düzen alkışlattırılır?..
Bu sorulara verilecek cevaplar sizlerin bu konudaki düşüncelerini netleştirecektir.
Gördüğünüz gibi Türkiye; dışarıdan planlanmış, her adımı hesaplanmış, AKP iktidarı ile birlikte tırmandırılan bir tuzakla karşı karşıyadır. Olay Türkiye’’nin zora sokulması, sıkıştırılması önce demokratik özerklik, sonra federasyon, sonunda da Bağımsızlığa ve bölünmeye gidecek yolun açılmasıdır.
Türk Milleti bu parçalanmaya izin verecek midir? AKP’’ nin milli olmayan bu tutumuna rağmen desteğini vermeye devam edecek midir?Bunları önümüzdeki günlerde yaşayarak göreceğiz’…

Not; Hanefi Avcının tutuklanması ile ilgili düşüncelerimi yarın yazmaya çalışacağım. AKP Hükümetinin bu konudaki söyleyeceklerini duymak istedim.