Ramazan aylarını Muğla'da geçirdiğim günlerimi çok iyi hatırlıyorum. Cumbalı iki katlı evimizde yaz tatillerini geçirmek üzere gelen babaannemler ile geçirirdik. Tüm gün boyunca oruç tutamadığımız için biz çocuklara ' tekne orucu' tuttururlardı büyüklerimiz. Öğlen saatine kadar oruç tutsak da, sahur yemeğine kaldırılır, uyku mahmurluğu içinde yemekler yedirilir, davulcuya para verdirilir ve sonra da uyumamıza izin verilirdi.
Bu arada hiç unutamadığım bir anı da daha ileriki yaşlarım da tüm gün tuttuğum oruçlar sırasında ' top vaktinin' yani iftar vaktinin gelmesini beklediğim zamanlardı.. Evimiz Hisar dağının hemen karşısındaydı ve topun atıldığını görme şansımız vardı. Kız kardeşim ile merdivene oturur, elimize bir bardak su alır, iftar saatini dört gözle beklerdik. Top atıldığında çok heyecanlanır su içmeyi unutur koşardık hemen sofraya... Ailecek dualar ile ilk çorbadan yudum almak, ezan sesini dinlemek büyük bir hazdı çocukluk anılarımın içinde...
Zaman içinde yitirdik bu güzellikleri tutamaz olduk orucumuzu, biraz koptuk ramazan ayının güzelliklerinden ama her ne olursa olsun ülkemizde ege sahillerinde yaşanan ramazan ayı ritüellerini her zaman çok sevdim ve uymaya çalıştım.

Bir başka Arap ülkesinde neler yaşanır bu ay içinde hiç düşünmemiştim, ta ki.. Fas' a gelinceye kadar. Çok sevdiğim bir faslı öğrencimin 'haydi gidelim bizim ülkeye' demesiyle bavulumu çoktan toplamıştım bile... Casablanca ve Marakes'e gideceğimi söylediğimde 20 yaşından 80 yaşına kadar her yaş ortalamasındaki kişiler bu sözlerimi duyduğunda bir iç geçiriyordu. Bunun nedeni her halde. 1943 yılları içinde yönetmenliğini Michael Curtiz'in üstlendiği Hollywood klasikleri arasında önemli bir yere sahip olan ve Humphrey Bogart ile İngrid Bergman'in oynadığı 'Casablanca ' isimli ask filminden kaynaklı olduğunu tahmin ediyorum.
Bu film hiç bir zaman Casablanca da çekilmemiş, Hollywood binalarının içinde Casablanca görselleri ile süslenerek hayali bir stüdyoda çekilmiş olsa da de üç dört kuşak insanı ( anneannemden oğluma kadar) ne ilginçtir ki halen etkiliyormuş da haberim yokmuş...

Marakes' e geldiğimde ne yapmam gerektiğini sorduğumda bana herkes 'kıyamet meydani' na gitmemi söylemişlerdi. İnsan bu meydanın ismini duyunca bir irkiliyor. Neden kıyamet meydani? Ya da ne oluyor bu meydanda? Hani denir ya bazı şeyler yaşamakla ancak anlaşılır bu meydanda da yaşananlar ancak görülerek anlaşılabilir diyebiliyorum.

Bir Arap ülkesine gidip de ben bu ülkeleri gördüm diyenlere bir sözüm var. Bence eğer ki Arap ülkelerinde bir ramazan ayını yaşamamış iseniz kendinizi buraları gördüm diye sakın düşünmeyin. Çünkü ramazan ayında şehrin ana meydanları ve özel camilerinde gerçekten bir 'mahşer' yaşanıyor.
İftar zamanına doğru şehir birden boşalıyor. Bunu tahmin etmek kolay çünkü insanlar oruç tutuyorlar. Senin yabancı olduğunu anladıkları için çok tepki vermiyorlar. Ama eğer ki bir Arap vatandaşı isen, bakışlar değişiyor. Bir ay süresince bütün eğlence yerleri bu yerler arasında içkili yerler kapalı ve içki içtiğini gördüklerinde polis ceza kesiyor ve bir gece 'cezaevinde yatıyorsun'.. Cezalar burada ağır. Müslüman bile olsak bize yabancı ülke vatandaşı olarak gördüklerinden tepki almadık hiç bu ülkede..
İftar saati ile teravih namazı saati arasında sessizlik birden bozuluyor şehirde, sanki kıyamet anının geldiğini söyleyen biri var, sanki bir ' ti borusu' çalıyor ve binlerce insan meydanlara akın akın gelmeye başlıyorlar. Ama ne geliş, sanki yer gök inliyor. Sanki eğlenmeye mutlu olacaklarına inandıkları bir mabede, bir meydana bir sona doğru koşarak geliyorlar. Yüzlerinde gülücük, kahkaha atarak çocukları omuzlarında bebek arabalarında bu mahşere doğru akıyorlar. İnsanın bu gördüklerini anlatması zor aslında hani denir ya 'yaşamak lazım' Marakeste gördüğüm bu manzaralar yaşanmaya değer an'lar. Aynı çocukluğumda babaannemin evinde ramazan aylarını yaşadığım tatlı duygular gibi..

Teravih namazından sonra da farklı bir ritüel başlıyor kıyamet meydanında. Çalgıcılar,yılan dansçıları, boksorler, dövmeciler, sokak satıcıları, lokantalar, seni davet edenler, havai fişekler yani her şey her yerde, bir mahşer ki kıran kırana.. Muhteşem bir renk cümbüşü, muhteşem bir görüntü... Ve bir Arap ülkesinde, bir Fas şehrinde bir ramazan gecesi...

Sadece Marakes'te mi yaşanıyor derseniz yanılırsınız çünkü Casablanca daha farklı bir şehir. Nüfusu 3,7 milyon olan bir şehirde gece bambaşka yaşanıyor. Sabahlara kadar hem de.. Alkolsüz bir ülke ama eğlence hiç durmuyor.

Afrika ülkesinin en büyük alışveriş merkezi 'imax ' saat 19.30-21.00 arasında kepenkleri kapıyor. Nasıl yani diyebilirsiniz? Evet bildiğiniz gibi iş yerlerini kapıyor faslılar, sonra yeniden gece hayatiı başlıyor. Gece yarısı saat 24.00 den sonra alışveriş merkezinden çıkan insanların ellerinde sebze ve meyve torbaları var. Eğlence, cümbüş burada çok daha farklı çünkü bu şehir Marakes' e göre daha zengin insanların yaşadığı bir yer. Bu şehri İstanbul gibi düşünün, fakirler ve zenginler aynı yerde.. Birileri içkisiz gece kulüplerinde Fas çaylarını ve nargilelerini demlenirken, ayni şehrin bir başka semtinde sokakta çocuklar sabahlara kadar top oynarken, anneler harıl harıl sahur yemeklerini hazırlıyor. Herkes oruç tutuyor mu bilmiyorum ama herkes ramazan ritüellerine harfiyen yerine getiriyor.

Fas insanini diğer Arap ülkelerinde yaşayan Araplardan belki yıllar boyu Fransa'nın bir sömürgesi olması nedeniyle ayırmak gerekebilir. Çok daha modern ve Avrupalı olmaya yatkın bu kişiler.. Ancak halen 'sark kültürünü' nün etkisindeler mi derseniz, yanıtım 'Evet' olacaktır. çok ciddi ve ilginç bir mozaik var Fas'ta... Görülmesi gereken bir ülke, özellikle ramazan ayında...