Yaklaşık bir yıldır arada bir yazdığımız konu yeniden gündeme gelecek.
Avrupa Konseyinin 1981'de imzaya açtığı 108 sayılı Otomatik Olarak İşlenen Kişisel Veriler Bakımından Bireylerin Korunması Hakkında Sözleşme Türkiye tarafından imzalanmıştır, ama onaylanamamıştır. Çünkü bu Sözleşmenin onay kanunu çıkarabilmek için Türkiye'nin iç hukukunda öncelikle bu Sözleşmeye uygun bir 'kanun yapma' şartı var.
Türkiye kişisel verilerin gizliliğini koruyacak bir kanunu henüz kabul etmemiştir. Yıllardır Türkiye hakkındaki İlerleme Raporlarında bu 'eksiklik' yazılıdır. En son hazırlanan 'Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı' 2008 yılından beri gündemdedir.
Hatta bu tasarı kanunlaşmadan 'kişisel verilerin korunması', en son 5982 sayılı Kanunla (13.05.2010 Resmi Gazete) değiştirilen Anayasa'nın 'Özel Hayatın Gizliliği' hakkındaki 20. Maddesine eklenen bir fıkra ile anayasal bir hak haline gelmiştir.
Anayasaya göre, artık herkes kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsamaktadır. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller ise kanunla düzenlenecektir.
Bir türlü çıkamayan kişisel veriler hakkındaki kanun çalışmaları hızlandı.
Eski Tasarıda kişisel verilerin işlenmesinde kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı ile temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin uyacakları esas ve usullerin düzenlenmesini amaçlanmıştı.
Yenisi ne olur bilinmez… Ama eğer eskinin tekrarı yeniden gündeme gelirse 2008 yılında hazırlamış olan kanun tasarısı 'gazeteciler' için bazı sakıncalar ve tehlikeler içeriyordu. Hak olarak kişisel verilerin korunması Anayasada yer almasına rağmen, geçmiş yasama döneminde kalan Tasarı gizliliği korumuyor, kişisel verilerin kişinin rızası dışında işlenmesini sağlıyordu.
Eski Tasarıda 'Kişisel Verileri Koruma Kurulu' kurulması vardı. Eğer yeniden getirilirse; bu Kurula öğretim kurumlarında en az on yıl öğretim üyeliği yapmış veya özel veya kamu hizmetinde en az on yıl fiilen çalışmış olanlar arasından, altı yıl süreyle görev yapmak üzere 7 kişi seçiliyor. Kurulun yetkilerini bağımsız olarak kullanması söz konusuydu. Hatta hiçbir organ, makam, merci ve kişi Kurulun kararını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremeyecekti. Kurulunun üyelerini ve Kurul Başkanını, Bakanlar Kurulu seçecekti. Bu durumda eski Tasarıya göre Başbakanlığa ve Bakanlar Kuruluna bağımlılığı olan bir Kurul daha kurulması hedeflenmişti.
Eğer yeni Tasarıda aynı düzenleme korunursa, bağımsız olmak bir yana kurulacak Kurul 'yürütmeye' bağımlı olacaktır.
Gerçi günümüzde artık yürütmeye bağımlı olmayan bir Kurul kalmamış olsa bile; en az bağımsız ve özerk kurullar kadar önemli olan bir başka sorun daha kapıdadır. Çok daha sakıncalı olan böyle bir yapılanma bakımından 'gazetecilik amacıyla veri işlenmesi' adı altında, gazetecilerin ellerindeki verilerin gazetecilik amacıyla işlenip işlenmediğinin denetimi yolu açılacaktır. Bu amaç kim tarafından ve nasıl belirlenecektir?
Önceki Tasarıda olduğu gibi 'kişisel verilerin işlenmesi bakımından mesleki davranış kuralları' eğer kurulacak 'Kurul' tarafından belirlenecek olursa; gazetecilerin kendi meslek örgütleri tarafından belirlenmiş meslek kuralları veya etik ilkeleri artık yürütmeye bağımlı bir Kurul tarafından belirlenecek demektir. En sakıncalı düzenlemelerden birisi de budur. Gazetecilerden ve onların meslek örgütlerinden, kendi meslek ilkelerini bu Kurul kararları ile 'uyumlu hale' getirmeleri istenirse, bu nasıl olacaktır?
Eski Tasarıda yayın yoluyla kişilik hakları ihlal edilenlerin Kurula şikayet etme hakkı tanınmıştı. Şikayetçi kişi bakımından telafisi güç veya imkansız bir zararın doğması ihtimali bulunursa, Kurul'un 'geçici önlemler almak' – ne demekse- dahil, karar verme yetkisi vardı. Kurul nasıl bir 'geçici önlem kararı' alacaktır ve karar medyada nasıl uygulanacaktır?
Bütün bu düzenlemeler önceki Tasarıda yer aldığına göre, yeniden gündeme gelecektir.
Yıllardır söylediklerimizi tekrarlarsak, kişisel verilerin gizliliğini korumak adına getirilmesi düşünülen denetimle, gazetecilerin ve kamuoyunun haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı bir kere daha sınırlandırılacaktır.
Olabilecekleri ve karşılaşılacak sorunları tekrar tekrar yazarak anlatmaya çalıştığımız, sadece gazetecilerin basın özgürlüğünün sınırlandırılacağı ve medya üzerinde bir denetim sistemi daha yaratılacağı endişesi yanında, asıl önemli olan; herkesin kişisel verilerinin gizliliğinin ortadan kalkacağı tehlikesidir.