Ülkemizdeki özgür- bağımsız- cesur medyamız işi gücü bıraktı, bugün kim ne densizlik yaptı diye tartışıp duruyor. Son işleri 'Kamer Genç-Emine Erdoğan' olayı oldu!
Önce tarafları tanıyalım;
Hukukçu olan KG,Danıştay Tetkik Hakimliği ve Danıştay Savcılığı yaptı!
12 Eylül 1980 Askeri Darbesinde tüm seçilmişlersiyasi yasaklı ilan edilir, zindanlara atılıp, işkence çekerlerken bu kişi darbeciler tarafından oluşturulan 'Danışma Meclisi Üyeliği' için müracaat etti.
Darbeci 5 General bu kişiyi çağırdılar, esas duruşta mülakat yaptılar ve
Danışma Meclisi Üyeliğine atadılar!
KG' nin Parlamento ile tanışması Kenan Evren ve arkadaşları sayesinde oldu!
Seçim sisteminin çarpıklığı ve Tunceli Halkının istismarıyla, her seçimde değişik partilerden aday olarak ve 5-10 bin oy alarak TBMM' nin en kıdemli milletvekili oldu. KG, TBMM İçtüzüğünü iyi bilir her fırsatta meclis kürsüsünü kullanır ve gündemde kalır. KG' nin en önemli özelliği, meclisteki acemi ve liderlerinin gözüne girmek isteyen milletvekillerini tahrik edip, kendisine hakaret ettirmesi ve dava açıp, maddi tazminat kazanmasıdır.
Bu yolla çok miktarda para kazanmıştır. 74 yaşındaki KG, yaygarası-gösteri sanatı ustalığı- tazminat avcılığı ve 'çiçek sulaması'ile ilginç ve demokratlığı Kenan Evren kadar olan bir adamdır.
'Özgür-Bağımsız-Cesur' kelimelerinin, sadece gazete başlıklarında yazdığını hepimiz biliyoruz. Ülkemizde bu üç kelimeyi hak eden birkaç gazete ve birkaç tane televizyon var. Diğerleri tamamen AKP yayın organı haline gelmişler. Bunun en güzel örneğini Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Erdal Şafak yazmış; 'Başbakan'ın söylediği Bitaraf olan Bertaraf olur sözünü asla unutmuyoruz' diye.
KG, Başbakan Erdoğan'ın eşi Sayın Emine Erdoğan 'Japon Günü' sebebiyle davet üzerine konuşurken'Hangi sıfatla konuşuyorsun' diye bağırmış. Tüm basın da KG' nin üzerine çullanmış. Olay budur.
*KG' nin Sayın Emine Erdoğan konuşmasını yaparken kaba bir şekilde seslenmesi ayıptır. Özür dilemesi gerekir. Orası bu tartışmanın yapılacağı bir yer değildir.
*Bu olayı herkes eleştirebilir veya kınayabilir, ama birkaç tanesi hariç basının- köşe yazarlarınıneleştirme-kınama hakları yoktur.
*Demokratik Hukuk Devletinde 'Cumhurbaşkanı Eşi- Başbakan Eşi- Bakan Eşi' gibi bir makam yoktur. Eşlerin protokolde yerleri ve temsil görevleri vardır. Sadece bu kadar. Bundan bir milimetre fazlası kullanılırsa suç işlenmiş olur.
*Emine Erdoğan devletin uçağıyla seyahat ederken, devletin uçağında yaş günü kutlayıp, şerefine pasta kesilirken görmezden gelen medya şakşakçılarının bu konuda tek söz söylemeleri uygun değildir.
*Başbakan-Bakan çocuklarının aniden süper zengin olmalarını araştırmayıp, kabullenen yalaka köşe yazarlarının bu konuda söz söylemeleri çok komiktir.
*İnsanların yatak odaları bile izlenirken, yasalara aykırı biçimde dinlenirken, sahte ve düzmece delillerle hayatlar karartılırken susan, görmezden gelen badem medyasının bu konuda konuşması, kuyruğu sürekli kalkık olan keçinin, hendekten atlarken kuyruğu kalkan koyuna gülmesi gibidir.
*Başbakan Erdoğan'ın yabancı bankalarda 8 tane hesabı var, iddiası karşısında ağzını açamayanların, bu konuda konuşmaları doğru değildir. Lütfen düşünün, bu iddiaya CHP Genel Başkanı muhatap olsaydı, bu 'Yalı Sahibi' medya neler yazardı?
Yazının başlığı, birkaç istisna dışında tüm yandaş-damat-diz çökmüş- teslim olmuş medya kuruluşları içindir. Eğer kalitesiz olmasalar, menfaat uğruna kendilerini ve kalemlerini satmasalar, varlık sebepleri olan Cumhuriyetin damarlarının her gün birer-birer kesilmesini seyrederler miydi?
Demokrasi ile yönetilen ülkelerin hiçbirinde, kuruluşu-amacı- para ilişkileri- yatırımları devletten saklanan illegal Cemaat ve Tarikatların devlet yönetiminde etkin rol almaları düşünülemez.
Eğer bir ülkede günlerdir, devletin en önemli görevlerinden olan eğitim konusunda bir cemaat tüm ülkeye kafa tutuyorsa, o ülkede demokrasinin kırıntısı yok demektir.
Demokrasinin olmadığı yerde, bol miktarda Kamer Genç de olur, Akşam Sanat Okulunu bitiremeden ayrılıp Japon milletine akıl satan kara cahiller de olur!
Ne kadar demokrasi o kadar kalite, yoksa ne kadar kalite o kadar demokrasi mi?