Kulağıma gelen keman sesini…
İsli bir kokunun peşine düşer gibi takip ettim.
Konak iskelenin karşısında eski bir taburede oturuyordu.
Sırtını mermer sütuna vermişti.
Tüte tüte çalıyordu kemanını.
Hem elindeki sigarası tütüyordu, hem de kendisi.
Hayattaki yeri o küçük tabure kadardı sanki.
Pakette tek kalmış cigaraya benziyordu.
Elindeki kemanını…
Bir tutam kalmış ömrüne dudak büker gibi çalıyordu.
Durdum.
Bir ömrün fotoğrafına baktım.
Kasketi, tertemiz gri ceketi, incecik çizgili ütülü eski pantolonu…
Epeyce yol yürümüş cilalı siyah rugan ayakkabısı…
Yılların hatırına saygıyla eşlik ediyorlardı kendisine.
Küçücük kalmış zayıf vücudunu örtüyorlardı.
Saf bir gülümseme vardı yüzünde.
Görmüş geçirmiş gözleriyle selamlaştık.
'Amcacım, ne güzel çalıyorsun ' dedim.
'Fotoğrafını çeksem, sohbet etsek…'
Hay hay der gibi başıyla onayladı.
'Ben' dedi, 'İsmail Arslan'.
Sordum, anlattı İsmail amca.
Anlattı, sordum.
İsmail amca 50 plak sahibi kimsesiz bir sanatçı olmasın mı?
Bozlağın yanık sesi Neşet Ertaş'ın yakın arkadaşı çıkmasın mı?
***
80 yaşını devirmiş İsmail amca aslen Kayseri Yeşilhisarlı imiş.
Ama Niğde'de büyümüş.
Eserlerini sordum…
'Dane dane benleri var yüzünde diye bir eser varı ya onun sahibisi benim, ben İsmail Arslan…'
'Ertaş Plak'a okudum ben onu, kendi bestem taş plağa okudum 16 numaralı plak.'
'Hülya Plak, Atakan Plak, Ergenç Plak'tan plaklarım çıktı.'
'Kendim çalıp kendim okudum.Kendi eserlerimi okudum hep, piyasada okunan çok eserin sahibi benim.'
Darbukayla başlamış müziğe, keman, cümbüş, klarnet hepsini çalmış.
'Niğde'de 12 yaşında Meydan Pavyon'da başladım.'
Niğde'de gazinolarda çalışmış.
'Neşet Ertaş'ın çocukluk arkadaşıyım, onun köçeklik benim darbuka çalma dönemimde beraber çalışırdık. Neşet oynuyordu, ilk öyle başlamıştı Neşet. Konya kaşık ekibindeydi. Babası rahmetlik Muharrem Ertaş falan. O zamanlar Kırşehir'deydik.'
Hiç sigortalı olmamış.
'Rahmetlik Neşet ölmeseydi beni emekliye aldıracaktı.'
***En çok sosyal hakkı olmamasına içerliyor.
'Sosyal hakkım da yok.'
6 çocuk babası İsmail Arslan, yıllar önce hanımını kaybetmiş.
'Hanım ölünce benim işim bitti.'
Ayakta durmak için sokakta müzik yaptığını anlattı.
'Ayıp değil, ayakta durmak için mesleğimizi icra ediyoruz.'
Yanındaki arkadaşını işaret ederek, 'Mustafa Bey'e sor' dedi…
Zamanın darbuka ustası Mustafa Bey'e sordum…
Tatlı tatlı eleştirdi arkadaşını…
'Çuvalla para kazandı, hepsini yedi. Kazandığı paraya bakmadı, eşiyle dostuyla yedi.'
'Şimdi dönüp bakanı yok' dedi.
'Chevrolet araba piyasada kimsede yokken ben bindim' diye onayladı İsmail amca arkadaşını.
'İzmir'de bir oğlum vardı onun yanına geldim, kaldım. Memnun olsan da olmasan da ne olacak... '
'Hayat gidiyor, hayat bitti zaten…'
***
Kırışmış yüzündeki yaşlanmamış mavi gözleri gülerek…
İzmir'de seveninin çok olduğunu anlattı.
'Bana çok saygılı davranıyorlar.'Yalnızlığını tane tane anlatan bozuk paralar…
Yerde önündeki keman kutusunda birikirken…
Benim için 'İzmir'in Gavakları, dökülür yaprakları' diye söyledi içli içli.
İsmail Arslan'ın gururlu sesi kulaklarımda yankılanarak yanından ayrıldım.
'Ayıp değil ya, ayakta durmak için…'
'Benim eserlerim hep radyolarda çalıyor.'
'Hayat gidiyor, hayat bitti zaten…'