Olmayacak şey, oldu.
Kim derdi ki gün gelecek…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile CHP'li Aziz Kocaoğlu…
Aynı görüşte buluşacak, aynı sözleri söyleyecek.
İsraf, tüketim denince…
Hele kamu kaynakları denince kaşları en güçlüsünden çatılan Aziz Kocaoğlu ile…
'İtibardan tasarruf edilmez' sözünü hatırladığımız Tayyip Erdoğan…
'Milletin cebi' konusunda aynı noktada buluştu.
Sayın Cumhurbaşkanı tüm atanmış ve seçilmiş makam sahiplerine…
Kamu imkanları kullanımında hassas ve dikkatli olmaları çağrısı yaptı.
Öte yandan AK Parti iktidarının 22. yılında yaşadığımız sarsıcı ekonomik kriz nedeniyle…
İlan edilen kamuda tasarruf tedbirlerinin mürekkebi henüz kuramamış iken…
Ekrem İmamoğlu belediye bütçesiyle gazetecilerle beraber Roma seyahatine çıkınca…
İğne, çuvaldız denmeden…
Göze battı, malzeme oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Milletin cebinden Roma turu yaptırmanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz' diye sert tepki gösterdi.
Ve ekledi;
'Türkiye başkaları gibi sınırsız petrolü, altını, elması, doğalgazı olan bir ülke değildir. Biz üreterek, çalışarak, didinerek ayakta kalan bir ülkeyiz, milletiz.'
***
İşte bu insanı 'Günaydıınn' diye bağırmaya teşvik eden son iki cümle var ya…
Altına imza atacak ilk kişilerden biri Aziz Kocaoğlu'dur.
Çünkü yıllardır kendisinden benzer cümleleri defalarca dinlemişizdir.
Kaynakların titiz ve verimli kullanılmasındaki hassasiyetini muhalifleri bile kabul eder.
Siyasetin eski tüfek ağabeylerinden biri olarak…
Kendine has üslubuyla İzmir'de 15 yıl boyunca Başkanlık yapan Kocaoğlu…
'Güven maymuncuk gibidir, her kapıyı açar' özgüveniyle…
Bir sohbette yaptığı geniş perspektifli değerlendirmede...
'Borç yiyen, onurunu yer' gibi çarpıcı vurgularla…
Adrese teslim, hem nalına hem mıhına tespitlerde bulundu.
Beş yıldır susan Aziz Kocaoğlu, elinde iğne ve çuvaldız…
Yerelmiş, genelmiş demeden…
Kimin eli kimin cebinde hiç ayırmadan…
Milletin, ülkenin cebine ilişkin bakın neler söyledi…
***
DESPOTİZM DÖNEMİ BAŞLADI
'Gelir dağılımındaki adaletsizlik dünyayı ve ülkeyi yönetenleri ister istemez despotizme yöneltiyor. Gelir adaletsizliğinin yükseldiği ortamda insanları yönetmek güçleşiyor. Gelir adaletsizliğinin arkasında ne var peki? İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana enerji ve silah sektörü başat aktör, petrol ve türevleri de başat sektör oldu. Ve dünyayı yönetenleri belirlediler. Bugün finans ve ileri teknoloji de artık başat sektör oldu ve yönetimler üzerinde etkileri var. 1980 yılından itibaren küreselleşmeyle birlikte hızlanarak gelen neoliberal sistemde dünya politikalarını finans sektörü belirlemeye başladı. Paradan para üreten finans sektörü öne geçince üretim geri plana düştü.
SİYASET TIKANDI
Üretimden kopuk finans sektörünün etkisiyle üretimden kopuk insanlar siyasetçi olmaya başladı ve siyaset tıkandı. ABD Başkanı'nı kim seçiyor? Finans, bilişim, silah ve petrol sektörü… Dünya bunların elinde… Bizim Ekonomi Bakanı 100 milyar lira tasarruf tedbiri yayınladı. Öte yandan iş adamlarımıza 1 trilyon lira vergi muafiyeti sağlanıyor. Bu vergiyi alsanız fakir fukaranın boğazını sıkmaya gerek kalmaz. Peki gücü nereden alacak bunu yapmak için? Bu sektörler siyaseti finanse ettiği müddetçe, bu mümkün olmaz. Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık da olmaz.
ÜRPERİYORUM
Beş yıldır okuyorum izliyorum, bugünkü siyaseti kavramaktan uzağım ve ürperiyorum. Tüm nitelikli insanlar, etik değerlere özen gösteren insanlar siyaset benim işim değil noktasına geldi. Siyasetten ciddi anlamda bir kaçış var. Şu anda siyaset yaptığını zanneden siyasetçilerin bunu teşvik ettiğini de müşahede ediyorum. Belirli niteliğin üstündeki insanların siyasete girmesini istemiyorlar ve zorlaştırıyorlar. Siyaset belirli insanların elinde kalıyor. Siyasetçi profili düzelmediği sürece ne söylersek söyleyelim, ne yaparsak yapalım bu kısır döngüden çıkamayız.
BU KADROLARLA SİYASET ZOR
Türk siyasetindeki bu kadrolarla sıçrama yapmak mümkün değil. Kendi göbeğini kendi kesen insanlara ihtiyacımız var. Tüm siyaseti kastediyorum, nitelikli insanları örgüt içinde bir yere getirsen o kadar başarılı olursun. Öncelikle milletvekili kontenjanı sınırlanmalı. Siyasete kaliteli insan girmiyor, işime gücüme bakarım diyor. Siyasette maddi manevi nemalanmak isteyenler ön saftalar, inanmış arkadaşlarımız elbette var ama çoğunlukta değiller. TBMM'de 600 milletvekili var, tüm meclisin kontenjan sayısı toplam yüzde beş olmalı. Kontenjan 30 milletvekili, geri kalanı ön seçimle belirlenmeli, belediye başkanları da ön seçimle aday olmalı.
İZMİR BÜYÜKŞEHİRDE 10 BİN FAZLA PERSONEL VAR
Siyasi erkin ülke yararına kullanılmaması bizi bugünlere taşıdı. Hem genel, hem yerel politikada birçok olumsuz örneği yaşadık ve yaşayacağız gibi duruyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde 10 bin fazla personel var, bir kişinin giydirilmiş maliyeti 100 bin lira. 10 bin çarpı 100 bin lira belediyenin durumunu ortaya koyuyor. Popülizm bir hastalık halinde tüm siyaseti sardı. Kendini bir yere taşımak için kural dışı varyasyonlar yapılıyor. Fazla eleman almak, toplu sözleşmede fazla vermekle kendini bir yere taşımak söz konusu.
BORÇ YİYEN ONURUNU YER
Devlet malı deniz, yemeyen domuz mantığıyla yarını düşünmeden popülist işler yaparsan işletme çürür, kaynaklar israf olur. Bizdeki tüketim Almanya'da yok, tüketim bilinçsizliğimiz her alanda var. Müsriflikte birinciyiz, tüketim bilinci ilkokulda verilmeye başlanmalı. Borç alarak yaşanmaz, dışarıdan para alarak yaşanmaz. Borç para faiziyle geliyor, yine borçlanıyoruz. Biz ülkenin mirasını yiyoruz ve giderek fakirleşiyoruz. Borç yiyen onurunu da yer. 'Borçlu ölmez, benzi sararır' diye bir laf vardır biz de aynı öyleyiz işte.
BÜYÜK PROJE BÜYÜK BAŞKAN YAPMAZ
Öncelikle Belediye Başkanları hayalperest olmamalı, büyük proje ne büyük Başkan yapar ne de büyük adam. Belediye bir işletmedir, sağlıklı ve kaliteli yönetmek önemlidir. Kaliteli hizmet yapamazsan belediye başkanlığın sorgulanmaya başlar. Kaynak yok belki ama bu iyi Başkanlık yapılmayacağı anlamına gelmiyor. Kaynak bulursan projelere başlayacaksın, küçük maliyetli büyük çarpanlı işler vardır her zaman. Büyükşehir Belediye Başkanı özgüveni yüksek kişidir, ihtiyaç duyarsa sorar, kendi bilir. Şu anda personel politikası kangren, finans yapısı kangren. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra İzmir'de seçilen 28 CHP'li belediye başkanından hiçbiriyle özel olarak görüşmedim. Soran olursa, bilançosunu hesabını koyup yardım edilir.
ŞEYTAN TÜYÜ OLACAK
Siyasetçinin bir sermayesi vardır güven, güven duyulan insan olmak. Bu arkadaşlıkta da, evlilikte de geçerlidir. Güven veremiyorsan hiç uğraşma. Güven maymuncuk gibidir, her kapıyı açar. Hal ve hareketin çok önemli güven vereceksin ama bir şeytan tüyün de olacak. Vatandaş Başkana yalın gözle bakar, gözüne bakarak anlar seni. Kadifekale'de iki bin ev yıktım kimsenin burnu kanamadı. Tereyağından kıl çeker gibi yaptık, Roma Antik Tiyatrosu ortaya çıktı.
SÖZÜN BİTTİĞİ YER
CHP Genel Merkezi ve belediye başkanları hata yapmazsa iktidara gelinir. Bir de bir mutfak olacak mutlaka Genel Merkez'de, iktidar ne söylerse tersini söyleterek politika olmaz. Sanayide, bilişimde, hukukta, ekonomide, tarımda ne yapacaksın bunu bileceksin. İktidar sahibi sabah kalkacak, tıraş olurken aynaya bakacak. Siyasetçi yolsuzluğu en önde teşvik ederse sözün bittiği yerdeyiz demektir.'