15 Mayıs 1919 sabahı Konak Meydanı'ndaki askeri kıraathanenin önünde, elinde Yunan bayrağı taşıyan bir Yunan teğmenini sıktığı ilk kurşunla öldüren ve sonra ilk kurşunu sıktığı yerden yüz elli metre uzakta Yunan askerleri tarafından vurularak şehit edilen, valinin ve kolordu komutanının yani İzmir'de vazifeli resmi Osmanlı görevlilerinin teslimiyetçi tutumlarına rağmen tek başına direnen kişi, Hasan Tahsin'den başkası değildi. Peki, kimdi Hasan Tahsin?
1888′de Selanik'te doğan, tıpkı Mustafa Kemal gibi önce Şemsi Efendi Okulu'na giden, daha sonra gittiği Fevziye Mektebi'nde sonradan İttihat ve Terakki'nin maliye nazırı olacak Cavit Bey'in denetimi ve gözetimi altına girerek bütün yaşam çizgisi değişen ve asıl adı Osman Nevres olan bu idealist, maceraperest, ittihatçı, teşkilat-ı mahsusacı, gazeteci, yurtsever gencin otuz bir yıllık yaşamı, Osmanlı Devleti'nin batı emperyalizmi karşısında çözülüşü ile paralellik taşımaktaydı.
1909 ile 1914 yılları arasında Paris'teki Sorbonne Üniversitesinde siyaset bilimi üzerine eğitim gören, bu sırada Belçikalı sosyalist düşünür Emile Van Der Velde'nin konferanslarını takip eden Hasan Tahsin, dönüşünde ittihatçılarla birlikte çalışarak Teşkilat-ı Mahsusa'ya girdi. Teşkilat-ı Mahsusa'daki ilk eylemlerinden birisi de 1914 yılında Romanya'da Osmanlı Devleti aleyhine çalışan Buxton kardeşlere karşı düzenlenen başarısız suikast girişimiydi. Hasan Tahsin takma adını ilk kez bu suikast girişimi sırasında kullanır ve bir daha bırakmaz…Onun yaşam öyküsünün önemli kilometre taşlarını Yaşar Aksoy şöyle betimliyor:…'Hasan Tahsin bir Osmanlı milliyetçisiydi. Gençlik ateşi onu İttihat ve terakki, saflarına savurmuştu. Paris'te Sorbonne'de sosyoloji okurken çağdaş batılı düşünce sistemlerini kavramış, Türklük düşmanlığının Batı'nın kanında nasıl yer ettiğini yerinde incelemiş ve bazı vatani işlerin silahla sonuçlanmasından başka çare olmadığına inandığı için fedai olmayı , mücahit olmayı gerekli görmüştü. Bu yüzden de Osmanlı gizli servisi demek olan Teşkilat-ı Mahsusa saflarına gönüllü katıldı. O, bir Teşkilat-ı Mahsusa fedaisi idi. Trablusgarp Savaşı esnasında İsviçre'de Türkler aleyhine oynatılan bir filmde sahneye kurşun yağdırması, Birinci Dünya Savaşı başlarında 15 Ekim 1914 günü Bükreş'te İngiliz ajan kardeşlere yani Noel ve Charles Buxton kardeşlere suikast gerçekleştirmesi, hatta karanlıkta kalan gizemli bir rivayete göre İngiliz Avam Kamarası'nı havaya uçurmaya teşebbüs etmesi bu yüzdendi. Balkan kökenli Osmanlı yurtseverliği onu İttihat ve terakki militanı ve teşkilat-ı mahsusa fedaisi yapmıştı… Buxton kardeşlere suikast yapmak için yola çıkarken kendisine 'Hasan Tahsin' isimli bir hüviyet verilmişti. Bundan sonra böyle anılacaktı. Gerçek Hasan Tahsin ise Selanik'te 'Silah' isimli anarşist bir gazete çıkaran eski bir Osmanlı bahriye zabiti idi. Silahçı Tahsin İstanbul'a çağrılmış ve ittihatçılar tarafından öldürülerek hüviyeti Osman Nevres isimli bu genç yurtsevere monte edilmişti'.
Hasan Tahsin, Romanya'da Buxton kardeşlere karşı düzenlediği suikastten sonra 8 Aralık 1916'ya kadar Bükreş'te tutuklu kaldı. 1917'de yeniden İstanbul'a geldiğinde İttihatçılar onu bu kez İsviçre'ye gönderdiler. İsviçre günlerinde hem sürgündeki aydınlarla görüşmeler yapıyor, hem de I. Dünya Savaşı'nın o çalkantılı ortamında dünya barışını hedefleyen fikirlerini geliştiriyordu. İsviçre'de özellikle Lozan'da okuyan Türk öğrencilerle ilişki kuran Hasan Tahsin, Lozan Türk Yurdu'nda Mahmut Esat (Bozkurt) ve Cemal Hüsnü (Taray ) ile sık sık bir araya gelmişti.
1918 yılı ortalarında gazete çıkarmak için İzmir'e gelen Hasan Tahsin, fessiz giydiği koyu renk elbiseler ile hemen dikkat çekiyordu. Hasan Tahsin'in 1918 yılı ortalarında neden İzmir'e geldiği konusunda bilgilerimiz son derece sınırlıdır. Nurdoğan Taçalan, Hasan Tahsin'in İzmir'e geliş nedenlerini kız kardeşi Melek Hanım'ın söylemlerine dayanarak şu sözlerle açıklamaktadır...
'Hasan Tahsin'in kızkardeşi Melek, ağabeyinin İzmir'den Anadolu içlerine silah kaçırdığını, bir direnme örgütü kurmaya çalıştığını söylemektedir. Yine bu kızkardeşine göre Hasan Tahsin bu dönemde, Ege'nin bir çok il ve ilçesinde dolaşmış, köylerdeki muhtarlarla görüşmeler yapmıştır. Bir keresinde Afyon'a giderek oradaki Teşkilat-ı Mahsusanın başı Miralay Kemal Bey'le ilişki kurmuş ve bu ilişkisini uzun müddet sürdürmüştür'. Birinci Kordon'daki Sporting Kulüp'ün birkaç sokak arkasında tipik bir Rum evini kiralayarak burada yaşamaya başlayan Hasan Tahsin, 11 Kasım 1918 tarihinde Hukuk-u Beşer (İnsan Hakları) adlı gazetesini çıkarmaya başlar; ancak, Hasan Tahsin'in mali gücü gazetenin yaşaması için yeterli olmaz. Hukuk-u Beşer'in kapanmasından sonra ise 'Sulh ve Selamet' gazetesinde özellikle savaş zenginlerine karşı yazılar kaleme alır. Gazete, aynı zamanda daha sonra siyasal partiye dönüşecek olan Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyetinin İzmir'deki yayın organı durumundaydı.
Yaşam öyküsü bir imparatorluğun çöküş süreciyle özdeşleşen Hasan Tahsin, 14 Mayıs günü Maşatlık'ta İzmir'in işgaline karşı düzenlenen mitingi yeterince heyecanlı bulmamıştı. Bu nedenle tek başına bir eylem yapmayı kafasına koymuştu. 15 Mayıs 1919 sabahı saat 11.00 sularında 'Zito Venizelos' nidalarıyla Pasaport ve Gümrük yönünden Konak'taki saat kulesine doğru ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı sıktığı ilk kurşun, aslında bir ulusun uyanışını, bir devletin kuruluşunu müjdeliyordu.
HASAN TAHSİN NASIL ŞEHİT EDİLDİ?
Hasan Tahsin'in 15 Mayıs 1919 günü Yunan askerleri tarafından feci bir şekilde öldürüldüğüne kuşku yoktur; ancak elimizdeki kaynaklar onun nerede ve nasıl öldürüldüğüne ilişkin farklı bilgiler aktarmaktadırlar. Örneğin; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti Katologlarında bulunan 'İzmir Fecayii' adlı toplu dosyada İzmir Jandarma Alay Kumandanı Kaymakam Ziya Bey'in Dersaadet Umum Jandarma Kumandanlığına İzmir'den 20 Mayıs 1919'da göndermiş olduğu telgrafta, 15 Mayıs günü işgalin bütün ayrıntıları anlatıldıktan sonra işgal günü Yunan ordusu tarafından İzmir'de şehit edilenler şu sözlerle açıklanmıştı: '… Kışlada toplanan zabitandan 14 kişi şehit edildi. Bunlar arasında İzmir Askerlik Şubesi Reisi Miralay Fethi Bey, Ahmet Bey ve Kolordu Levazım Heyeti İkinci Şube Müdürü Fahrettin Efendi vardı. Yine Sanayi Mektebi talebesi İhsan Efendi, Ziraat Bankası önünde şehit edildi. İz-mir'in Cedit Mahallesi'nde Manisalı muhallebici Ahmet Ağa parçalanmıştır. Polis santral memurlarından Fahri ve Refik Hüseyin Avni Efendiler vazifeleri başında asker tarafından bir suret-i vahşiyanede şehit edilmişlerdi. Urla Polis Komiseri Giritli Hüseyin Efendi Ziraat Bankası önünde parça parça edil-miştir. Hukuk-u Beşer gazetesi sahibi ve ser muharriri (Başyazar) Hasan Tahsin Recep Bey, ikametgahında şehit edilmiştir...'
Bu konuda elimizdeki ikinci önemli kaynak ise Mihali Rodas'ın anılarıdır. Mihail Rodas, mütareke döneminde İzmir'e gelmiş, işgalle birlikte Yunan İşgal Komutanlığı tarafından Matbuat ve Sansür Müdürlüğüne getirilmişti. Rodas'ın anıları bu yüzden çok önemlidir. Mihail Rodas'ın anılarından Hasan Tahsin'i tanıdığı hatta işgalden bir gün önce onunla görüştüğü anlaşılmaktadır. Rodas'ın anıları 1925 yılında İzmir'de yayınlanan Anadolu gazetesinde yayınlanmıştır. İşte bu anılarda Mihail Rodas; Hasan Tahsin'le ilgili şu bilgileri aktarmaktadır. '… Ayakta olan bu Türk kitlesi arasında Hukuk-u Beşer gazetesinin genç Çerkez muharriri Hasan Tahsin'e tesadüf ettim… Gazetesinde Bolşevik tarzında müteaddit sosyalist makalat neşretmiş idi. Gazetesinde bütün unsurların bir gün gelip uhuvvet dairesinde ahenk üzere yaşamalarını temsil eylemiş idi. Hasan Tahsin'i müteheyyiç halk arasında gördüğüm vakit kendisinden vaziyeti sordum. Hiç tereddüt etmeden bana, ahval icap ederse ertesi günü Türk ahalinin müdafaası için o safta bulunacağı cevabını verdi. Gerçekten de genç Çerkez muharririn cesedi 15 Mayıs'ta öğleden sonra Kışla önünde bi-ruh olarak bulundu'. Görüldüğü gibi Rodas, Hasan Tahsin'in Kışla önünde şehit edildiğini hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıklamıştır. Rodas'ın, Hasan Tahsin'in Çerkez olduğunu söylemesi ise kanıta muhtaçtır. Zira şimdiye kadar yapılan çalışmalarda Hasan Tahsin'in Çerkez kökenli olduğuna dair bir bilgiye Mihail Rodas dışında rastlayamadık.
Konuyla ilgili üçüncü önemli kaynak ise 'Anadolu'da Yenigün' adlı gazetede İzmir'in işgalinin 3. yılında yani 15 Mayıs 1922'de yayınlanan bir yazıdır. Bu yazıda Hasan Tahsin'in üzerine saldıran 4 efzun askerini bombayla öldürdükten sonra şehit edildiği yazılmıştır. Aynı gazetede Hasan Tahsin'in ender görülen fesli bir resmi altında şu yazı okunmaktaydı: '…İzmir'in şehitleri arasında aziz bir meslektaş: Hasan Tahsin Recep'.
Hasan Tahsin'in Mütareke döneminde İzmir'de çıkardığı gazetenin adı gerçekten anlamlıdır. Hukuk-u Beşer yani insan hakları…
Burada özellikle belirtilmesi gereken bir başka husus da Hasan Tahsin'in sosyalistliğidir. Şimdiye kadar Hasan Tahsin ile ilgili çıkan yazılarda onun bu yönü hep eksik bırakılmıştır. Yaşam öyküsü dile getirilirken Paris'te sosyalist düşünür Emil Van Der Velde'nin derslerini takip ettiği söylenmiş olmasına rağmen Hukuk-u Beşer'in farklı nüshalarında o, sık sık sosyalistliğinden dem vurmuştur. Özellikle kendisine karşı geliştirilen nihilist, Bolşevik ve anarşist yakıştırmalarına Hukuk-u Beşer nüshalarında yanıt verme gereği duymuştur... 'İftiralara Cevap' başlığı altında şunları kaleme alır. 'Bazı yadigarlarımızın İtilaf mümessil-i askerlerinden birine hakkımda kahpece bazı isnadat ve ithamatta bulunduklarını teessüfle haber aldık. Biz meslek itibariyle tekrar edelim adalet-i içtimaiye ve muvazene-i iktisadiye esasını terviç edenlerdeniz yani kelimenin tam anlamıyla sosyalistiz. Bolşevikliğe gelince daha ne olduğu belli olmayan ve cidden buhar halinde bulunan bir fikrin nezlimizde ru-yi zemin kabul görmeyeceği müstağni-i izahtır. Ben fikri isyanımı kalemimle tamim edenlerdenim'

Hiç kuşkusuz Hukuk-u Beşer Mütareke İzmir'in en önemli yayın organlarından birisidir. Bu durumun en açık göstergesi gazetenin başyazarı Hasan Tahsin'in kişiliğidir. Hukuk-u Beşer'in nüshaları aslında bizlere Hasan Tahsin'in bilinmeyen yönlerini de keşfetmemiz konusunda yardımcı olmuştur. İyi bir hatip, kalem erbabı, polemikçi (özellikle Köylü ve Duygu gazeteleri sahibi Haydar Rüştü ile yapılan polemikler), tüccar, komisyoncu, sadece kendi ülkesinde olanlara değil, dünyada da olanlara kayıtsız ve yabancı kalmayan, sosyalist, mütefekkir, vatansever bir karakter… Hasan Tahsin ve gazetesi Hukuk-u Beşer 95 yıl öncesinden bizlere çok anlamlı şeyler söylüyor.