Şimdi herkes diyor ki…

Memleket çok özel bir sanatçısını kaybetti…

Bence, hayır!

Henüz farkında değiliz ama…

Aslında…

'Türkiye, çok özel bir rengini kaybetti…'

***

Yıllar önce; 90'lı yılların başı…

Mekan; Günay Restoran, İstanbul…

Gece yarısına doğru ortalık hareketleniyor…

Gelenler, ağır konuk…

Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve eşi Semra Hanım…

Masaları hazır; bi'güzel yerleşiyorlar…

Sahnede 'Huysuz Virjin' var…

Önceden patrondan tembihli; 'Aman Özal çiftine laf atma!'

Adı üstünde; Huysuz bu, rahat durur mu?

Çok dikkatli, bi'bakıyor ki…

Semra Hanım genç kızlar gibi sürekli Özal'ın elini tutuyor…

Dayanamıyor, Cumhurbaşkanı eşine lafı gönderiyor:

'Ayol bırak! Adam sakat değil bir şey değil… Niye devamlı elini tutuyorsun?'

First Lady, böyle tatlı sataşmalara hazır:

'Biz 35 sene birbirimizin elini hiç bırakmadık…'

Huysuz, altta kalır mı?

Yapıştırıyor cevabı:

'Arada pudra sürün, pişik olur…'

Yıkılıyor Günay…

Özallar'ın kahkahaları diğerlerini bastırıyor; düşünün artık…

Bitmedi; iki gün sonra…

Aynı mekana Rauf Denktaş geliyor…

Huysuz, yine kendini tutamıyor…

Yavru Vatan'ın Cumhurbaşkanı'na ne dese beğenirsiniz?

'Özal buradaydı… İki gün sonra siz geldiniz... Ayol bütün Reisicumhurlar kısa ve kalın mı olur, bunun hiç ince uzunu yok mudur?'

***

Yaşayan bir efsaneydi…

Zekasıyla, mizahıyla, muazzam Türkçesi'yle fark yarattı…

Gülmeyi unutan yüzleri güldürdü…

Sanki, başka bir dünyanın yansıması gibiydi…

Türk insanının 'içindeki ses' oldu…

San'at Dünyası'nın cesareti ve özgürlüğü haline geldi…

Sahnede dünyanın en zeki insanlarından biri olurdu…

***

Muhteşem esprileri Karadenizli kimliğinin yansımasıydı…

Sormuşlar mesela:

'Cimri olmadığınızı kanıtlamak için mi tüm servetinizi Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne bıraktınız?'

Cevap şahane ötesi:

'Dokuz tane yeğenim var… Ama (Onu ben alayım, bunu sen al…) diye birbirlerine gireceklerine en iyisi hepsini derneğe bağışlamak... Zaten cenazemi bile kaldıramazlar... Bedenimi de tıp fakültesine bağışladım... Geleceğin doktor adayları Huysuz'un kadavrasını kesip biçerken hem öğrenirler, hem de eğlenirler…'

***

İlk'ti ve benzersizdi…

Doğaçlama komedinin üstadıydı…

Zekası, esprisi ve cesareti kimselerde yoktu…

Güzel yaşadı…

Kimseyle kavga etmedi; sevmediklerini lafla benzetti…

***

San'at Dünyası'nda kimseyle dargın değildi ama…

Bülent Ersoy'la…

Ne hikmetse yıldızı hiç barışmadı…

Sebebini sordular, şöyle dedi:

'Yaradılış olarak çok farklıyız... Ben çalıştığım insanların sevgilerinden dolayı bana ilgi göstermesini isterim, Bülent ise ondan korksunlar ister... Bu yüzden de etrafta terör estirir…'

***

Rahmetli Zeki Müren, Boğaziçi Lisesi'nden okul arkadaşı…

Bi'de Heybeliada Deniz Koleji macerası var…

Eğitim dedin mi, sıkılan bir tip Seyfi Dursunoğlu…

Sonunda Haydarpaşa Lisesi'nden diploma alıyor…

Sonra İngiliz Filolojisi'ne devam ediyor…

Sıkılınca orayı da bırakıyor…

Sosyal Sigortalar Kurumu'nda memur olarak çalışmaya başlıyor…

Tam 18 yıl…

Çabuk canı sıkılan biri için ne uzun süre!

Ya sonra?

'Bi'istifaya bakar bu iş' diyor ve kendini sahnede buluyor…

Burası mühim…

Koca memlekette Osmanlı'dan beri…

Kadın rolüne çıkan erkek oyuncu geleneği var…

Onlara 'Zenne' diyorlar…

Ancak…

Vatandaşta ciddi olumsuz bakış var o sanatçılara…

Sonra…

Cumhuriyet'le birlikte taşlar yerine oturmuş ama…

Gel de bunu…

Tam 50 yıl önce…

Makyaj yapıp, kadın giysileri ile sahneye çıkan…

Seyfi Dursunoğlu'na sor…

***

Peki, 'Huysuz Virjin'in büyüsü ne?

Neden bu kadar çok güldük O'nun kırmızı noktalı esprilerine?

Sözü, Seyfi Dursunoğlu'na bırakalım:

'Düşünsene kadın kılığına gireceksin, gerdan kıracaksın, bacak açacaksın. Üstelik güzel de kadın oluyorum. Öyle tapon falan değil. Fakat o peruğu çıkardığım anda her şeyin sahnede kaldığına insanları ikna edebilmek için özel yaşantıma çok dikkat etmek zorundaydım. Şov esnasında söyleyip yaptıklarımı hayatımda tatbik etmediğim için bugüne kadar insanların sempatisini, sevgisini, saygısını kazandım…'

***

Kimileri için önemli olan ne biliyor musunuz?

Seyfi Dursunoğlu'nun yaptığı gibi…

Yalnızlığını hissetmeden 'yaşayabilmeyi' becermek...

***

Bitiriyoruz…

Derler ki…

'Huysuz'u, Türkiye'ye tanıtan merhum Öztürk Serengil'in TRT'deki 'Gülünüz Güldürünüz' programıdır…

Bana sorarsanız…

'Huysuz'u memlekete tanıtan…

İzmir Fuarı'ndaki programlarıdır…

Huysuz çıkacak diye…

Gece yarısına kadar kimse yerinden kalkmazdı…

O'nun şöhretini perçinleyen rahmetli Atalay Noyaner'dir…

O'na, Fuar boyunca gönülden destekleyen…

'Sen Türkiye'nin yıldızı olacaksın' diyen de Atalay Abi'dir…

İzmir Fuarı, 45 yıl önce 'Huysuz'un staj yeri oldu…

Son derece zeki…

Son derece hazır cevap…

Son derece bilgiliydi…

50 yıldır yüzünü güldürmeye çalıştığı bu dünyaya…

Veda ettiğinde 88 yaşındaydı…

Bir sahne arkadaşının dediği gibi…

Bu dünyaya düştüğü güne şükürler olsun…

Yolu ışık, kendisi nur olsun…

Nokta…

Sonsöz: Bilenler bilmeyenlere anlatsın… Sadece varlığıyla bile ortalamayı çok yükselten eşsiz bir karakteri kaybettik... Başardığı şeyin büyüklüğü ve muzip hatırası karşısında saygıyla eğilelim… / Harun Tekin – Müzisyen…'