Oktay GÜÇTEKİN / EGEDESONSÖZ - İzmir Ticaret Odası (İZTO) Nisan ayı olağan meclis toplantısını gerçekleştirdi. İzmir Ticaret Odası Binası'nda gerçekleştirilen oturuma Selahattin Özpoyraz başkanlık yaptı.
Meclis konuşmasını gerçekleştiren İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener ise son dönemlerde gündemde olan enflasyon rakamlarına vurgu yaptı.
KAMPÜS ALANI 260 BİN METREKAREYE ULAŞTI
Ekonomi Üniversitesi'nin Güzelbahçe'de yapılacak olan kampüsü için genişleme kararı aldıklarını vurgulayan Özgener, 'Güzelbahçe Kampüs Yarışmamız ile ilgili süreç devam ediyor. Bugün itibariyle yarışmaya yaklaşık 130 ön kayıt yapıldı. Projemize olan ilgiden dolayı çok memnunuz. Ayrıca iyi bir haberi daha paylaşmak istiyorum. Kampüs alanımızın gelecek projeksiyonunu da planlamak için mevcut alanımıza komşu olan 4 bin 10, 3 bin 500 ve 97 bin 350 metrekarelik parsellerden oluşan toplam 104 bin 860 metrekare büyüklüğünde yeri de üniversitemize kazandırmış olduk. Böylece, kampüs alanımızın büyüklüğü toplam 260 bin 665 metrekareye ulaşmış oldu' diye konuştu.
OLUMSUZ ETKİLER OLARAK KARŞIMIZA ÇIKIYOR
25 ay sonra tamamen fiziki ilk meclis toplantılarını gerçekleştirmekten duyduğu mutluluğu ifade eden İZTO Başkanı Özgener, 'Dünya ekonomisinde toparlanma süreci devam ediyor. Umudumuz daha hızlı bir toparlanma yönündeydi. Ancak; son 2 aydır süren Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle büyüme hızları aşağı doğru çekilirken, enflasyon tahminleri yukarı doğru revize ediliyor. Savaşın ve yüksek emtia fiyatlarının etkisiyle, global büyüme tahmininin Ocak ayındaki projeksiyona göre yaklaşık bir puan daha düşerek yüzde 3,6 civarında olacağı tahmin ediliyor. Enflasyonun ise, yaklaşık 2 puanlık artışla yüzde 5,7 civarında gerçekleşmesi bekleniyor. Üç ayda tahminlerin bu kadar hızlı değişmesi, global ekonomide de dalga boyutunun yüksek olduğunu bize gösteriyor. Dünyada olduğu gibi bizde de makroekonomik tahminlerde sene başına göre belirgin değişiklikler görüyoruz. Merkez Bankası'nın piyasa katılımcıları ile yaptığı son beklenti anketinde; 2022 yılsonu TÜFE tahminleri yılbaşındaki yüzde 21'den yüzde 46'ya yükselirken, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla büyüme oranı beklentileri yüzde 3,2'ye düştü. Öte yandan, IMF'in savaşın etkisiyle revize ettiği son tahminler Türkiye ekonomisinin 2022'de yüzde 3'ün altında büyüyebileceğini gösteriyor. IMF'in 2022 Nisan ayında yayınladığı Global Ekonomik Görünüm Raporu'na göre, ülke ekonomimiz 2022 yılında 23. sıraya gerileyecek. Bunun sebebinin, Türk Lirası'nın değerindeki düşüşün yanısıra, yapısal verimliliğimizi diğer ülkeler kadar artıramamak olduğunu da dikkate almalıyız. Savaşın etkisini en fazla artan enerji fiyatlarıyla birlikte cari açık tahminlerinde görüyoruz. Sene başında 10 milyar doların altında açık tahmini yapılırken, şu anda 28 milyar dolar civarında bir cari açıkla seneyi bitireceğimiz öngörülüyor. Bu noktada; kur istikrarının sağlanamaması, enflasyon ile mücadelenin daha da zorlaşması ve bunların sonucunda da ülke risk priminin artmaya devam etmesi, cari açık artışının getireceği olası olumsuz etkiler olarak karşımıza çıkıyor' ifadelerini kullandı.
ÖZGENER: EKONOMİK POLİTİKALARDA DEĞİŞİKLİK İHTİYACI ORTAYA ÇIKIYOR
Enflasyon oranlarına dikkat çeken ve bunun için önemeler alınması gerektiğini vurgulayan Özgener, 'Ekonomik parametrelerin bu kadar hızlı değiştiği bir ortamda, daha önce söylediğimiz gibi ekonomik politikalarda esneklik ve değişiklik ihtiyacı ortaya çıkıyor. Ülkece, ekonomik politikaların gözden geçirilmesine en çok ihtiyaç duyduğumuz alan enflasyon. TÜFE Mart ayında yüzde 5.5 artarak, yüzde 61 seviyesine yükseldi. Yurtiçi ÜFE'de ise aylık yükseliş yüzde 9.2 olurken, yıllık enflasyon yüzde 115 seviyesine yükseldi. Yıllık bazda en yüksek artış, petrol fiyatlarının etkisiyle ulaştırma fiyatlarında meydana geldi (yüzde 99). Bu yüksek artışı yüzde 70 ile gıda fiyatları takip ediyor. Ulaştırma fiyatlarındaki aylık yüksek artış, Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte daha da yükselen petrol fiyatları ile ilişkili olmakla birlikte, enflasyonun ivmesinin ülkemizde bir süredir hızlandığına dikkatinizi bir kez daha çekerim. Ekonomistler, global emtia fiyatlarındaki yükselişin Türkiye'deki enflasyona etkisini yüzde 20-30 arasında hesaplıyorlar. Fakat geri kalanı, ülkemizdeki yerel dinamiklerin ve para politikasının bir sonucu. Merkez Bankası politika faizinin indirilmeye başlandığı Eylül 2021'den beri enflasyon yüzde 19 seviyesinden mevcut yüzde 61 seviyesine yükseldi. Çekirdek enflasyon ise yüzde 17'den yüzde 48'e ulaştı. Tüm dünyada politika faizlerinin sıkılaştırılmaya başlandığı 2021'in ikinci yarısından itibaren, faizleri sıkılaştırmayıp düşüren tek ülkeyiz. Bu durum; Türk Lirası'nın hem reel, hem de göreceli getirisi açısından da önemli bir farklılığa işaret ediyor. Yüzde 14 olan politika faizi ile reel faiz bugüne kadar görülen en düşük seviyede. Merkez Bankası yetkililerinin enflasyondaki düşüşle ilgili ana senaryosu, baz etkilerinin ortadan kalkmasıyla yılın son çeyreğinde enflasyonun düşeceği şeklinde. Fakat son 3 aydır enflasyonda hızlanan yükseliş ve beklentilerdeki kötüleşme, para politikasında gerçekçi düzenlemeler yapılmasına yönelik bir çaba olmadan mevcut politikaların fayda sağlamadığını ve enflasyonun daha da yükselmesinin ihtimal dahilinde olduğunu gösteriyor. Ortaya herhangi bir çıpa koymadan enflasyonun yükselmesine izin vermek, sabit gelirlinin fakirleşmesine, yoksulluğun artmasına, işletme sermayesinin erimesine, KOBİ'ler dahil küçük olan her ekonomik birimin fırsat eşitliğinin azalmasına, yatırım perspektifinin kısalmasına yol açıyor. Enflasyonun yükselmesini engellemek için operasyonel önlemleri artırmak ise, iş dünyası açısından belirsizlikleri iyice artırmaktadır ve çoğu zaman politika yapıcıların bile öngöremediği işleyiş bozukluklarına sebep olmaktadır. İhtiyacımız, pansuman şeklinde günlük olarak değiştirilen ve piyasa müdahale dozunu yükselten uygulamalar yerine, öngörülebilirliği artırabilecek hedefler ve bu hedeflere uygun olarak tahmin edilebilir sonuçları getirebilecek' diye konuştu
Enflasyon için para politikasına önem verilmesi ve hedeflere uygun politikaların belirlenmesi gerektiğine vurgu yapan Özgener, 'Öncelikle para politikasında enflasyonla mücadeleye daha fazla önem verilmesi ve enflasyon hedefine uygun politikalar uygulanması gerektiği kanaatindeyiz. Ülkemizin dış ticaret hadlerinin yükseltilmesi ve ihracatta daha fazla katma değer içeren ürünlerin pazarlanması için dış ticarette stratejik dönüşüm hamlesine hız verilerek, daha yüksek ihracat yerine daha kaliteli ihracata önem vermemiz gerekiyor. Bu noktada; yerli üretim yapan firmalara, kamu bankaları tarafından uzun vadeli ve düşük faizli kredi verilmesi, mevcut kredi olanaklarının artırılması ve daha düşük maliyetlerle kredi kullandırılması ile ilgili çalışmaların artarak devam etmesini temenni ediyoruz. KDV ve diğer vergi yükümlülüklerinin reel sektör üzerinde ilave maliyet yaratmaması, üretimi ve yatırımı teşvik etmesi, eğitim, sağlık ve temel ihtiyaç ürünlerinde KDV oranlarının asgari seviyeye çekilmesi ve benzer ürünler için KDV oranlarında sadeleştirmeye gidilmesine yönelik gerekli düzenlemelerin de bir an önce hayata geçirilmesi hususuna bir kez daha değinmek istiyorum' dedi.
ÖZGENER: MAKROEKONOMİK İSTİKRARA İHTİYAÇ VAR!
Kısa vadeli büyümenin sürdürülebilir olması için makroekonomiye dikkat çeken Özgener, 'Kısa vadede büyümenin sürdürülebilir olması için, makroekonomik istikrara ihtiyacımız var. Fakat, orta ve uzun vade içinyapısal verimliliğimizi artırmalı ve teknolojiyi bu amaçla nasıl kullanacağımız konusuna odaklanmalıyız. Bunu da emek, sermaye, üretim verimliliği ve toplam faktör verimliliği gibi bütün boyutları ile ele almalıyız. Ekonomimizi büyütmek, vatandaşımızın refahını artırmak istiyorsak, bunun cevabını teknolojide aramalıyız. Özellikle yeni teknoloji uygulamalarında, teknolojinin her ülke, bölge ve hatta şirket ihtiyaçlarına uygun olarak adapte edilmesinin ne kadar önemli olduğunugörüyoruz. Teknolojinin ne olduğundan bağımsız olarak, hangi sorunumuza çare olacağına kafa yormalıyız. Son 20 yılda Türkiye`de 92 teknoloji geliştirme bölgesi, 1.565 devlet destekli Ar-Ge ve tasarım merkezi kuruldu. Ar-Ge yapan insan kaynağı sayısı 200 bine yaklaştı. Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı ise binde 5'lerden yüzde 1.09'a yükseldi. İzmir'deki sayılara baktığımızda 4 teknoparkımız, 96 Ar-Ge, 26 Tasarım Merkezimiz faaliyette. Bu merkezlerde en çok öne çıkan sektörler: makine-teçhizat, otomotiv sanayi ve tekstil. Tüm çabamız; İzmir'in ticari potansiyelini arttırmanın yanında İzmirli firmalarımızın ar-ge, tasarım, inovasyon, markalaşma gibi uluslararası pazarlarda rekabet etmelerini sağlayacak becerileri edinmelerini sağlamak. Bunun yanısıra, kentimiz ekonomisinin büyümesi için döviz geliri getiren doğrudan yabancı yatırımlarının kentimize çekilmesini de çok önemsiyoruz. İzmir'de mevcutta yer alan yabancı sermayeli firmaların analizi, İzmir ekonomisinin çok sektörlü yapısına ve İzmir'in hemen her alanda yatırım aldığına işaret ediyor. İzmir'de 2021 itibariyle faaliyet gösteren yabancı sermayeli firma sayısı 2 bin 865. Bu şirketlerin dağılımına bakıldığında; en çok dış ticaret yaptığımız ülkeler olan Almanya, Hollanda, İtalya, Fransa, İngiltere, ABD gibi ülkelerin listenin başlarında yer aldığını görüyoruz. Yanısıra komşu ülkelerimiz İran, Yunanistan, Azerbaycan ve Suriye'nin ilk 10 ülke arasında yer alması dikkat çekiyor' ifadelerini kullandı.
KURT: BU ÜLKENİN BÖLEN DEĞİL BİRLEŞTİREN YAPIYA İHTİYACI VAR!
Son günlerde gündem olan ve kooperatif meslek grubunu ilgilendiren bir konu için söz aldığını vurgulayan Yapı Kooperatifleri meslek komitesi Başkanı EGE İŞ KOOP ve BATI KOOP GENEL Başkanı Halil Kurt, 'Ülkemizin gerek salgın hastalık gerek ekonomik krizlerle boğuştuğu bu dönemlerde özellikle inşaat sektörünün zor bir dönem yaşadığı temel yapı malzemelerinin fiyat artışlarına yetişemediği noktada yeniden gündeme gelen yapı kooperatifleri faaliyetlerini hızla sürdürmektedir. 69'ncu yapı kooperatifleri komitesi olarak temelinde kooperatif ortaklarının birikimlerini büyük yatırımlara dönüştürmek olan kooperatif yapıyı yeniden canlandırarak kentimizdeki önemli bir soruna katkı koyduğumuza inanıyoruz. Bu yapılaşma modelinde önce meclis üyelerimiz ile kurulan ve kendin önemli lokasyonun da arsasını alarak inşaata başlayan bir kooperatifimiz, sonrasında ise kentsel dönüşümde elini taşın altına koyarak sorumluluk alan ve başarılı bir şekilde yoluna devam eden kooperatiflerimiz örnek teşkil etmektedir. Ancak başarı ile davam eden belediye ve kooperatif işbirliği sonucu oluşan faaliyetleri gerek bilgi eksikliği gerekse başka nedenlerle haksız eleştirilere maruz kalmaktadır. Kısa adı kentsel dönüşüm olan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi adı altındaki kanun belediyelere verdiği yetki doğrultusunda İBB meclisi bir karar alıyor ve İZBETON anonim şirketine bu konutların yapılması için oy birliği ile yetki veriyor. Daha sonra Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile İZBETON arasında işin yapılabilmesi için protokol imzalanıyor. Protokolün yapılmasından sonra kentsel dönüşüm alanlarının yapılaşma çalışmalarını üstlenen İZBETON, bir yandan konutların yapılması için altyapı çalışmalarını ve planlama çalışmalarını yürütüyor, bir yandan üst yapı işini yüklenecek yüklenici arayışına başlıyor. Yaklaşık 1 yıl süren araştırma sonrası son dönemlerde yaşanan piyasa koşulları, yüksek enflasyon ve piyasa koşulları nedeniyle bu çalışmalar sonuçsuz kalıyor. Sonrasında yapı kooperatifleri sorumluluğu üstlenmiş ve uzun zamandır çözülemeyen sorun hem hak sahiplerini, hem de kooperatif ortaklarını memnun edecek çözüme kavuşturulmuştur. Bu sistem sayesinde riskli yapılarda ve gecekondularda oturan ailelerin yapıları kooperatif aracılığı ile yapılacaktır. 2014 yılından beri savunduğumuz kentsel dönüşüm kooperatifler haricinde başarıya ulaşamaz savımızın doğruluğunun ispatı bizi mutlu etmiştir. Tüm arkadaşlarımızı kooperatifleşmeye davet ediyorum. Bu ülkenin bölen değil birleştiren, ayrıştıran değil ele ele tutuşturan yapıya yani kooperatife ihtiyacı vardır' diye konuştu.