Bekir Coşkun, Akşam gazetesi yazarı Deniz Güçer'in sorularını cevapladı... Hürriyet’’ten neden ayrıldığını anlattı’… ’
Hürriyet Gazetesi Yazarı Bekir Coşkun, tam 16 yıl yazdığı Hürriyet'ten ayrıldı. Her yıl bir kaç defa, 'Bekir Coşkun Hürriyet'ten ayrılıyor' dedikoduları çıktığı için ilk sorum, 'Geri dönüş söz konusu olabilir mi?' oldu.
Coşkun, 'Hayır, o noktayı çoktan geçtik. Benim de canım yanıyor, Aydın Doğan'ın da canı yanıyor aslında' diye konuştu.
Eşi Andree ile Cunda Adası'nda Akşam'ı konuk eden Coşkun'un sürpriz ayrılığını ilk defa biz duyduk. Coşkun, Ertuğrul Özkök'ün umre gezisiyle ilgili espriler yapmayı ihmal etmedi. Ama, 'Özel bir dönemden geçiyoruz' diyerek 'dikkatli' olduğunu da ima etti.
"Baskıyı hissediyordum. Muhalif yazılarımın bedelini biri ödeyecekti. Ben, patron... Ama en ağır bedeli okuyucu ödeyecek. Gerekçe sormayın, yorum yapmayacağım.
Gerçek tasfiye listesi geçtiğimiz günlerde yapıldı ve iktidar tarafından Aydın Doğan'a gönderildi. 'Bunlar bizi haksız yere eleştiriyorlar' diye. Bir siyasi iktidar patrona niye liste gönderir? Bu bilgi kesinlikle doğru. Baştan 'Böyle bir rezillik olamaz' dedim ama birinci ağızdan doğrulattım. Bu kadarını açıklayabilirim. Liste bütün Doğan grubunu kapsıyor. Muhalif yazarların listesi yapılmış. İşte biri yüzde 85 eleştiriyor, diğeri yüzde 60 gibi...
Böyle bir şeye kimse imza atamaz. Ama şuna eminim Tayyip Erdoğan'ın, siyasi iktidarın bilgisi dışında liste gitmez.
Artık oynamak istemiyorum. Canımı yakmaya başladı. Gazeteciler toplumdan koptu. Arabalarının camları füme, Boğaz'da oturuyorlar. Ben öyle değilim. Büfecimle sohbet eder, balıkçı kahvesine giderim. Onlarla konuşunca utanıyor insan. Sonra kalkıp oyun oynayalım falan. Günahtır! Umreye gitmek yerine ibadet gibi gazetecilik yapmalı. Bunu kaybeden gazeteci bitmiştir.
Şaşkınım. Bu kadar büyük sermaye birikimi olan medya nasıl az güvenilir kurum olur? Bunu nasıl becerdik? İnsanlardan canlarını istemiyoruz, çocuklarını dağa göndermiyoruz, vergi istemiyoruz. Güzel bir şey dağıtıyoruz. Ama itibarsızız. Bunun cevabı bulunmalı. Dinci medyada da inançlı insanlar var. Anadolu kahvelerinde bir peygambere bir Atatürk'e laf söyletmezler. Türk insanı bu motifi yüreğine işlemişken biz nasıl ikiye bölündük? O kesimdeki gazeteciler de bunu düşünmeli.
BASIN, GÜNAHININ BEDELİNİ ÖDÜYOR
Kim ne derse desin Türkiye'de artık medya vardır. Sakattır, kokuşmuştur, itibarı yoktur ama medyadır. Eskiden gazeteciler yoksuldu, çalışma koşulları kötüydü. İtibar var mıydı? O şartlarda ne kadar olursa o kadar. Asıl soru şu: Makineler büyüdü de saygınlık niye büyümedi. Daha beter oldu, eridi. Güvenilirlikle ilgili kamuoyu yoklamalarında Türk medyası diptedir. Bu kadar paramız pulumuz varken itibar kazanamadığımız için biz kötü gazetecileriz. AKP döneminde toplumumuza ihanet ettiğimizi de kanıtladık. Günahkar bir mesleğin mensuplarıyız. Bugün bu vebali ödüyoruz. Bir gün bir patron elinde kelepçe götürülüyor. Bir gün bir yazar haksız yere içeride. Biz yıllardır Türkiye'nin başına çorap örüldüğünü toplumdan gizledik. 'İyi gidiyor' dedik. Evlere nohutlar, mercimekler gitti, yoksullar onlara oy verdi ve medya bunu sorun yapmadı. Kara başlıklarla çıkmadı. Gelişmiş bir ülkede olabilir mi bu? Kötülük asla zincire vurulmaz gelip ısırır insanı. Bir şekilde üzerine sıçrar. Medyada olan da budur.
BİR NUMARA BEN DEĞİLİM
Ben değilim onu biliyorum. Çok sevdiğim bir yazar. Türkiye'nin en namuslu, en düzgün yazarlarından biri. Tahmin ediyorum ki, başını sokacak bir evi vardır. O bir numara.
Kovulacağım zamanı hissedip kendim giderim. Ama buradan kovulduğum anlamı falan çıkmasın. Patronun günahı yok. Öyle bir liste geldiğinde kim bilir ne kadar canı yanmıştır.
AKP'Lİ BAKAN 'VALLAHİ SEVİYORUM' DEMİŞ
Bana yalan söylemediyse bir tane gördüm. Okuyorum dedi yemin et dedim, etti gerçekten. İsim vermeyeceğim ama eskiden bakandı. Yüzündeki ifadeden okuduğunu anladım."