İşte Başkan Kocaoğlu’nun kaleminden İzmir’in geleceği:
İzmir’in Yerel Yönetim Vizyonu Neleri İçeriyor?
Küreselleşen ve sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçen bir dünyada kentler, özellikle de büyük kentler, gittikçe daha çok önem kazanmaktadır. Büyük kentler küreselleşme süreci içinde hem kendisini, hem de hinterlandını bir kentsel bölge halinde yeniden yapılandırmaktadır.
Dünya’da yaşanan gelişme dinamikleri fiziki mekanın şekillenmesini etkilemekle kalmayıp, demokrasiye ve insan haklarına bakışımızı değiştirmekte, derinleştirmektedir. İnsan hakları bildirgelerinde yer alan ‘insanın yaşam hakkı’, başına ‘onurlu’ nitelemesi getirilerek kullanılan bir haktır. Bu hak, sadece biyolojik olarak yaşamın sürdürülmesini değil, bireylerin onurlarına saygı gösterilerek sürdürülmesini de öngörmektedir. İnsan haklarıyla temellendirilmiş katılım, artık kararların kalitesini geliştirmek için başvurulan bir araç olmaktan çıkmış, mutlaka gerçekleştirilmesi gereken bir amaç haline gelmiştir.
İnsan hakları bakımından son yirmi yılda yaşanan çok önemli bir gelişme de, çevre hakkının öneminin kavranması olmuştur. Rio Deklarasyonu’yla dünyaya sunulan sürdürülebilir kalkınma koşulu bugün tüm ekonomik gelişme kararlarının sınandığı temel bir ölçüt haline gelmiştir. İnsan hakları kağıt üzerindeki ilkeler olarak kalıp, insanların yaşamına doğrudan girmedikçe anlamlı değildir. Yerel yönetimlerin, kentliye emrivakiler halinde sunulan kararlarla, kenti yönetmeye çalışması günümüzün demokrasi anlayışıyla bağdaşmamaktadır.
İzmir konumuyla, halkının yaşantı biçimiyle, meslek odalarının ve STK’larının faaliyetleriyle özel bir yere sahiptir.
İzmir’in farklılığı üç özelliği üzerine oturtulabilir:
Birincisi, İzmir kentinin nesnel fiziki varlığıdır.
İkincisi, kentin aktörleri olarak İzmirlilerdir.
Üçüncüsü ise, ilk ikisinin etkileşimi sonucu ortaya çıkan yaşam biçimidir.
Fiziki varlığına ilişkin farklılıkların en önemli öğesi deniz olgusudur. Deniz, İzmirliye iki kıyısı arasında 5-6 km uzaklık olan bir körfez biçiminde sunulmaktadır. İzmir’in günümüzdeki yerleşme dokusu, denizi sürekli olarak kentlinin yaşamında tutmaktadır. Deniz ve Körfez, İzmirlinin yaşam deneyimini zenginleştirmek bakımından diğer kentlere göre çok önemli farklılık ve çeşitlilik kaynağıdır.
Böylesine fiziksel niteliklere sahip olan kent, İzmirliler için bir yaşam biçimi ve bunun paralelinde yaşam kalitesi farklılığı yaratmaktadır. İzmir’de gündelik hayat sakin ve rahatlatıcıdır. İzmirli tutucu değil değişime ve yeniliğe açıktır. İş dışındaki yaşamı eviyle sınırlanmamıştır. Konut dışı yaşam, farklı gelir düzeylerine göre değişik biçimler alabilmektedir. Bu çoklu yaşam tarzı, İzmir’de kentlinin birbiriyle ilişki kurma biçimini etkilemekte ve bir anlamda anonimleştirmektedir.
İzmir’de kent yönetimlerinin karşılaştığı en önemli ikilem, bir yandan küreselleşen dış dünyada yarışmayı sürdürmenin gereklerini yerine getirirken, diğer yandan İzmir’in yaşam biçiminin özelliklerini korumayı başarabilmektir. “İzmir geri kalıyor” diye yaratılan panik havası içinde alınan kararlar, İzmir’in dünyadaki yarışmada kullanabileceği en değerli kaynağının tahrip edilme riskini taşımaktadır.
İzmirli, genel olarak ‘İzmirli’ olmaktan memnundur; İzmirli olmayı bir ayrıcalık olarak görmektedir. ‘İzmirli’ denildiğinde, fırsatları değerlendirebilen, bağnaz olmayan, yaşamdan zevk alabilen, insanlarla iyi ve kolay ilişki kurabilen bir birey imgesi zihinlerde canlanmaktadır.
Dünyadaki gelişmelere ve İzmir’in farklılıklarına ilişkin bu saptamalardan sonra İzmir’in yerel yönetim vizyonunun ne olması gerektiği konusuna geçilebilir. Buraya kadar geliştirdiğimiz kısa çözümleme, İzmir’i bulunduğu konumdan geleceğe taşıyacak yönetim vizyonunu, dört boyut üzerinde kurabileceğimizi göstermektedir.
*
İzmir Yerel Yönetim Vizyonunu Yaşama Geçirmek İçin Uygulanacak Stratejinin Ana Hatları:
• İzmir’in dünyadaki yerini geliştirmek
İzmir vizyonunun birinci boyutunu oluşturan dünya ekonomisinin iş bölümündeki yerini sürekli geliştirme hedefini başarmak için Ekim 2009’da toplanan İzmir Kültür Çalıştayı’nda İzmir’in tasarım ve yenilik (inavasyon) kenti olması konusunda yapılmış olan tercih, çok kapsamlı ve kentin büyüklüğüyle tutarlıdır. Sektör tercihlerine dayanan vizyon/strateji saptamaları küçük kentler için yapılabilir; İzmir gibi dünyanın 117. büyük kenti için uygun bir seçim değildir. İzmir, tüm önemli kentler gibi çeşitlenmiş bir ekonomiye sahiptir. ‘Tasarım ve yenilik kenti’ hedefi bu bakımdan çok uygun bir belirlemedir. Bu strateji, tüm ekonomik sektörleri kapsamakta, her sektördeki birim üretimin katma değerini yükselterek, kentlinin refahını geliştirmeyi amaçlamaktadır.
İzmir’in tasarım ve yenilik kenti olması sadece ekonomik performans açısından değil, aynı zamanda kentin kimliğinin gelişmesine yapabileceği katkılar bakımından da önemlidir. Kültür Çalıştayı’nda, İzmir’in tasarım ve yenilik kenti olarak gelişirken, bir yandan İstanbul’la kuracağı işbirliğinin önemine dikkat çekilmiş, öte yandan bir Akdeniz kenti olarak, Akdeniz kentler ağının etkili bir odağı haline gelmesinin gerekliliği ortaya konulmuştur. Tabii İzmir ekonomisi için bir strateji geliştirirken, İzmir’in Ege Bölgesi’nin ekonomik merkezi olmasına ilişkin işlevlerini geliştirecek tercihler yapmak da gerekir. Ege kentsel bölgesinin dünyaya eklenmesi için gerekli hizmet ve altyapının İzmir’de toplanmasıyla bölgenin yarışma gücü artacaktır.
*
• Kentin yaşam biçimini koruyarak, yaşam kalitesini iyileştirmek
İzmir vizyonunun ikinci boyutunu oluşturan, gerilimi düşük yaşam biçiminin tahrip edilmesini önleyerek, yaşam kalitesini geliştirmeyi, hem araçsal hem amaçsal olarak temellendirmek olanaklıdır. Araçsal yönü, İzmir’in tasarım ve yenilik kenti olmasıyla yakından ilişkilidir. Yenilikçi ve tasarım kapasitesi yüksek gruplar yaşam yerlerini seçerken, huzurlu ve kalitesi olan yerleri tercih etmektedir. Tasarım ve yenilik kenti olmak isteyen İzmir’in bu konuda yararlanabileceği en önemli üstünlük, yaşam huzuru ve kalitesi olacaktır. Doğaldır ki huzurlu ve kalitesi yüksek bir yaşam, her İzmirli için bir amaçtır. Yaşam huzuru ve kalitesi bilinçli olarak korunmazsa, İzmir’in içine sokulmak istediği gelişme telaşı içinde ‘gelişme’ adına yaratılan emrivakiler, İzmir’in yaşam kültürünü tahrip edebilir.
• Ekolojik sürdürülebilir bir kent
İzmir vizyonunun üçüncü boyutu, kentsel gelişmenin ekolojik sürdürülebilirlik koşuluyla birlikte gerçekleştirilmesidir. Bu koşul her kent için önemlidir ama İzmir için özellikle önemlidir. Sürdürülebilir bir kentsel gelişme için dört ana konuda dönüşüm sağlanmalıdır. İlki, kentlerde fosil yakıt tüketiminin en aza indirgenmesidir. Enerji tüketimi azaltılırken, yenilenebilir enerji kaynaklarının payı arttırılmaya çalışılmaktadır.
Kent yönetimlerinin enerji tasarrufunu sağlamak için başvurduğu en önemli tercih, toplu ulaşımı geliştirmektir. Büyük kentlerde ulaşımda özel araç sahipliğinin kışkırtılmasına dayanan yaklaşımların yarattığı sorunlar, sadece fosil yakıt tüketiminin artmasında kendisini göstermemekte, trafik sorunu da çözümsüz hale gelmektedir.
Sürdürülebilirliğin ikinci önemli alanı, kentsel atıklara yaklaşımdır. Atıklar, bir zamanlar kentlinin yaşamından uzaklaştırılması gereken zararlı maddeler olarak görülürken, çevre bilincinin gelişmesiyle birlikte yerinde değerlendirilmesi gereken bir kaynak olarak kabul edilmektedir.
Sürdürülebilirlik kavramı yaşam kalitesi bakımından düşünülmeye başladığında, kentlilerin doğal yaşamla ilişkilerinin kolaylaştırılması ve kentlinin beslenme güvenliğinin sağlanması önem kazanmaktadır. Kentler, kendi yöresindeki organik üretimin geliştirilmesi, örgütlenmesi ve pazarlama kanallarının açılmasıyla zenginleşmektedir.
Çevre sorunlarının bir diğer boyutu su kaynaklarının azalması ve niteliğinin bozulmasıdır. Bir yandan su kaynakları korunurken, diğer yandan yeni kaynaklar yaratmak ve bozulmanın, etkilerini ortadan kaldırmak önemlidir
• Yerel demokrasinin öncüsü bir kent
İzmir kentsel yönetim vizyonunun dördüncü boyutu, İzmirlilerin kente ilişkin proje geliştirme ve karar verme süreçlerine nitelikli katılımın sağlanmasıdır. Bu konu, İzmir’in demokrasi tarihindeki öncü rolü düşünüldüğünde özel bir önem kazanmaktadır.
Bir ülkede yerel demokrasi güçlü değilse, o ülkenin demokrasi kalitesinin yüksekliğinden söz edilemez. Ülkemizde gelişkin bir yerel demokrasinin kurulamayışı, merkeziyetçi siyasal geleneğimizle yakından ilişkilidir.
Siyasetçiler çoğunlukla iktidar olmayı, her konuda kendilerinin belirleyici olması biçiminde algılamaktadır. Her projeyi, kendisinin projesi olması koşuluyla desteklemektedir. İdeal bir demokrasinin, iktidar projelerinin uygulanmasıyla değil, toplumun geliştirdiği fikir ve projeleri gerçekleştirecek koşulların yaratılmasıyla mümkün olduğu yeterince anlaşılamamıştır. Büyük kentlere tepelerden bir yerden “projeler ihsan etmek” böyle bir siyasal kültürün doğal sonucudur.
Türkiye’de yerel kamu alanlarının oluşamamasında başlıca iki mekanizmanın etkili olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, siyasal kültürümüz içinde yerel parti örgütlerinin kendilerini merkezdeki çatışmaları yerelde üretmekle görevli saymalarıdır. İkincisi ise, Türkiye’de kültür endüstrilerinin ve bir parçası olan sözlü ve yazılı medyanın aşırı merkezileşerek İstanbul’da odaklanması ve buradan merkezdeki çatışmayı yerelliklere taşımasıdır.
Yerel demokrasinin oluşabilmesi için yerel kamu alanının var olması ve sorunların bu alanda tartışılarak çözümlerin geliştirilmesi gerekir. Böyle bir süreçten geçerek geliştirilen projeler toplum tarafından içselleştirilir. Yeterli demokratik ortam oluşmuşsa, merkezdeki bir siyasetçinin orada yaşayanlara lütuf yapıyor havasında proje açıklaması, garip karşılanan bir siyasal pratik haline gelir.
Yerel yönetimler, kentin taleplerine duyarlı olmak durumundadırlar. Bu farklılık, yakınılacak bir konu değil, İzmir’in korunması gereken bir değeridir. İzmir Büyükşehir Belediyesi, proje ve yatırımlarını geleceğin İzmir’ini bugünden şekillendirmeyi amaçlayan bu vizyona ve stratejilere bağlı olarak gerçekleştirmekte; gücünü İzmir’den ve İzmirlilerden almaktadır.