Siz bu satırları okurken…
O, dört gün sonra 71 yaşına basacak…
***
Yazgı bu işte…
Henüz dokuz aylıkken çocuk felcine yakalandı…
Hiç içinden geldiği gibi koşamadı…
Oynayamadı…
Müziğe tutkusu o yıllarda başladı…
Sesi de öyle güzel öyle yanıktı ki…
Haftalığından biriktirdiği parayla konserlere gidiyor…
Eve döndüğünde…
Aynanın karşısında şarkıcıların taklidini yapıyordu…
Belki inanmayacaksınız ama…
Küçücüktü…
Arkadaşlarıyla orkestra kurdu…
Evlerinin bitişiğindeki düğün salonunda alkışlandılar…
Çok amatördüler ama…
Aynı zamanda…
Çok da yetenekliydiler…
Lise yılları gelip çattığında…
Yeni bir orkestra kurdu…
Artık profesyonellik süreci gelip, çatmıştı…
Pir Sultan ve Karacoğlan deyişleriyle…
Beste yapmaya başladılar…
Türkiye değişim içindeydi o yıllarda…
Yeni orkestrası…
'Siyah Örümcekler' ile birlikte ilk plağını patlattı:
'Kendim Ettim Kendim Buldum'…
O sırada, lise ikinci sınıftaydı, arkadaşları da öyle…
***
Önü açılmıştı…
Gaziantep'teki baba ocağına veda etti…
Adana'yı ikinci memleket yaptı…
Artık sahne hayatı başlamıştı…
Şarkı söylediği 'Beyaz Saray' adeta yıkılıyordu…
***
Liseyi bitirdi, 'Ver elini İstanbul' dedi…
Gönlünden doktorluk geçiyordu…
Hep…
Çocuk felci nedeniyle sakat olan bacağını iyileştirmeyi düşlüyordu…
Üniversite sınavında diş hekimliğini kazandı ama…
Ah o müzik aşkı yok mu?
Dişçiliği bıraktı, kendini müziğin kollarına attı…
Tam 50 yıl önce…
'Altın Mikrofon Yarışması'na katıldı….
İlk bestesi 'Kükredi Çimenler' ile birinci oldu…
Artık…
Anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri olmuştu…
Birbirinden güzel şarktılar arka arkaya geldi…
'Kara Kuzu'… 'Deniz Üstü Köpürür'… 'Garip'…
O'nu bi'anda ünlü yaptı…
'Aldırma Gönül' ve 'Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'…
Satış rekorlarını parçaladı…
***
O sıralarda 'Anadolu Rock' diye, bir yakıştırma yoktu…
Alkışlar, O'nu ve arkadaşlarını çok mutlu ediyordu…
Ancak…
Güzel günlerin de bi'sonu vardı…
1980'li yıllar…
O'nun ve yolundan giden sanatçıların…
Sıkıntılarla boğuştuğu sürecin adıydı…
Tam yedi sene (1981-88 arası…)
Bestelerinin TRT'de çalınması yasaklandı…
Onca sıkıntıya karşın…
Çizgisinden bir milimetre sapmadı…
'Türküler Yanmaz' albümünü…
Sivas Katliamı'nda yaşamını yitirenlere ithaf etti…
***
Türkiye'nin sancılı dönemlerinde…
Üzüldü, kahroldu ama dik durdu…
Hiç bükülmedi…
O günleri bir röportajda şöyle anlattı:
'Her kışın bir baharı vardı bizler için… İnsanın, inandığı davada ayakta durması gerekir… Teslimiyeti hiçbir zaman sevmedim... Çünkü ben sanatçıyım, yaşadığım toplumun sesiyim... Bir yerlere gelebilmek için bedel ödemek kaçınılmazdır… Çocuğuma süt alamadığım günleri dün gibi hatırlarım… O günleri yaşamasaydık, bu denli olgunlaşamazdık belki de…'
***
Neredeyse 50 yıllardır ürettiği tüm şarkılarda…
Şu dört sözcüğü 'manşet' yaptı; onlardan vazgeçmedi:
'Sevgi… Barış… Dostluk ve Kardeşlik…'
***
Hep 'toplumcu müzik' yapmak istedi…
Rotasını hiç değiştirmedi…
Sergilediği müzikte…
Geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmasına dikkat etti…
İnançlarından, düşüncelerinden, politikamdan taviz vermedi…
***
Türkiye'nin in huzursuz yıllarında…
Ayten Hanım'ı sevdi; evlendi…
Kızı Türkü ve oğlu Ozan ile öyle mutlular ki…
***
Bu kısa öykünün kahramanı…
Edip Akbayram'dır…
Şarkılarıyla…
Besteleriyle…
Ve…
Beyefendi kimliğiyle…
İki nesil büyütmüş…
Türkiye'nin yüz akı sanatçılarından biridir…
Alkışlarla yaşar…
Türk Medyası'nda…
Olumsuz tek kelimenin bile hedefi olmamış bir yıldızdır…
Toplumcu müzik yapmanın tadını çıkaran…
Ender seslerden biri olarak…
Gururlu…
Zaten O'nu ayakta tutan da bu özelliği…
***
Bitiriyoruz…
Edip Akbayram, dünyanın her kıtasında konser verdi…
Görmediği, sahne tozunu yutmadığı dünya başkenti kalmadı…
Buna karşın diyor ki:
'Bizler için memleketimizdir baki kalan... Bu ülkeyi sever gibi görünüp ihanet eden o kadar çok insan var ki… En çok da, kardeşçe yaşadığımız günlerin özlemini duyuyorum…'
Nokta…
Sonsöz: 'Darbeler, tutuklanmalar, gözaltılar, yıllar süren çalışma yasakları… 70 yaşıma geldim… Neler gördüm ama hep aynı kaldım… / Edip Akbayram / Sanatçı…'