Ekonomi uzmanları uzunca bir süredir 'gelişen ekonomilerin' risk altında olduğunu söylüyorlardı. ABD Merkez Bankası (Fed)'nın faizleri sıfıra indirerek parasal genişleme operasyonu uygulamasının, 2008 yılında başlayan krizinin atlatılmasında büyük etkisi olmuştu. Bunun ardından Çin ile birlikte aralarında Türkiye'nin de bulunduğu yükselen pazar ekonomileri, büyüme trendi yakalayarak krizi çabuk atlattılar.
Ancak şimdilerde durum öyle görünmüyor. Fed'in faizleri arttırma belirsizliği piyasaların da belirsizliğini sağlıyor. Fed her beklenti zamanı faiz arttırma girişimini erteliyor. Sözde erteleme Eylül ayında sona erecek.
Rusya ve Brezilya, siyasi riskler ve düşen petrol fiyatlarının etkisiyle, Çin ekonomik durgunluk nedeniyle talep daralması sonucu oluşan dünya ticaretindeki daralma, Türkiye ise siyasi belirsizlikler ve çatışma ortamı nedeniyle kriz yaşıyor
Bu durumda Rusya para birimi ruble, dolar karşısında değer kaybediyor, Kazakistan'ın para birimi tenge düşüyor.
2008 sonrasında dünya ekonomisinde gerçekleşen büyümenin yüzde 30'unu sağlayan Çin, iki kez devalüasyona gidiyor.
Belirsizlikler; bu arada yükselen ekonomilerden para çıkışını da hızlandırıyor. 2009-2014 yılları arasında 2 trilyon dolar dış kaynak çeken 19 yükselen ekonomiden, son bir yılda yaklaşık 1 trilyon dolar civarında bir meblağ kaçtı.
Hani yükselen piyasalar dünya ekonomisinin başka bir deyişle büyümenin motoru olacaklardı? Burada bir yanlışlık olmalı.
Türkiye'ye bakacak olursak. Lira dolar karşısında Ocak ayından bu yana, yaklaşık yüzde 25 oranında değer kaybetti. Asıl 18 Eylül tarihi Türkiye için büyük önem taşıyor. Bu tarihte Fitch Türkiye'nin notunu açıklayacak. Ancak hem siyasi belirsizlik hem de yaşanan çatışma iklimi, notun olumsuz olacağını az çok bize gösteriyor. Daha dün Uluslararası Kredi Derecelendirme Kurumu Olan Moody's, erken seçime gidilmesinin Türkiye ekonomisi için olumuz olacağını açıkladı.
Bu arada doların artması, Türkiye'de yaşayan insanları yüzde 25 oranında da fakirleştirdi. 2015 yılı için aldığı toplam yüzde 8'lik zam, bu değer kaybıyla birlikte memura yüzde 17 fakirleşme olarak geri döndü. Hali hazırda memurun yüzde 17'lık bir alacağı bulunuyor. Bu kayıp giderilmeksizin, 2016 yılında alınacak yüzde 11'lik zammın, sanki bir lütufmuş gibi lanse edilmesi de akıllarla alay etmek oluyor sadece.
Sadece memur mu, çiftçi de ayni durumda. Yüzde 25'lik kur artışı çiftçinin milli gelirini yıllık 2800 doların altına indirdi.
Türkiye'de içte bunlar yaşanırken, dövizdeki artış Türkiye'nin dış borcunu da arttırdı. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 820 milyar dolardan 592 milyar dolara düştü. Yani Türkiye G 20 liginden düşmeyle karşı karşıya kaldı.
Bu durumda Türkiye 2023 yılı için hedef koyduğu dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisinde olma durumunu güncellemek durumunda kalacak.