Tutuklama kararları kaldırılan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül 27 Şubat 2016 günü saat 03.15 sıralarında Silivri Cezaevinden salıverildiler

Anayasa Mahkemesi 25/26.02.2016 tarihli Genel Kurul kararıyla 'hak ihlali' vardır dedi. Anayasa Mahkemesi Anayasanın 19 maddesiyle güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, 26 ıncı ve 28 inci maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için karar örneğinin İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verdi ( Başvuru No. 2014/1440). Ardından İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye kararı verdi.

Gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül hakkında ayrı ayrı olmak üzere verilmiş üç ayrı tutuklama kararı vardı ve üçü de birbirinden ağır suçlardı…

Silahlı terör örgütünü üye olmaksızın (sonradan üye olmak haline dönüşen) MİT tırlarının durdurulmasıyla ilgili olarak 'Devletin Güvenliği veya İç ve Dış Siyasal Yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken belgeleri', 'örgüt kapsamındaki soruşturmaya rağmen' yayınlamak suretiyle ve Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Siyasal veya Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme suçundan ve bu bilgileri 'basılmış eserler dışında' internet sitesinde de yayınlandıkları için 'mesleki durumları' da gözetilerek Can Dündar ve Erdem Gül hakkında İstanbul 7 Sulh Ceza Hakimliğindeki Hakim, tutuklama kararı verdi (26.11.2015 tarih 2015-490 sorgu sayılı karar). Bu notu yazın bir kenara…

Tutukluluğa itiraz reddedildi. Tutukluluğun kaldırılması için yapılan incelemelerde Sulh Ceza Hakimlikleri hakimlerine göre 'tutukluluk halleri' yasaya uygundu, o halde devamına…

Soruşturmanın 'selametini tehlikeye düşüreceği değerlendirildiğinden' Sulh Ceza Hakimlerinden bir hakim müdafilerin dosyadan inceleme ve örnek alma yetkisinin kısıtlanmasına 01 Haziran 2015 tarihinde karar verdi. Soruşturmanın selameti sağlanmış oldu.

Gazeteciler Savcılığa telefonla çağrıldı, onlarda gitti. Sonra da tutuklandılar. Hemen ardından İstanbul Başsavcılığı 27 Kasım 2015 tarihli basın açıklaması ile herkesin merakını giderdi. Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki soruşturmanın (ve dolayısıyla tutuklanmalarının) 'basın özgürlüğü' ile hiçbir ilgisi olmadığını kamuoyuna açıkladı.

Basın açıklamasında şüphelilerin habere konu görüntüleri nereden temin ettiklerine yönelik soruşturmanın devam ettiğini ve bu soruşturmanın en kısa zamanda sonuçlandırılacağı ifade ediliyordu. Zaten MİT Tırları ile ilgili ceza davası İstanbul 14 Ağır Ceza Mahkemesinde devam ediyordu. Hatta 'FETÖ / PDY Silahlı Terör Örgütünün nihai amacı Türkiye Cumhuriyeti Devletini sahte ihbar ve delillerle teröre yardım eden ülke konumuna sokarak Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmasını sağlamak olarak tespit' edilmişti. Bunu da öğrenmiş olduk ve bu görüş daha sonra yazılan iddianamede yer aldı.

Basın açıklamasında'Can Dündar genel yayın yönetmenliği görevini yürüttüğü Cumhuriyet Gazetesinde 29 Mayıs 2015 tarihinde Can Dündar imzasıyla 'Jandarma Var Dedi' başlıklı bir haber yayınlanmıştır. Haberde gizli kalması gereken fotoğrafların FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün nihai amacına yardım etmek için temin edildiği ve devlet sırrını ifşa maksadıyla yayınlandığı tespit edilmiştir' denildi… Ve şüpheliler yayın eyleminde ısrarlı olmuşlar… Erdem Gül imzasıyla 11 Haziran 2015 tarihinde yayınlanan 'kirli operasyon' 15 Ekim 2015 tarihinde yayınlanan 'besle kargıyı…' başlıklı haberlerde de FETÖ/PDY Silahlı terör örgütünün nihai amacına yönelik haberlerin yayınlanmaya devam ettiği…

Basın açıklamasının en önemli yanı ise 'Soruşturmanın anayasal teminat altında bulunan 'basın özgürlüğü' ile hiçbir ilgisi bulunmayıp, kişi hak ve hürriyetlerini ihlal edecek hiçbir tavır içerisine girilmemiştir. Şüpheliler gözaltına alınmaksızın, telefonla aranmak suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığımıza davet edilmişlerdir' denildi. Not almışım.

Böylece herkes çok rahatladı… Herkes onların gazetecilik yaptığını sanıyordu(!). Başsavcılık açıklama yapınca işin aslını öğrenmiş olduk. Medya/yargı ilişkilerindeki bilgi alışverişi mükemmel bir şekilde yürüdü(!). Artık gazetecilerin bu basın açıklamasıyla bilgilenmesinden sonra meslektaşlarının suçu ve tutuklanma nedenleri hakkında başkaca bir araştırma yapmasına hiç gerek kalmamıştı(!)…

Can Dündar ve Erdem Gül gazetecilik faaliyetinden ve gazetecilik yaptıkları için tutuklanmamışlardı… Onlar siyasal ve askeri casusluk yapmıştı. Gazetecilik yapmamıştı. Sulh Ceza Hakimleri kararlarından ve sonra ortaya çıkan iddianameden anlaşıldığına göre ortada 'Gazetecilik faaliyeti' yoktu… Casusluk vardı, devletin sırları faşşş edilmişti…

Üstelik Türkiye'de gazetecilik yaptıkları için tutuklanmış gazeteci de yoktu… Dün yoktu, bu gün yok! En yüksek siyasetçiler ve yüksek dereceli yargı mensupları böyle diyorsa yarın da olmayacak.

Anayasa Mahkemesi üç ay sonra tam aksini, tutuklanan gazetecilerin kişi özgürlüğü, güvenliği, ifade ve basın özgürlüğü hakları ihlal edilmiştir dedi.

Hani, soruşturmanın anayasal teminat altında bulunan 'basın özgürlüğü' ile hiçbir ilgisi bulunmadığı ve kişi hak ve hürriyetlerini ihlal edecek hiçbir tavır içine girilmediği açıklanmıştı, ne oldu şimdi!

Kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkı evrenseldir. Basın ve ifade özgürlüğü de…

Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı, 'ama' ve 'ancak' kelimelerinden arındırılmış olarak özgürlük ve güvenlik, basın ve ifade özgürlüğünün teminatı, demokratik hukuk devletinin garantörü olmalıdır. Oybirliğinden beklenti budur, karşı oylardan umut yoktur.

Olup bitenlerden sonra bütün notlarımızı toplayalım.

Cumhuriyet gazetesi, gazetedir. Can Dündar ve Erdem Gül gazetecidir.

Gazetecilik yaptıkları için ve haklarında ceza davası bile açılmaması gerekirken, tutuklamış ve hapse atmış olabilirsiniz. Kararlar kanuna uygun olabilir, dava sürüyor diyebilirsiniz. Tutukladığınız gazetecilerin yakınlarının, çocuklarının ve meslektaşlarının acılarını hiçe sayarak çektirdikleriniz yetmiyormuş gibi, tutuklama kararını kaldırmış olmakla sevindirmiş oluyorsunuz. Acaba böylece demokratik hukuk devleti mi oluyorsunuz? Zaten tutuklanmamaları ve yargılanmamaları bile gerekirken, kuşkusuz; tutuklu gazetecilerin tahliyesi büyük bir sevinçtir. Anayasa Mahkemesi kararı bu nedenle önemlidir ve umut vericidir.

Ama acaba ve hatta 'yargılansınlar ama tutuksuz yargılansınlar' diyerek yargılamayı haklı ve meşru kabul ettirmek istediğiniz bu düzen kişilere 'hukuk güvenliği' sağlayan, hukuki bir düzen midir?

Yoksa güvensizliğin hukuku mu sizin hukuktan ve kanundan anladığınız?

Gazeteciler dün haklıydılar, bu günde haklılar. Sadece gazetecilik görevlerini yaptılar. Yarında gazetecilik yapacaklar. Yaptıkları haberlerle ve yazılarla haklı olacaklar, sizlerse kararlarınızla ve yaptıklarınızla haksız…

Gazeteci, gazetecidir.

Kimse gazetecilerin kahraman olmasını, hiç kimse kendisini kahraman görenlerin gazetecilik yapmasını beklemesin.

Gazeteciler haberleriyle unutulmazlar… Adları özgürlükler tarihine yazılır.

Tarih boyunca halkın gerçekleri öğrenme ve görüş edinme hakkını ortadan kaldırmak isteyenler olmuştur, olacaktır. Her devirde, her yerde ve her şekilde ortaya çıkabilirler ama mutlaka bir gün gideceklerdir. Anılacak adları bile olmayacaktır, unutulacaklardır.

Onlar için söylenecek tek şey vardır!

Zavallılar…